28 Ekim 2015 01:00

Türkiye'de düşman, Suriye'de müttefik olunur mu?

Türkiye'de düşman, Suriye'de müttefik olunur mu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Önceki gün Diyarbakır’da IŞİD’e yönelik operasyonda iki polisin hayatını kaybetmesinden sonra bu operasyonların sürdürüleceği anlaşılıyor. Nitekim dün de Konya, Kocaeli ve İstanbul’da yapılan operasyonlarda IŞİD’le bağlantılı 49 kişinin gözaltına alındığı belirtiliyor.
Ancak bu operasyonların ve IŞİD’i hedefe koyan propagandanın gerçekte IŞİD’i sadece “Hizaya getirmek” ve “Kontrol altına almak” amaçlı mı yoksa gerçekten tasfiye etme amaçlı mı olduğunu söylemek için gelişmelere, çıkarılan gürültünün etkisinde kalmadan, daha yakından bakmak gerekiyor.
Çünkü;
1) Cumhurbaşkanı, Başbakan ile AKP, Ankara Katliamı dahil IŞİD’in kanlı saldırılarını “kokteyl terör eylemi”, “kolektif terör eylemi” gibi IŞİD’in sorumluluğunu karartan propagandadan bir adım geri atmış değiller. Tersine ortaya çıkan bütün kanıtlara karşın Cumhurbaşkanı ve Başbakandan başlayarak AKP sözcüleri ve medyası, IŞİD’i eleştirir gibi görünürken kollayan tutumlarında ısrar ediyorlar. Başbakan önceki gün gençlerle yaptığı bir toplantıda, “IŞİD’i destekliyor musunuz?” sorusuna; “Arkadaşlar, şimdi bana bakın, yüzüme, gözüme, konuşmama. Bende hiç IŞİD’i destekleyecek yüz var mı?” diye yanıt vererek, bu halkın kafasındaki en önemli soruyu ne kadar hafife aldığını gösterdi!
2) Türkiye’nin, bir ay öncesine kadar “Esad’ı devirmeyi” tek ölçüt alan Suriye politikasının, ABD ve Rusya’nın “Esad’lı bir geçiş dönemi” üstünde uzlaşıp Türkiye’ye de “Esad’lı geçişi” kabul ettirmelerinden sonra Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, kendi politikalarını savunma mevzisini Rojava, PYD ve YPG’ye yönelik tehdit mevzisine taşıdı; dikkatini Türkiye-Suriye sınırı boyunca kurulan Rojava kantonlarına çevirdi. Kısacası Türkiye, PYD ve YPG’nin uluslararası planda kazandığı prestiji, ABD ve Rusya’nın PYD-YPG ile askeri ve diplomatik ilişkiler kurmaya yönelmesini sadece Suriye politikasıyla değil, aynı zamanda “Kürt sorununun çözümü”yle de ilgili tehdit olarak görüyor. Erdoğan-Davutoğlu ekibi, PYD-YPG güçlerinin Batı Kürdistan’daki girişimlerini önlemeyi, Rojava kantonlarının Suriye topraklarındaki etkisinin genişlemesini önlemeyi “Türkiye’nin milli güvenlik davası” olduğunu ilan etti.
Son günlerde Cumhurbaşkanı ve Başbakanın, YPG ve PYD’nin “terörist örgüt” olduğu konusunda hem Rusya ve ABD nezdindeki ısrarlı girişimleri, hem de YPG güçlerine karşı askeri önlemler, en son Başbakan Davutoğlu’nun, “Fırat’ın batısına geçerseniz vururuz dedik, iki kez de vurduk” sözleri, bu konuda gelinen aşamayı tarif etmektedir.
Suriye’de IŞİD’e karşı mücadelede tek gerçek gücün PYD-YPG olduğu, PYD ve YPG’ye karşı mücadele eden tek gerçek gücün de IŞİD olduğu dikkate alındığında, PYD-YPG’yi düşman ilan eden bir gücün (Türkiye), mantıksal olarak askeri ihtiyaçlar bakımından da en yakın müttefiki IŞİD’dir. “Hayır IŞİD de PYD-YPG kadar terörist örgüttür” demek bu gerçeği değiştirmez.
Evet, Türkiye’de kanlı katliamlara girmesinden sonra kamuoyu baskısıyla da harekete geçen güvenlik güçleri operasyonlar yapıyor; IŞİD’le çatışmaya giriliyor, emniyet güçlerinden de IŞİD’ten de ölenler, yaralananlar oluyor; siyasi arenada IŞİD’e karşı (kokteyl terör vb. dense de) sert söylemlerde bulunuluyor. Ama Erdoğan-Davutoğlu’nun Suriye politikasının, Hükümetin IŞİD’le, belki bir masada konuşarak değil, ama istihbarat örgütlerinin ve Hükümetle de IŞİD’le de konuşan “ulema”nın dahliyle, ittifak içinde olmayı zorladığını söylemek yanlış olmaz.
Bu da Türkiye’yi, “IŞİD’le Türkiye’de savaştığı, Suriye’de müttefik olduğu” çelişkili bir durumla karşı karşıya bırakır, bırakmaktadır.
Tabii ki, burada en başta sorulan soruya yanıt da ortaya çıkmaktadır.
Yani Hükümet, en fazla IŞİD’in Türkiye’deki faaliyetlerini sınırlandırıp kontrol altına alırken Suriye’de müttefik olduğu bir stratejiyi benimsemekle karşı karşıya kalacaktır. Ki, bunun sıcak anlamı ise; IŞİD’e yönelik operasyonların, kamuoyunun tepkisini yatıştıracak bir düzeyde ve sınırlı kalacağı, “IŞİD’i bitirecek” bir düzeye varmayacağıdır.
Elbette Hükümet bunu inkar edecektir. Ama “sahadaki” gerçek budur ve eninde sonunda belirleyici olan o olacaktır!
Tabii ki, bugünkü Suriye ve Kürt sorununun çözümüne dair politikası değişmediği sürece!
Tabii ki AKP, 1 Kasım seçiminden tek başına iktidar olarak çıkabilirse!
Tabii ki, Türkiye’nin demokrasi güçleri yenilgiye uğratılabilirse!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...