01 Kasım 2014 01:00

Bize ayrılan haberciliğin sonuna geldik

Bize ayrılan haberciliğin sonuna geldik

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Hatırlarsınız, haziran ayında Radikal gazetesi matbu yayınını durdurmuş ve yalnızca İnternet üzerinden devam edeceğini açıklamıştı. “Türkiye’nin ilk ve tek dijital gazetesi olmanın heyecanı...” sosuyla servis edilen bu gelişme, gazetenin çalışanlarının yarısının kapının önüne konulması gibi küçük bir detayı da barındırıyordu ama biz burada dijital devrim yapıyorduk, sinyorita!
Lakin kazın ayağı pek tabii ki öyle değildi. Reklam pastası tamamen reytinge (sektör diliyle trafiğe) göre dağıtılan İnternet dünyasında Radikal’in rakibi başta kendi grubundaki olmak üzere boyalı basının dijital sürümüydü artık. “Tık”ın geçer akçe olduğu bu dünyada, ünlü galerileri, balon haberler, Fotoşop’lu görseller gerekiyordu. Muhabirlere ve onların emek harcayarak ortaya çıkardığı haberlere de lüzum yoktu artık. Bir muhabire verilen zaman ve parayla, iki stajyer editör istihdam edip, nicelik bakımından on katı içerik çıkarmak mümkündü. Yanlış hayatın doğru yaşanmayacağını görmek çok uzun sürmeyecekti.

RADİKALLİKTEN BASIN BÜLTENLİĞİNE...

Böyle böyle bugüne geldik. Geçen hafta Radikal’in Kent-Çevre Haberleri Muhabiri Elif İnce, gerekçe gösterilmeksizin işten çıkarıldı. İnce’nin haber portföyüne bakınca, bu kararda siyasal bir baskı aramamak gerçekten çok zor. Zira; kentsel dönüşüm, inşaat sektörünün usulsüzlükleri, imara açılan kamu alanları son dönemin en elzem haber konuları. Koca bir inşaat balonu üzerinden bir müteahhit güruhu tarafından döndürülen bir ülkede, bu konularla ilgili haber yapmak fena halde kamu çıkarı içeriyor. Biliyorsunuz, Türkiye’de patronlarla hükümetlerin ortak olarak nefret ettiği şeydir kamu çıkarı. Ama Elif İnce’nin siyasi baskılarla işten atıldığına dair elimizde bir delil yok (Atılmadığına dair de yok), o zaman Radikal’den İnce’den sonra da aynı yayın çizgisini sürdürmesini bekleyebiliriz, değil mi? Öyle miymiş, bakalım.
29 Ekim 2014… Radikal İnternet sitesi Hürriyet’ten Fatma Aksu imzasıyla bir haber yayımlıyor; “Validebağ’da taraflar uzlaştı” (http://bit.ly/rdkvalidebag). Validebağ direnişçileriyle koruya cami inşaatı yapmaya çalışan Üsküdar Belediyesi arasındaki görüşmelerden bahseden haberde şöyle deniyor; “Tarafların, mahalleye dışarıdan eylemcilerin gelmesi üzerine masaya oturdukları belirtildi.” Bu edilgen kalıba, özellikle rejimin haber ajansı AA’dan alışkınız. Kim belirtti belli değil. En spekülatif iddiayı, ver edilgen çatıyla, gitsin. Elbet bir belirten vardır. Haberin geri kalanından iddianın sahibinin kim olabileceğini anlamak üç aşağı beş yukarı mümkün. Zira üç paragraflık haberin iki paragrafı Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen’in açıklamalarına ayrılmış. Validebağ direnişçilerinin ne dediğiyle ilgili satır yok.  


Radikal’in bağlı bulunduğu Doğan Grubu medyası bu haberi dolaşıma sokunca, direnişte aktif olan Kuzey Ormanları Savunması bir açıklama yayımlamak zorunda kaldı (). Açıklamada şöyle deniliyordu; “Öncelikle bugün yapıldığı belirtilen toplantıya haberdekinin aksine Validebağ Gönüllüleri katılmamıştır. Haberin Radikal’deki versiyonunda yer alan “Tarafların, mahalleye dışarıdan eylemcilerin gelmesi üzerine masaya oturdukları belirtildi” ve Milliyet’teki versiyonunda yer alan “… arsanın çevresinde bir grubun bekleyişi ise devam ediyor” ifadeleri Validebağ direnişçilerini “mahalle sakinleri/dışarıdan gelenler” biçiminde bölmeye yönelik kasıtlı bir ifadedir ve gerçeği yansıtmamaktadır.”
Kuzey Ormanları Savunmasının açıklamasını da okuduğumuzda Doğan Grubu ve Radikal’in Hilmi Türkmen’in kendisine halk arasında “Pinokyo Hilmi” lakabını kazandıran dezenformasyon çabalarının yeni mecrası olduğu anlaşılıyor. Ayak altında Elif İnce gibi muhabirler olmayınca bu çarkı döndürmek şüphesiz daha kolay oluyordur. Doğan Grubuyla AKP rejimi arasında cumhurbaşkanlığı seçimi akşamından beri bir yakınlaşma olduğunu daha evvel yazmıştık. Hürriyet’in seçimin ertesi günü attığı “Kırgınlıklar eski Türkiye’de kalsın” manşetinden beri, bu medya grubunda sürekli bir kıpırdanma hali var. AKP’nin rant hırsı ve iş bilmezlik nedeniyle fena halde sıkıştığı Validebağ’da Doğan Grubunun Radikal ve Hürriyet aracılığıyla attığı destek de herhalde kırgınlıkların geride kalmasının sonucu.

