29 Kasım 2014 01:00

Yılan kendi kuyruğunu yerse...

Yılan kendi kuyruğunu yerse...

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geride bıraktığımız hafta, yandaş medyada eşine daha önce rastlamadığımız, ana akım medyada ise epeyce aşina olduğumuz tip bir operasyon yapıldı. AKP rejiminin yarı resmi organları 24 TV, Star ve Akşam gazetelerinin genel yayın yönetmenleri; ardından da onlara destek veren kimi Star ve Anadolu Ajansı çalışanları görevden alındı. Daha fazla ilerlemeden gerekli bir tartışmayı yapalım. Bu yandaş medya çalışanlarına yapılan operasyona basın özgürlüğü adına karşı çıkmak gerekir mi? İlkesel olarak tabii ki rejimin basın yayın organlarına operasyon yapması basın özgürlüğüne bir saldırıdır, zaten bunu yıllardır söylüyoruz. Yandaş medyanın yerden yere çaldığı Avrupa Birliği ilerleme raporlarında, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) ve Sınır Tanımayan Gazeteciler gibi gazetecilik, Af Örgütü ve Human Rights Watch gibi sivil toplum örgütlerinin raporlarında bu durum sürekli eleştiriliyor. Rejimin medyaya yaptığı muamele kabul edilemez ve AKP otokrasisinin temel taşlarından biridir. Diğer taraftan, rejim basınının yaptığını bir gazetecilik faaliyeti saymak da kendi mesleğimize hakaret oluyor. Dört başı mamur, kuyruklu, yanarlı dönerli Kabataş Yalanı’ndan sonra bile bir Allah’ın kulunun “ne oluyor?” demediği, rejim liderinin ağzından çıkanı tanrı kelamı sayan matbuat ve çalışanları “gazetecilik” faaliyetinin içinde değerlendirebilir mi? Bizce bu soruya “evet” diyebileceğimiz günleri geride bırakalı çok oldu. Dahası, rejimin kendi içinde yaşadığı hesaplaşmaların kişisel sonuçları bizi ilgilendirmiyor. Dolmabahçe’deki müezzini yalanlarla sürgün edip, bakanın “bakara makara”sını sineye çeken bir hareketin yarın öbür gün bir bahaneyle işine gelmeyeni def edeceğini o yalanları üretirken anlamış olmalıydılar.

BİZE BİLE YAPTILAR!

Öte yandan, rejimin eski ortağı Fethullah Gülen Cemaatinin ardından artık kendi içindekileri de hain ilan etmeye başlamasının tartışılmaya değer epeyce bir tarafı var elbette. Bu noktada, Star grubunun eski yöneticilerinden Levent Gültekin’in Zete.com’da yazdığı yazıya göz atmakta fayda var (http://bit.ly/zete1):
“İktidar olmak için bazı şeyleri sineye çekebiliriz ama bu kadarı da fazla” diyenler bir bir gidiyor, “Erdoğan için gerekirse ölür, öldürürüz” diyenler geliyor.
Yani ılımlı, uzlaşmacı, küçük itirazları olan, “Efendim biraz dikkatli yapalım” diyenler sahneden kovuluyor.
Üstelik bu insanların istifa etmelerine fırsat verilmiyor! Yolsuzluk, ihanet, kifayetsizlik gibi suçlamalarla işten atılıyorlar ki gelecekte konuşma, eleştirme fırsatları kalmasın.”
Bu yazının hemen üzerine, Başbakanlık Danışmanı Etyen Mahcupyan’ın “muhazakarlarların yarısı bile yolsuzluklara inanıyor” açıklaması AKP içinde yeni bir kriz yarattı. Milletvekilleri Mehmet Metiner, Zelkif Kazdal, Fatih Şahin Mahcupyan’ı Twitter’dan ulu orta “üç kuruşluk danışman” gibi ifadeler kullanarak yanıtladılar. Bu tartışma –azarlama diyelim ya da- Gültekin’in çizdiği tabloyu iyice netleştirir nitelikteydi.
Şunu not edelim. Yaşananlara AKP’nin kendi mahallesinden tepkiler gelmiyor gibi. Nihal Bengisu Karaca, İsmail Kılıçarslan, Selman Kayabaşı gibi yazarlar rejimin kendi cenahına BİLE reva gördüğü muameleyi eleştirdiler. Lakin bu eleştirilerde de kendi pozisyonunu koruma çabasından kaynaklı bir tereddüt dikkati çekiyordu. Yine bu operasyon dalgasında işinden atılan Elif Çakır’ın açıklamaları da yine buram buram “Onlara yaptığınızı bize BİLE nasıl yaparsınız?” kokuyordu.

