17 Ocak 2016 00:56

Notlar – başıbozuk

Notlar – başıbozuk

Fotoğraf: Envato

Paylaş

* Utku Lomlu’dan defterler geldi. Birbirinden güzel defterler. Dolma kaleme gitti elim ama nedense erteledim yazmayı. Defterin tazeliği ve ilk harf heyecanı üzerine kim bilir ne çok şey yazılmıştır. Dolma kalemin mürekkebiyle kan analojisi kurmak da şık. Ama kan, bunca gerçekken, şıklık arayışı şık değil. Hatta belki edebiyatın kendisi bile.

* Annem, telefonda. “Elektrikler kesik, artık delirdik. Hadi biz neyse de, köydekiler ne yapacak?” Yutkunuyorum. Köyde, elektriğe daha çok ihtiyaç var çünkü gündelik hayatta. Ve, o yok 15 gündür Kızıltepe’de. İnsanlar delirmemek için bahane buluyor. Ben de işte o bahanelere yaslıyorum sırtımı. Delirsek ya şöyle bi’ güzel. 

* Yeni kitaplar çıkıyor. Bazılarını ben “yapmış” oluyorum. Editör jargonu: “Kitap yapmak”. Son zamanlarda çıkanların bir kısmını evvelden okumuş oluyorum. İyi bir şey mi bu?

* Bir türlü yazamadığım bir yazı için Nurdan Gürbilek’e baktım. Sonra unuttum yazıyı, onu okumaya başladım. Felaket zamanlarında yazmakla ilgili ne dayanak arasan var. Ama konuşmak istemek mesele. İstiyorsan ne oluyor, istemiyorsan ne? Ekseri hiç. Gürbilek sıkı yazar, keşke bir kitabını yapabilseydim. 

* Şiir okumuyorum bir süredir. Tam olarak neden okumadığımı da bilmiyorum aslında. Özlediğim şiirler var neyse ki halen. Selim Temo’nun “Amed’den Bağdat’a Gitmeyi Söyler”i mesela. “şimdi o sokaklarda çılgın Ali yok.” Yok mu? 

* Zeki Alasya meğer maket yapmakla uğraşırmış. Çocukluğumun en büyülü hareketlerindendi Ali Dayımın yaptığı maketler. “Diorama” deniyormuş çok malzemeli olanına. Ben daha prizin kablosunu doğru yere sabitleyemiyorum.

* Selin’le Karacaahmet’e gittik. Taze topraklar gördük, kayıp mezarlar, yan yana gömülü aileler, çocuklar, taşında şiir olanlar. Sonra çıktık. Asfalt ovada yürüdük, yürüdük, yürüdük.

* Televizyonda, program biterken sokak müzisyenleri icrası gösterelim istemiştik. Tam manasıyla gönlümüzdekini beceremedik ama evvelden kaydedilmişleri gösterebildik. “Kolan” diye bir grup var, “Şemlê”yi söylüyorlar. Harikulade, muhteşem, benzersiz değil belki, ama söyleyen gözlüklü o kadar eğleniyor ki icra esnasında; izlemekten alıkoyamıyorum kendimi. Bazı şarkılar izlenir de. “Hêlîn çêkir ser kaniya mala bavê Şemlanê.”

* Motorda tek başımayım. Birazdan dolacak ve hareket edeceğiz ‘karşı’ya geçmek için denizden. Kimse gelmiyor. Çaycı adam bir iki gidip geliyor. Yağmur var. Hemen dolmalıydı ama, yok. Acelem de varla yok arasında. Bir an, dünyada herhangi bir yerde, herhangi bir taşıtın içinde yalnız olmak, ona yanlış binmek çok tuhaf geliyor. Çay isteyecekken ben yaşlarda biri biniyor motora. O an neyi bozduğunu asla bilemeyecek o ben yaşlarda adam.

* Hayatımın kayda değer bölümünde yokuş indim, yokuş tırmandım. Ama halen en belirgin yokuşlu söz “Yokuş Yol’a” değil zihnimde. Askerde bir tabir: “Yokuş yapmak”. Yani işi yokuşa sürmenin askercesi. Örnek: “Osman Astsubay çarşı izni için yokuş yaptı.” Ben hiç yokuş yapmadım.

* Bir gün, belki bir gün, ben de hakiki cümleler kurabilirim. Belki o gün gelir. Susmak da ömürdendir. Hangi günü gördün akşam olmamış? Akşam olunca, gündüz de kendiliğinden geliyor. Zaten. 

* Kendi kendine konuşan, konuşurken habire yürüyen bir deli var mahallede. Benim görevli olduğum sandıkta oy kullanmıştı. Halen merak ediyorum hangi partiye oy verdiğini. Kulak kabartınca ne konuştuğu anlaşılıyor. Birkaç defa benim hakkımda da konuştu yan yana geçerken.

* Haksızlık etmek, “hukuk” gibi bir şey. Neresinden okursan, oradan doğru duygu çıkarabilirsin. “Sen bana haksızlık ettin ama ben de haksızlık etmiştim,” temizlemiyor genelde. Sonra sokaktan, bir yazının içinde anılmak ister gibi, derdi gücü buymuş kadar bağıran bozacı geçiyor. Depremi tahmin etmek için ışığa ilk kim baktı acaba?

* Marmaray merdivenlerinde solda durarak kabadayılık yaptığını düşünen birini gördüm. Çocuğu olmak, ama esas oğlu olmak kim bilir ne kadar zordur.

* Yanı başımızda, 50 adım ötede canlı bomba parladı az evvel. 10:20’deymiş tam saati. Orada olmak çok muhtemeldi. Gürültü duyan herkesin aklına aynı anda canlı bomba gelmesinin psikolojik tahribatları bir gün bilimin konusu olur mu? Sabah Nusaybin’de bomba patlamış. Günler tepelerden aşağı koşan topal eşekler misali.

* Vapurdayım. “Barış için” imza atan kimseler gözaltına alınıyor. Cizre diye bir yer kalmadı, Silvan kalmadı, Sur kalmadı. İmza atanlar gözaltında, doğru isimleri buldular gerçekten. Kaleme kan çektirecekler illa. Duş da olabilir gerçi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...