PATRON PATRON DA, MEDYACI NE YAPIYOR?

Türkiye’deki medya yapısını düşününce, yüz elli sektörde at koşturan patronajın er geç iktidar sahipleriyle aynı tarafa düşeceğini öngörmek zor değil. Kuşkusuz bu Türkiye’ye has bir durum da değil. Ülkeye has olan gazetecilerin, daha doğrusu medya çalışanlarının bu düzene karşı olan koyunsu sessizliği. 1980’lerden itibaren sendikasızlaştırmayla temelleri atılan bu rıza gösterme durumu, artık mazur görülecek çizgiyi aşmış durumda. Bir medya patronunun bir gazeteyi çat diye İnternet sitesine çevirip, gazetecilerin yarısını kovması, dünyanın neresinde olursa olsun gazetecileri ayağa kaldırır. Dünyayı geçtim, Türkiye’de başka hangi sektörde olsa, işyeri eylemleri, fabrika işgalleri başlar. Ama medyacılar latte’lerini yudumlamaya devam ediyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası, Elif İnce’nin işten atılmasını “Kaygı verici bulduğunu” açıkladı. Aydın Doğan bu açıklama karşısında korkusundan gece uyuyamamıştır!
Medya çalışanlarının, kendilerine yönelik kıyım karşısında sessizliklerini bozmamalarını yalnızca ekonomik faktörlerle açıklayamayız. Mesele “ekmek parası” ile izah edilecek boyutu aşalı yıllar oldu. Sorun şurada, diğer sektörlerin pek çoğunun aksine medyada para dışında başka kazançlar çok daha etkili. Meşhur olmak, sosyal sermaye edinmek, güç sahibi olmak bunlar arasında. Stajyer olarak medya gruplarına girip senelerce bedavaya kadro bekleyen gençlerin hiçbirinin “Aman gazeteci olayım da, 212’siz sözleşmemle güvencesiz çalışayım” diye hayal kurduğunu zannetmiyorum. İyi niyetlileri kendilerini gösterip isim yapmak için senelerce bekliyor, niyeti bozunlar da “Ortadoğu uzmanı” titriyle televizyonlara çıkıp “Goebbels’i biliyorum ama daha tanışmadım” diye kendini rezil eden düşkünlere evriliyor.

KÜRT SORUNU MAGAZİNİ!

Daha önce de söylemiştik, Türkiye medyasının yapısı kast sistemine benziyor. Patronların altında iş takipçisi idareciler, onların altında “meşhur” köşeciler ve piramidin geniş tabanında üç otuz paraya çalışan muhabirler, editörler, lüzum anında onlarcası kovuluveren isimsiz “parya”lar. Bu piramit içerisinde herkesin niyeti bir üste sıçramak. Sıçrayabilenler, kazandıklarına gözü gibi bakıyor. Bu şartlarda magazin muhabirliğinden köşe yazarlığına,  köşecilikten yayın koordinatörlüğüne sıçrayandan bu konforundan vazgeçmesini beklemek anlamsızlaşıyor. Lakin, bunun yerine anlam kazanan şey, hesap sormak olabilir. Kabul edelim ki, 1980’den beri medya içinde “meşhurluk” üzerinden bir çeşit “komprador” sınıfı yaratıldı. Bunlar patronun kurduğu düzeni koruyup kollayarak kendi statülerini muhafaza ediyorlar, bu artık hayattaki varlık nedenleri olmuş vaziyette.
Radikal’in son dönemdeki yayınlarına baktığımızda bu fenomenin kokularını buram buram alabiliyoruz. Bir yıldız köşeciyle, milletvekillerinin en “selebriti”si Kürt sorunu gibi hayati ve köklü bir meseleyi alabildiğine kişiselleştirirken, bu Teşvikiye Kafe kapışmasında Radikal kendini hemen ortaya atıverdi. Önce taraflardan birinin cevabını yayımladı yetmedi, gidip bir de konuyla alakasız Mithat Sancar’a “O buna şöyle demiş, sen ne diyorsun?” diye sordu. Kürt sorununun magazininin de yapılabileceğini hayretle gördük. Aslında şaşırılacak da bir şey yok, bu yukarıda bahsettiğimiz düzenin alamet-i farikalarından biri her şeyi kişiselleştirip magazine çevirmesi. Kürt sorununun ya da başka bir meselenin dedikodusu olursa, dedikoducusu da olur. Dedikoduyla, kişisel çekişmeyle egoların saltanatı büyür, meselenin kendisi küçülür.
Egoların büyüyüp, sorunların küçüldüğü yerde de bize ayrılan haberciliğin sonuna geldik demektir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa