03 Kasım 2015 01:00

Silahlar siyaseti belirler hale gelince

Silahlar siyaseti belirler hale gelince

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dün bu köşeden seçimle ilgili değerlendirmeler en azından bir yanıyla yapıldı. Gazetemizde seçimin çeşitli yönlerine ilişkin Fatih Polat, Yusuf Karataş, Aydın Çubukçu, Mustafa Yalçıner ve Nuray Sancar’ın değerlendirmeleri de yer aldı. Ancak bu değerlendirmeler İstanbul baskısında yer alabildi.
Bu yüzden de bugünkü değerlendirmeye, dün de üstünde durulmuş ve bütün basında da tartışılan, ”AKP oylarını nasıl bu kadar yükseltti?” soruna verilen yanıtla başlamak yanlış olmaz.
Öncelikle belirtelim ki, AKP’nin oylarını, beş ay gibi kısa zamanda yüzde 40.7’den yüzde 49.4’e yükseltmesi, bu seçimin en görünen ve “sürpriz” yanıdır.
Olağan koşullarda beş ay gibi bir dönemde bir partinin oylarının bu ölçüde yükseltmesi beklenir değildir. Ancak beklenmeyen de gerçekleşmiştir. Bu yüzden de seçimin sonuçları sürpriz olmuştur demekteyiz.
Çünkü AKP oylarını; ne iç politikada, ne dış politikada ne de ekonomi politikaları alanında gerçekleştirdiği bir başarıyla, ülkeyi düzlüğe çıkaracak adımlar attığı için artırmamıştır. Tersine AKP, tabiri caizse vatandaşın sırtına silahı dayamış; “Ya bana oy verirsiniz ya da size vaadim kaostur; çatışmadır, savaştır, canlı bomba saldırılarıdır, ‘beyaz Toroslar’dır, savaş uçaklarının bomba yağdırmasıdır” demiştir. Bu “tehdit siyaseti” de dün AKP’de olan ama 7 Haziran Seçimi’nde AKP’yle yolunu ayırdığı görülen vatandaşların 1 Kasım’da önemli ölçüde AKP’ye dönmelerini getirmiştir. AKP’ye yönelişin yüzde 4’ünün MHP, Yüzde 1.5-2,0’nın HDP, yüzde 1.3’ünün SP-BBP’den, geri kalanının da “diğer” kaynaklardan geldiği anlaşılmaktadır.    
Hiç kuşkusuz AKP’ye bu yönelişin anahtarı; “Beş ayda ne değişmiştir de böylesi önemli bir seçmen kitlesi AKP’ye oy vermek için tercih değiştirmiştir?” sorusunun yanıtında gizlidir.
Bu yanıt da çok derin analizlere ihtiyaç duyurmayacak biçimde açıktır: Erdoğan-AKP Hükümeti’nin, ülkeyi siyasete silahların yön verdiği bir badireye sürüklemiş olmasıdır.
Ülkede bir yandan IŞİD’in saldırılarıyla öte yandan asker-polis operasyonlarıyla, Hava Kuvvetlerinin savaş uçaklarını devreye sokan, kentlerde günlerce süren sokağa çıkma yasaklarıyla ağırlaştırılan bir “terör kabusu”yla halk kıpırdayamaz hale getirilmek istenmiştir. Bunda da AKP ve arkasındaki güçler önemli ölçüde başarılı olmuştur. Ki, oluşturulan bu ortamda AKP dışındaki partiler seçim mitingleri yapmama ve diğer faaliyetlerini de asgariye indirmek zorunda bırakılmıştır.
Çünkü silahların siyaseti belirler hale gelmesiyle, orta sınıfların düzen asayiş arama özlemleri kışkırtılmış, geçmişte cuntalara  davetiye çıkaran ruh hali ve dinci-milliyetçi ideolojik tutum okşanıp sırtı sıvazlanarak, “istikrar” isteği  ve bu isteğinde ancak, en azından bugün, AKP’yle gerçekleşebileceği dayatması bu geniş toplusal kesimlere benimsetilmiştir. Böylece Kürt orta sınıfların, 7 Haziran’da HDP’ye oy veren önemlice bir bölümünün AKP’ye dönmesi sağlanırken, MHP’nin seçmenlerinin yüzde 25’inin AKP’ye oy vermesinin de yolu açılmıştır. Çünkü koalisyona girerek devlet ve Hükümet olmanın nimetlerinden yararlanmak isteyen MHP’de örgütlü sermaye kesimi, Bahçeli”nin “hayır siyaseti” tarafından engellendiğini düşünüp AKP’ye yönelirken AKP’nin şoven milliyetçi çizgisinde de kendilerini bulabileceklerini görmüştür.
Burada AKP’ye beş ayda yüzde 9 dolayında oy aktarmanın nedeni olan “siyasetin silahlar tarafından belirlenmesi” sorunu kuşkusuz ki hükümetin dayattığı bir süreç olarak biçimlenmiştir ama Türkiye siyasetinin bir sorunu olarak önemlidir. Bugün bu daha da önem kazanmıştır.
Sosyal mücadeleler tarihi ve Kürt hareketinin yakın tarihine şöyle bir bakıldığında bile kitle hareketiyle silahlı mücadele arasındaki ilişkinin kritik çizgisinin, silahlarla yığın mücadelesinin önünü açtığı ölçüde mücadeleyi desteklediği ama silahlı gücün, yığın hareketinin yerine kendisini geçirdiğinde yığınları siyasetin dışına ittiği gerçeğidir. Çünkü böyle bir durumda daha büyük silahı olan siyaseti belirlemektedir.
7 Haziran’a gelen süreçte bu anlamda silah-siyaset arasında olumlu anlamda ilişki kurulmuştu ve bu da yığınların siyasi mücadeleye katılmasını, mücadelenin içinde inisiyatif almalarını ilerletmişti. Ama, 23 Temmuz sonrasında ise silahların, hükümetin de baskısıyla siyaseti belirler hale gelmesiyle halkın inisiyatifi geriye düşmüş, yığınların en ileri kesimleri dışındaki geniş kesimleri siyaset dışına düşmekle yüz yüze kalmıştır.
Bugün de bölge illerinde, seçim vesilesiyle ortaya çıkan durumda silahın halkın siyasete katılımını zayıflatan bir etken olarak devreye girmesiyle ilgili olduğu görülmektedir. Ki, sorunun bu boyutunun, gerek “özerklik” sorunundaki tartışmalar gerekse gelinen aşamada silahla kitle hareketi arasındaki ilişki ve çelişkilerin ele alınmasına önem kazandıracağı görülmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...