24 Ekim 2015 00:55

‘Karartma’ya ‘nankör’lük ışığı!

‘Karartma’ya ‘nankör’lük ışığı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yandaş basın ve AKP sözcüleri Ankara Katliamı’ndan bir türlü göğüslerini gere gere IŞİD’i sorumlu tutamıyorlar. “Bu saldırının arkasında IŞİD vardır. Bu gerçek kanıtlarıyla ortaya çıkmıştır” demek yerine onlar, “IŞİD de var, o da var bu da var” diyen bir söylem tutturuyor, IŞİD’i hedefe koymamak için bin dereden su getiriyorlar.

Katliamın henüz gerçekleştiği günlerde; “Canlı bombaların ilişkileri çok karmaşık, farklı örgütlerin iş birliği olabilir, saldırının arkasında bazı devletler olabilir...” gibi açıklamalar, bir dereceye kadar makul sayılabilirdi. Ama olayın üstünden iki hafta geçtikten sonra, yetkililerin hâlâ “Saldırının arkasında IŞİD de var, o da var bu da var” gibi açıklamalar yapması elbette ki artık makul karşılanamaz; asıl faili ve onun koruyucu ve kollayıcılarını karartma amaçlı, bu yüzden de arkasında mutlaka başka amaçlar aranması gereken açıklamalardır.

Nitekim ülke yönetiminin en tepesinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz perşembe günü Hak-İş’in Genel Kurulunda(*) yaptığı konuşmada Ankara Katliamı’nı değerlendirdi: “Bu tamamen kolektif bir terör eylemidir. Burada DAİŞ de var, PKK da var, el Muhaberat da var, PYD terör örgütü de var!” Ki, bu “kolektif terör eylemi” tezi daha katliamın ilk günlerinden başlayarak AKP propagandasının teziydi. Bu iddia etrafında, “PKK’nin kendi mitingini bombaladığı”ndan, “El Muhaberat yaptı”ya, “Arkasında birkaç devlet var” demeye kadar akla gelen gelmeyen herkesi şüpheliler torbasına içine sokan AKP propagandası ve onun en utanmaz yüzü yandaş basın, IŞİD’in etrafında gerçeklerin üstünü örten karartma kalkanı oluşturmuştu!

Cumhurbaşkanının Hak-İş’in kürsüsünden bu konuşmayı yaptığı gün olayın üstünden 12 gün geçmişti. Emniyet ve savcılar bu sürede olayın failleriyle ilgili pek çok kişiyle görüşmüş, çok sayıda bilgi ve belge toplamıştır. Ve ortaya çıkan bütün kanıtlar bu saldırının IŞİD tarafından yapıldığını göstermektedir. Başkaca da (ne PKK, ne PYD, ne el Muhaberat ne de başka) hiç bir örgütün bu saldırıya az ya da çok dahline ilişkin bir kanıt bulunamamıştır. Eğer bulunsaydı, en küçük bir şüphe bile olsa, şimdi yer gök inletiliyor olurdu!

Ama bu saldırı ile ilgili olarak ortaya çıkan kanıtlar içinde bir devletin, bir hükümetin sorumluluğuna göndermeler yapılmaktadır; o da Türkiye’dir! Ki, emniyet güçlerinin ihmal ve istihbaratın IŞİD’e ilişkin aldığı bilgileri kullanmamasına, Hükümetin saldırının siyasi sorumluluğundan IŞİD’in faaliyetlerine göz yumulmasına kadar varan çeşitli suçlamalardır bunlar.

Ankara Katliamı’nın siyasi sorumlusu olarak görülen mevcut Hükümetin Başbakanı Davutoğlu da Cumhurbaşkanının yukarıdaki sözleri söylediği gün Urfa’daki seçim mitinginde ‘IŞİD ile PKK arasında fark görmediklerini’ vurguladıktan sonra; “Biz burada Suruç’ta 197 bin Kobanili kardeşimizi aldık. Bunlar çıktılar Türkiye’yi DEAŞ ile iş birliğiyle suçladılar. DEAŞ ne kadar nankörse, hainse, alçaksa PKK da o kadar alçak, hain ve korkaktır” dedi.

Buradaki “nankör” bir dil sürçmesi değil. Çünkü Davutoğlu IŞİD’i (DEAŞ’ı) ve PKK’yi niteleyen sıfatları özenle seçmiş görünüyor. Nitekim “alçak”, “hain” sıfatı hem PKK hem de IŞİD için kullanılırken, PKK’yi nitelerken “nankörlük” sıfatını kullanmıyor. Ama IŞİD’i “nankörlük”le suçluyor.

“Nankör”ün Türkçede “Kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyen”ler için kullanılan bir sıfat olduğu düşünüldüğünde Davutoğlu IŞİD’i, “Kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyen örgüt” olarak eleştirmektedir. Ki, burada açıkça Davutoğlu; “Biz IŞİD’e iyilik ettik ama o nankörlük etti. Bu iyiliğimizin değerini bilmedi” diye itirafta bulunmuştur. Herhalde Hükümet, seçimden sonra; “IŞİD bizi aldattı”ya kadar gelecektir.

Ama Cumhurbaşkanı konuşmasında katliamda IŞİD’in sorumluluğunu karartmaya çalışırken Başbakan IŞİD’i “nankörlük”le suçlayarak aslında “karartma”ya “ışık tutmuş”tur! Çünkü gerçekler artık çuvala sığmamakta; saklama girişimleri açıkça yalana, eleştiriler itirafa dönüşmektedir!  

Seçim telaşına düşmüş olan Davutoğlu Van’da “beyaz Renaultlar” tehdidi, Urfa’da halka “eş vaadi” ve “nankör IŞİD” söylemleriyle iki günde üç çam devirerek, seçim kampanyasını “çam devirme” kampanyasına dönüştürmüştür. Ki, önümüzdeki günlerde yeni “tehdit” ve “itiraf” çamları bekleyebiliriz. 

(*) Cumhurbaşkanından sonra dün de Başbakanı kürsüye çıkaran Hak-İş, genel kurulunu AKP’nin seçim kampanyası kürsüsüne dönüştürmüştür. Bu bir işçi sendikası için iğrenç ve utanç verici bir durumdur. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa