24 Şubat 2015 01:16

Ertuğrul Kürkçü

Ertuğrul Kürkçü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yaşamı boyunca davanın bir militanı olarak kavgasını sürdüren Ertuğrul Kürkçü’yü 1960’lı yıllardaki devrimci gençlik hareketinden tanırım. 
1960’lardan başlayarak Ankara’daki devrimci gençlik hareketinin önde gelen odaklarından biri de hiç kuşkusuz ODTÜ’ydü (Ortadoğu Teknik Üniversitesi). Kürkçü’yü, sosyalist kültür edinme fırsatını henüz bulmadan önce, ODTÜ’den “özgürlükçü bir aktivist” olarak duymuştum. Diyeceğim, ilk gençlik yıllarından başlayarak ileri insanlık değerlerinden yana, gözü kara bir delikanlıydı. Sosyalizmin teorik-ideolojik bilgilerini sindirmiş genç bir devrimci olduğu 12 Mart darbesi öncesinde ise DEV-GENÇ’in (Devrimci Gençlik Örgütü) genel başkanlığını üstlenmişti. 
Karşıtlarımın bildiğini dostlarımdan saklayacak değilim: Gençlik hareketinin yükseldiği o yıllarda ben, 1967’de çıkarmaya başladığımız haftalık “Türk Solu” dergisinin sorumlu yazı işleri müdürü, 1970’ten 12 Mart’a kadar çıkardığımız “Türkiye Solu” dergisinin ise sahibiydim. Türk Solu, cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’de sosyalist hareketi (ya da onun gelenekteki partisini) temsil eden eski kuşakların sözcüsü olduğu kadar, devrimci gençlik hareketinin de önde gelen destekçisiydi. Bu destek, lâfta ya da yazıda çizide değil, gençlikle iç içe olmayı amaçlayan bir bütünleşmeydi. 
Söz konusu yıllarda Ertuğrul Kürkçü’yle birebir yakınlığım olmadı. Ama o da beni bilir, ben de onu bilirdim. 12 Mart darbesi sonrası, Denizlerin idama mahkum edilmesi durumu karşısında, gençlik önderlerinin son bir çare olarak gördüğü, ancak ölümden kurtuluşun olmadığı Kızıldere trajedisinden yalnızca Kürkçü’nün sağ çıkmasını, onun, bizdeki sürüsüne bereket Azrail’leri atlatma becerisi olarak değerlendirmişimdir.       
Sonra çok karanlık, zor günler yaşamıştır Kürkçü: Sıkıyönetim mahkemesinde idama mahkumiyet, 1974’te çıkan af yasasıyla cezanın 30 yıla düşürülmesi ve 1986 yılındaki infaz yasası değişikliğiyle 14 yıl hapislikten sonra özgürlüğe kavuşma…
Cezaevinden çıkınca esas mesleği olan devrimciliği hem örgütçülük alanında hem de basın alanında bıraktığı yerden sürdürmeye başlayan Ertuğrul Kürkçü’yle yeni dönemde bir kez karşılaştım. Bu kısa “hal hatır sorma” seansı sırasında gösterdiği yakınlığı unutmuyorum. 
Geçen hafta, Mecliste “İç Güvenlik Yasa Tasarısı”nın görüşmeleri sırasında, HDP’li iki kadın milletvekiline yapılan saldırı sırasında, onları korumak için araya giren Ertuğrul Kürkçü’nün başından yaralanması olayını ise bir yönüyle esprili buluyorum. Doğru sezinlemişim: Kürkçü ertesi gün, başına bir kask geçirerek geldi Meclise. Bu olayı bir arkadaşım şöyle yorumladı: “İpten kazıktan kurtulmuş bir adam, böylesi sıyrıklardan korunmak için, en doğrusu, kafaya kask geçirmelidir!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa