06 Eylül 2014 00:09

Utanmıyorum, öyleyse varım!

Utanmıyorum, öyleyse varım!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Haftalardır düşünüyorum, Yeni Türkiye’nin ilkeleri olsa ne olurdu diye... Hani bilirsiniz, Fransa’nın “Özgürlük-Eşitlik-Kardeşlik” sloganı ya da Tito’nun Yugoslavya’sının “Kardeşlik ve Birlik”i gibi...
Yeni Türkiye’nin en göze batan özelliklerini düşündüm ve aklıma ilk gelen şu oldu. Vasatlık-kankacılık-cukkacılık...
Türkiye’nin içine sürüklendiği rejimi pek güzel anlatıyordu ama tam değildi sanki.
Önce “zalimlik”i eklemek gerekti. Oldu ama yine eksik kaldı.
Neyse ki son iki haftada ülkenin medyası olmazsa olmaz “utanmazlık”ı hatırlattı da, tablo tamamladı.
Geçen hafta Songül Karlı, Kanaltürk televizyonundaki gündüz kuşağı programına eşini 43 yerinden tornavidayla yaralayan bir adamı çıkarttı. Halen yargılanmakta olan ve nedense tutuklanmayan bir adamı. Alladı, pulladı, dekorla aynı renk gömlekler giydirdi, öve öve bitiremedi. Bir de mağdur kadını gıyabında bir tur daha dövdüler hep beraber. Programda psikolojik şiddet alıp yürümüşken, kanalın binasının önünde de güvenlik görevlileri protestoya gelen kadınları hırpalıyordu.
İnsanlar haklı olarak ayağa kalktı, yazılar yazıldı, protestolar düzenlendi. Çiçeği burnunda televizyon yıldızı saldırgan adamın tutuklanmasıyla en azından bir miktar kazanım sağlandı.
Ama reyting canavarları kokuyu almıştı bir kere. Hemen ardından Seda Sayan Show TV’deki programına daha önce başka bir kanaldaki evlendirme programında iki eşini öldürdüğünü anlatan adamı çıkardı; fonda “İki eşini öldürdü, üçüncüsünü ekranda arıyor” yazısıyla. Katledilen iki kadının anısının üstünde tepinerek, onları komiklik, şaka malzemesi haline getirerek.
“Utanmazlığın bu kadarı mı olur?” diyenler, çok geçmeden fazlasının da olabileceğini gördü.
Seda Sayan, kendisine gelen tepkilere karşı programında şu açıklamayı yaptı; “Ben bana yapılan kötülüğü hiç unutmadım, bunu söylemek istedim. Böyle salak bir kampanya başlattılar. Benim annem de çok ezilmiştir. Bunları hiç utanmadan yıllarca anlattım. Siz kimi eleştiriyorsunuz ya dönün de bir kendinize bakın karşınızda Seda Sayan var. Ben kendi kendime olmuyorum. Türkiye’de vergi rekortmeni olmuş okullar, yurtlar yaptırmış kadınların her zaman yanında olmuş bir kadınım siz kimsiniz, ben bunlara pabuç bırakır mıyım! Anneciğimin yaşadıklarını yıllarca anlattım. Hiç utanmadım. Annemin nasıl dayaklar yediğini anlattım ama yine de babacığıma kıyamazdım. Ben bile dün o adama dedim ki sen benim babam olsaydın seni asla affetmezdim. Hadi dönün de kendinize bakın.”
Sayan, özgül ağırlığı zeytinyağını solda sıfır bırakan bu açıklamayla da yetinmedi; kendisini RTÜK’e şikayet eden CHP Milletvekili Aylin Nazlıaka’yı arayıp dava açmakla tehdit etti. Aylin Hanım vekildi ama, “karşısında Seda Sayan vardı!” Hoş, Nazlıaka, bu makamdan tehditleri duymaya alışkındı, zira en son kadın cinayetlerini Mecliste dile getirmeye kalktığında AKP’nin errrkek (en az üç r ile) milletvekilleri koro halinde celallenmiş, tatlı dilleri Meclis tutanaklarına kadar geçmişti.
Yeni Türkiye’de, namı diğer “Sen benim kim olduğumu biliyor musun cumhuriyeti”nde yine “gücü yeten gücü yetene”ydi anlayacağınız.
Türkiye’de zorbalık, kabadayılık, hem suçlu hem güçlülük yeni mi? Değil elbet. Hep hatırlatıyoruz yine hatırlatalım, “Türkiye’de bir hikaye anlatmamız gerekiyorsa eğer 1915’ten başlamamız gerekir”, Bandista’nın dediği gibi... Lakin, en son bu kadar ne zaman sıradanlaşmıştı, onu tartışmak gerekir. Zorbalık, fütursuzluk (Sahi sıfat fakiri Türkçede bu fiili tanımlamak için ne çok sıfat var, ihtiyaçtan herhalde) artık bırakın el altından, çekinerek yapılan bir şey olmayı, Yeni Türkiye’ye aidiyet nişanesi haline geldi. Para mı çaldın, balkona çık; yalakalık mı yaptın, eleştireni ırkçılıkla suçla, vatandaşı mı öldürttün, annesini yuhalat. Utanmıyorum, öyleyse varım! Madem ki höt zötçüsün, göster ki ürksün! Ne de olsa “Düşene bir tekme de sen at” sözünün başbakan danışmanlarınca uygulamalı olarak benimsetildiği bir rejimde yaşıyoruz.
Bu koşullarda anketlere göre ülkenin en güvenilir ünlüleri arasında gösterilen Seda Sayan bacım geri durur mu? Siz kimsiniz ulen?
Ha, çuvaldızı bizim cenaha batırmadan da bırakmayayım. Bu “betonarme orman kanunu” rejimin alamet-i farikası zorbalıktan biz hiç mi payımızı almadık? Kendi küçük iktidar alanlarımızı yaratıp, elini süreni hiç mi doğduğuna pişman etmedik? Bizde ağlamayana meme veriliyor mu acaba? Abalı’ya vurmak için sıraya girenler arasında tanıdık, eş-dost hiç mi yok? Şunu kabul edelim, hepimiz zaman zaman zehirlendik bu rejimin azotlu havasından. Belki de birileri “İlk taşı günahsız olan atsın” demeden o taşı kendi kafamıza vurup ayılmak lazım.
Şu kötülüğün içinde hayatımız Hürmüz’ün Ehrimen’le, Demirci Kawa’nın Dehak’la mücadelesine döndü çünkü. İyi olmadan kazanılmayacak.


YALÇIN BEY’İN GERÇEK BAKANLIĞI!..

Neoakbulut Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kabinesinde geçen hafta görev dağılımı yapıldı. Buna göre yeni Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’a -daha önce Bülent Arınç’a olduğu gibi- hem TRT, hem Anadolu Ajansı, bir de üstüne RTÜK bağlandı. Yalçın Akdoğan, AKP’nin bir koltukta beş karpuz taşımaya alışkın simalarındandır. İçinde bulunduğu siyasi hareketin, insan kaynağı açısından tam bir çöl olmasından kelli Akdoğan’a her seferinde üç-beş görev verilir. Mesela milletvekili seçildikten sonra dahi, asli unvanı olarak başbakan danışmanlığını kullanmıştır. Köşe yazarlığını bile iki yandaş gazetede birden yapar; Star’da kendi adıyla, Yeni Şafak’ta Yasin Doğan müstear adıyla.

TRT, AA ve RTÜK malumunuz Yeni Türkiye’nin ideolojik aygıtları arasında nadide bir yer tutuyor; başbakanın yedi sülalesi ve onların eşinin dostunun sahip oluverdiği medyayla beraber propaganda timinin hatırı sayılır kısmını sağlıyor. TRT’nin bütçesi Avrupa’daki kamu yayımcılarının dudağını uçuklatacak cinsten, AA -daha önce de yazmıştık- medya filan değil diplomatik misyon. RTÜK ise bugün Türkiye’de benim diyen radyoyu televizyonu iflas ettirebilecek ceza yetkisine sahip. Dahası lisansları elinde tutuyor. Gezi zamanı Hayat TV’nin lisansını yenilememeye kalkmışlardı hatırlarsanız.

Bu üç kurumun kadroları zaten, hele ki yönetim katlarında “AKP’linin elli tonu” tadında. AKP’nin söylemini dört koldan şekillendiren Akdoğan’ın elinde gaz pedalına iyice yüklenileceği de belli. İşin ironik tarafı ise, TRT’nin denetiminin yasal olarak RTÜK’ün sorumluluğunda olması. Yani TRT’nin RTÜK tarafından denetlenmesi, Yalçın Akdoğan’ın Yasin Doğan’la karşılıklı sohbet etmesi gibi bir şey. Demokrasi gibi demokrasi, sorumluluk gibi sorumluluk! Sanırsın 1984’teki Gerçek Bakanlığı!..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...