REJİMİN KÜLTÜREL ÇORAKLIĞI

Bütün bu eleştiriler arasında Selman Kayabaşı’nın Twitter’da yazdıkları (http://bit.ly/kayabasi1) bir tartışma yapmayı en mümkün kılanı. Özetle Kayabaşı diyor ki, “İktidar on iki yılda kendi kültürel alanını yaratamadı, çünkü o işi yapması için görevlendirilenler sefahate dalıp arkadan gelenlerin de önünü kestiler.” Şunu söylemek gerekir ki, bu mantığın kendisi, sorunun neden kaynaklandığının delili. AKP rejimi on iki yılda kültürel sermaye birikimi sağlayamadıysa, bunu kişilerde değil, iktidarın paradigmasında aramak gerekir. AKP’nin kendi kültürel/entelektüel eksikliğini kapamak için ortaklık kurduklarına (Cemaat ve liberaller) sonradan yaptığı muamele gerçek cevabı işaret ediyor. Erdoğan’ın kurduğu rejim, hegemonya sağlamak için gerekli kültürel sermaye birikimine izin vermiyor. Onun ve yakın çevresindeki danışman ordusunun (“iç parti”nin) mantığına göre, kendilerinden yana bile olsa insanlara fazlaca düşünce serbestisi bırakmak tehlikeli. Rejimin entelektüeli de Reis ne düşünüyorsa onun üstüne düşünecek, aynı minvalde ama daha ağdalı söylemler üretecek. Kendi kafasına göre hariçten gazel okumayacak. Yani özetle, Erdoğan ve danışmanları AKP’nin entelektüel kadrosundan AKtroll olmalarını bekliyor. Mehmet Şimşek ekonomi hakkında twit attığında onu “gündem şu an Reis’in açıklamaları” diye azarlayan AKtroll hesabının yaptığından fazlasını değil yani.
Etyen Mahcupyan kısa süre önce el Cezire Türkiye’ye “İslami kesim içinden Gezi çıkabilir” başlıklı bir röportaj vermişti (http://bit.ly/mahcupyan1). Mahcupyan bu röportajda “Benim mesela şu anda gördüğüm, üç dönemden fazla milletvekili olamama, il başkanlarının milletvekili olamaması AK Parti’nin kendini gençlere doğru açtığını, diğerlerine de ‘Yavaş yavaş miadınız doluyor’ demesidir. Bu demek değil ki, yönetim meselelerinde problem çıkarmaz ama AK Parti buna adapte olacak. Kültür olarak buna çok hızlı adapte olamayabilir. Gördüğüm kadarıyla tepedeki irade Türkiye’yi elinden kaçırmamaya o kadar ihtirasla sarılmış ki, alttan gelen genci nasıl olursa olsun kapsayacak” gibi ifadeler kullanmış, “Tüm dünyanın hayretle izleyeceği bir Müslüman kuşağın geldiğini” iddia etmişti. Rejim tarafından finanse edilen Mahcupyan’ın ekmek kapısını rasyonalize etmek için hezeyan sınırındaki bu cümleleri kurması şaşırtıcı değil elbette. Belki sabahları aynaya bakabilmek için bu söylediklerine kendisini inandırması da gerekiyordur. Ancak, on gün olmadan AKP milletvekilleri tarafından ağzının payının verilmesi, rejimin ona biçtiği rolün bu kadar bile olmadığını gösteriyor.

MAHCUPYAN NEDEN YANILDI?

Mahcupyan’ın yanıldığı onlarca konudan en çarpıcısı İslami kesimin kendi içinden Gezi çıkarabileceği. Hayır, böyle bir şey mümkün değil, en azından “İslami kesim” dediği şey AKP’lilerse. Çünkü AKP, kendi kitlesine düşünsel üretim yapabileceği kadar bile özgürlük alanı bırakmak istemiyor, bundan ölümüne korkuyor. Düşünen insanın işlenen cinayetleri, mahvedilen doğayı, çalınan milyon dolarları, KaçAk saray’ı, “bakara makara”yı tartışacağından korkuyor. AKP rejiminin tek tutunacak dalı, kendisine tartışmasız, yüzde yüz biat eden bir kitle yaratmak; bu yolda da yalnız ve yalnız Tayyip Erdoğan’ın kişi kültüne güveniyor. Mahcupyan’ın ki gibi yüzde 99 biat bile onun işine gelmiyor, hatta “hainlik” sayılıyor. AKP’nin ve kadrolu entelektüellerinin baştan beri anlamadığı şu; Gezi belki ülkenin yüzde yirmisini kapsıyordu ancak herkes kendi düşüncesine göre destekliyordu. AKP kitlesi ise değil yüzde 50, yüzde 80 bile olsa bir kişinin ağzına bakıyor. Herkesin “Acaba Reis bugün uyandığında neye dellenecek de, hep beraber ona saldıracağız?” diye beklediği bir ortamda kültürel hegemonya filan kurulmaz. Mahcupyan gibiler bunu belli ki zor yoldan öğrenecekler.
Şu an olan şey, tam manasıyla yılanın yiyecek bir şey kalmayınca kendi kuyruğunu yemeye başlaması. Bu paradoksal bir şekilde AKP’nin Yeni Türkiye hayallerinin de sona ermesi demek. Çünkü “Herkes Reis’in dediğini tekrarlasın” mantığı rejimin kültürel çoraklığını iyice çölleştiriyor. AKP’nin kültürel ağırlığı, bir kişininki kadar. Buradan sonra, bu rejimin yıkılması için ekonomik sermayesinin yara almasını ve bunun kurulan sosyal ağlarda yaratacağı çözülmeleri bekleyeceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...