19 Ocak 2015 01:00

Mucize ve gerçek

Mucize ve gerçek

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Egeli öğretmenin tayini memleketin doğusuna çıkar. Kordonda yürüyüş yapan ailesiyle kavga etse de, kararı gitmek yönündedir. Menemen’den trene biner, oradan minibüs, oradan birkaç dağ aşımı kadar tabana kuvvet. Köye vardığında, kalabalık bir köylü grubu tarafından merakla karşılanır. Öğretmen olduğunu söyleyince köylüler iyice şaşırır. Bundan sonra köye belki elektrik, su, yol, kim bilir neler gelir diye heyecanlanırlar. Öğretmen vereceği eğitimden bahsederken kalabalıktan biri soruverir: “Zazaca mı?” Bu soruyu hiç düşünmeyen, belki de bu dilin adını ilk kez duyan öğretmen şaşırır, “Zazaca mı?” diye karşılık verir. Kalabalık, “He, Zazaca” der. Sonra köyde okul olmadığı gündeme gelir. Dil meselesi kapanır.
Öyle bir kapanır ki, bir daha sene boyunca onlarca okul sahnesinde, bir kez bile öğrencilerle öğretmen arasında bir dil sorunu yaşanmaz. Herhalde, köylüler meraktan sormuş olmalıdırlar, hani çocuklar hangi dilde eğitim alacak, haberimiz olsun gibisinden. Yoksa öğretmen hangi dili biliyorsa çocuklar konuşuveriyor demek ki. Böylece filmde Zazaca’nın adı art arda üç kez anılır (“Kürt” bir kelime olarak bile geçmezken), arada altyazılı diyaloglarda kullanılır ama okula giremez. Mahsun Kırmızıgül’ün sene başında vizyona giren son filmi Mucize’nin mucizesi budur belki de, AKP tipi çözüm. Dilin adını vermesiyle sorunu çözmesi bir olur.
Batılı öğretmenin Kürdistan deneyimlerinin Türkiye sinemasındaki yeri, bir köşenin kapsamından daha uzun ele alınabilecek bir konu elbette. Aslında, her şeyden önce, Kürtlerden bir halk olarak bahsetmeden aydın ile Anadolu’yu buluşturmak vardı. Çokça sinemaya uyarlanan Cumhuriyet’in ilk dönemi romanından beri eskimeyen bir büyük mesele. Ben diyeyim Vurun Kahpeye siz deyin Çalıkuşu’ndan, Nuri Bilge Ceylan’a kadar uzun bir yol. Bir ayağı empatiye, bir ayağı kibre basarken Kürtleri özel olarak kastetmez ama gene sık sık onları ima eder. Özel olarak Batılı öğretmen ve Kürtler ilişkisi, Hakkari’de Bir Mevsim’den Vizontele Tuuba’ya doğru, bir süre “anlayana” konu edilir. Mucizeler yaratmak yerine gerçeğin en çarpıcı halini ortaya koyan İki Dil Bir Bavul, zaten özel olarak eğitimin dili meselesine odaklanır. Oradaki Egeli öğretmenin Kürt öğrencilerle geçirdiği bir yıl, Mahsun Kırmızıgül’ünki kadar mendil ıslattıran cinsten değilse, uydurma olmadığından olsa gerek. Bu mesele el çabukluğu, göz aldanması değil, ciddi, artık tartışma konusu yapılamayacak, daha fazla hasar vermeden acilen çözülmesi gereken bir yara çünkü.
Yönetmeni daha çok “çorba” sinema anlayışının temsilcisi olduğundan, Mucize’de de her biri başka bir film konusu olacak meseleler üst üste yığılır zaten. Öğretmenin hikayesi başka, “köyün delisi” dedikleri engelli gencinki bambaşka, evlilik gelenekleri, eşkıyalar, 27 Mayıs cuntası (gerçi ona karakterler bile uzak – Milli Eğitim Müdürü: “Askerler iki gün önce başvekil Adnan Menderes’i astılar.” Öğretmen: “Nasıl olur?”) pek başka. Mucizenin ise, öncesi ve sonrası var, ama gerçekleştiği kısım yok. Filmlerin sonunu söylememek adet olmasaydı hep beraber ayıplardık.
Bu yan hikayelerden eşkıya meseli enteresan ama. Köye, biraz da western filmlerinin Amerikan yerlileri edasıyla atlarıyla gelenlere “eşkıya” denip denmediğini sorar öğretmen. “Siz öyle dersiniz” cevabını alır. Cemilo’nun aslında babalarını haksız yere falakaya yatıran zalim ağayı vurduğu için dağa çıktığını öğrenir. Asıl saygı duymaya başlaması, köy inşaatına Cemilo ve adamlarının yardım etmesiyle olur. Derken köye indiği bir gün, karısı Cemilo’yu teslim olması için ikna eder. Cemilo sakince teslim olur, ama yine de abartılı müziği duyan seyirci ondan daha fazla heyecanlanacaktır. Son sahnede yıllar sonra Cemilo’yu da diğerleriyle köyde oturup çay içerken görürüz.
Anlaşıldığı üzere, dönem 1960’ların başı. Eşkıyanın teslim olup çay içmesi falan o kadar gereksiz ki, bunun yönetmenin gerillaya dair söylemek istediklerini ifade edecek bir metafor olmaması mümkün değil. Kendisine yapılan bir haksızlığın sonucunda dağa çıktığını kabul etse de, o teslim olmadan rahat etmemesi bundan. Nasıl olsa çocuklar mucizevi bir şekilde öğretmenleriyle anlaşacaklar sonunda. AKP’nin diline vuran çözüm nutukları gibi, çözmeden.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...