29 Mayıs 2016 00:57

Yer yerinden oynamıyor

Yer yerinden oynamıyor

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Küçücük bir kitap, 76 sayfa. Sonu başı toplandığında, yayıncılık dilinde beş forma ediyor. Dikişsiz yapıştırma cilt, üçüncü hamur kâğıt, 13*19 boyut. İlk basımı Kasım 1995, ilk sayfasının sağ üstüne tarih atmışım. Ocak 2006 – Kızıltepe. Kitap çıktıktan 11 yıl sonra almışım, ben alalı da 10 yıl olmuş. İnsan ömrü ediyor 26 yıl şimdilerde. Ne kadar az şey değişmiş mavi gezegenimizin bu hararetli, şekilsiz, tuhaf memleketinde.

Kitap Yıldırım Türker’in, adı Gözaltında Kayıp – Onu Unutma. Metis Güncel’in “Siyahbeyaz Dizisi”nin yedinci kitabı. Künyeden takibe devam: Metis’in adresi değişmemiş, İpek Sokak. O zaman için numara 9 demişler, şimdi 5 numarada; muhtemelen zamanla sokak tabelalarının gazabına uğranıldı. Adreslerin bile sabit duramadığı, sokak adlarının bile kımıl kımıl oynadığı bir memleket aynı zamanda tabii bahsini ettiğimiz. Devam edelim.

Kitap evvelden dergide tefrika edilmiş, Ekspres dergisinde. Demek ki o zamanlar “x” ile değil “ks” ile yazıyorlarmış. Sonradan Express olacak, Post Express’e dönüşecek, nihayet gene Express’e dönülecek. Çoğumuzun canını sıkan iki yıllık aradan sonra şimdi tekrar yayımlanan Express. Kitap, altı bölüm olarak yayımlanmış 1995’te. Kapak tasarımı Semih Sökmen. Halen Metis künyesinde adını gördüğümüz Semih Sökmen; en yakında Birhan Keskin’in Fakir Kene’sinin kapağında gördüktü adını mesela. Ön ile arka kapağın ve kitaptaki altı fotoğrafı Şaban Dayanan arşivinden. Gerisi derginin arşivinden, diyor künye. Şaban Dayanan kim peki?

26 Temmuz 2011’de Mehmet Ördekçi’nin Ekşi Sözlük’e yazdığına gidelim:

“Zamansız giden arkadaşım. Yüz yüze tanışmadan da onu ismen yıllardır tanıyordum. O da benim adımı duymuş. Yüz yüze tanışmamızda da ilk bir saat konuştuktan, fotoğraf vs. muhabbeti yaptıktan sonra anladık birbirimizin kim olduğunu.

– Sen o Şaban mısın?

– Sen o Mehmet misin?

Böyleydi tanışmamız.

Gece ölmüş. Sabah haberi geldi kalp krizinden (değilmiş; epilepsi nöbetinden çıkamayıp ölmüş) kaybettik diye. Şoke oldum. Facebook’a bir şeyler yazmıştı bir önceki gün. Daha 16-17 saat olmuştu, “mürekkebi kurumamıştı”. Onları tekrar okurken nefesimin tıkandığını hissettim. 

Ayaklarım kütük gibiydi günlerdir. İlaçlarımı arttırdım, ödem atmada yararlı olduğu söylenenlerden ne bulabiliyorsam yedim-içtim, ama gene de ayaklarımı ayakkabıma sığdıramadığım için katılamadım cenazeye. Bir terliğe sığsa da olurdu, topallayarak da olsa katılacaktım, ama sığmadı, sığdıramadım. Cenaze töreni önce pazar günü denmişken sonra pazartesine alındığında hiç değilse onu uğurlayabilme şansım doğdu diye teselli bulmuştum oysa. Onun ömrünü kısaltan zindanlar beni de -henüz- öldüremediyse de daha önce adını bile duymadığım hastalıklara mahkûm etti böyle. Yattık çıktık ama boynumuzda müebbet ilave cezalarla.”

Dayanan, 12 yaşında 12 Eylül işkencesiyle tanışmıştı. İHD’nin fotoğrafçılığını yapmıştı yıllarca, insan hakları mücadelesinin hafızası olmuştu. Mehmet Ördekçi yıllarını cezaevinde geçirdi, kardeşi Murat Ördekçi “Hayata Dönüş” pespayeliğinde öldü. Mehmet Ördekçi, “çıktıktan” sonra yukarıya uzunca alıntıladığım metni yazdı. Yıldırım Türker Onu Unutma’nın giriş yazısına Melih Cevdet Anday’ın şu dizelerini alıntıladı 1995’te:

“Umudumuz sabrın tutamadığı ırmak
Umutsuzluğumuz insan kalmak içindi”

Kitabı kim bilir ne zaman okurken, o sıralar pek âdetim olmamasına rağmen mürekkepli kalemle şuranın altını çizmişim: “Hayatımız aynı çöl lehçesiye sürçüp gidiyor. Yer yerinden oynamıyor.”

Giriş metni boyunca bunu tekrar ediyor Türker, dehşetinin altını çizerek. Dehşetinin, dehşetimiz olmasını umarak. Yer yerinden oynamıyor.

Beş kayıp var kitaba alınan hikâyeleriyle. Hüseyin Toraman, “İlkokulda En İyi Şiir Okuyan Arkadaşım”; Hayrettin Eren, “Afili Küçük Kardeşim Abim Hayri”; İsmail Bahçeci, “Ölüme Nişanlı Şair Kardeş İsmail”; Kenan Bilgin “Bütün Çocukların Kenan’ı” ve Hasan Gülünay, “Arzuhalim Devlete!” Kitap bitince, küçük bir armut aha gelip boğazda duruyor. Yut yutabilirsen.

İnsan kendini “dünya işiyle” oyalıyor, doğru. Çocuklar doğuyor [Zabel Vera mesela, dünyaya gözünü açıyor], tuttuğumuz takımlar şampiyon oluyor, iş yerinde terfi alıyoruz, komşumuzun kızı okul birincisi unvanıyla eve dönüyor, düğün tatlısı dağıtıyoruz... hepsini yapıyoruz, oyalanıyoruz. Fena da etmiyoruz.

Ama yer yerinden oynamıyor. Belli ki oynamayacak. 1995’ten bu yana ne değişti diye zorlayalım zihnimizi. Hacı Lokman’ın askerî araç ardından sürüklenişinin yanına neyi, nasıl koyuyoruz? Sur’un o görüntüsünü neyle eşliyoruz? Nisêbin’in harap olmuş sokaklarına nasıl bakıyoruz? Cizîr hele.

Eh, evet yer yerinden oynamıyor. Belli ki oynamayacak. Böyle künye okuyacağız biz. Efendi, Efendi kalacak. Bize efendi olun, denecek. Gerçekle mecaz arasındaki farkın boşluğunda öyle ılık, yumuşak, titrek yürüyeceğiz.

Yer yerinden oynamayacak. Bizim yeri yerinden oynatacağımız pek yok zira. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa