09 Ağustos 2014 00:23

'Bizim Ermenilerimiz, onların Ermenileri'

\'Bizim Ermenilerimiz, onların Ermenileri\'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın (bakın cumhurbaşkanı adayı demiyorum, öyle desem seçim yasaklarını ihlal etmiş olabilirdim, oysa Başbakan Erdoğan’la Cumhurbaşkanı Adayı Erdoğan bambaşka şeyler, öyle olmasa başbakanlıktan istifa etmek zorunda olurdu, oysa bugünlerde makam aracına takılan bir sahte plaka, her soruna deva olabiliyor) muhtemelen Türkiye televizyon tarihinde canlı yayında edilmiş en galiz ırkçı ifadeyle nefretinden önce Gürcüleri, sonra “daha da çirkini” Ermenileri yararlandırması, bu ülkenin müzmin “Ermeni sorunu”nu tekrar gündeme getirdi. Tartışılsın tabii, bu ülkenin başta kendi bünyesinde yaşayan farklı gruplara karşı olmak üzere ciddi bir ayrımcılık problemi olduğunu kabul etmeye ne kadar yaklaşırsak o kadar iyi. Ermenilere karşı yapılan ırkçılığı ve hazır elimiz değmişken 1915 Ermeni soykırımını inkar etmeyi bırakınca; antisemitizm, transfobi, mezhep ayrımcılığı gibi dertlerin de üstüne gidelim. İyi olur, ülkeyi cehennem çukuru olmaktan biraz uzaklaştırmış olalım.
Lakin bu ülkenin Ermenilere ettiğiyle yüzleşmenin de bir adabı var. Başbakanın lafı üzerinden Türkiye Ermenilerini voleybol topuna çevirip, karşı tarafla file önünde kapışmanın da ayıp olduğunu kabul etmek lazım. Mesela T24 İnternet sitesinin dün yaptığı gibi, “Onlar da Ermeniydi” fotoğraf galerisi yapıp, kafaya göre “makbul Ermeni” listesi oluşturmanın da Erdoğan’ın ağzından çıkanla aynı ligde (şampiyonluk adayı olmasa da) oynadığını görmekte fayda var. Türkiye Ermenileri, sokakta bir karton kutu içinde bulduğumuz kedi yavruları değil, bu ülkenin eşit yurttaşları. “Biz”im bir Ermeni bireyi seviyor olmamız ya da olmamamız, etnik kökeniyle ilintili değil. Dahası, bir insanın iyi ya da kötü, sevimli ya da sevimsiz olması o insanın diğer insanlarla aynı haklara sahip olmasını savunmak gerektiği gerçeğini değiştirmiyor. Kendimize biçtiğimiz Hulusi Kentmen rolünün tepeden bakmacı alt metni, pis kokmakla kalmıyor; basitçi muhalefet üzerinden tribüne oynamanın türlü yoluna da davetiye çıkarıyor. Haydi, başbakanın derdi malum, sizin “cici Ermeniler” listelerini hazırlarken kafanızdaki nedir?
Bir de filenin karşı tarafına geçelim. AKP’nin tekeline aldığı ekonomik ve sosyal sermayenin ekmeğini geniş geniş yiyen yandaş esnafı, başbakanın bu günahının defansına girmekte de gecikmedi tabii. Ne yaptılar dersiniz? Onlar da kendi “cici Ermeniler”ini piyasaya sürdüler. Etyen Mahcupyan’ın açık anti-semit yazısından ve Markar Esayan’ın dünyanın “reyiz”in parmaklarının ucunda döndüğünü temel alan bir çeşit din kurmuş olmasından rahatsız insanların eleştirilerini “ırkçılık” olarak yaftalayıp, karşı tarafa geri pasladılar. Bu argümana cevap vermek okuyucunun zekasına hakarete kaçtığından, bir kere altını çizip bırakmak lazım. Azınlık mensubu gazetecilerin başbakanın türlü ayrımcılığını aklamaya çalışması utanç verici bir durum, Foti Benlisoy’un Mahcupyan için yaptığı Nazi işbirlikçisi “kapo” benzetmesi, bu gazetecilerin halini tam karşılıyor. Esayan ve Mahcupyan gibilerin, iktidarın etnik ayrımcılığına kendi çıkarları için kol kanat germesi tabii ki eleştirilecek bir durum. Kimse onları Ermeni oldukları için eleştirmiyor, azınlık kimliklerini başbakanı aklamak için kullanıyor olmalarını eleştiriyor. Buna “ırkçılık” yaftası vurmak, araçlaştırmanın en kallavi örneği. Araçlaştırma; İslamcılığın, özellikle Türk İhvanı’nın alamet-i farikası. Bosna’yı, Cezayir’i, Filistin’i, Suriye’yi, Arakan Müslümanlarını maddi-manevi sömürü aracına çeviren bu siyasi hareket, belli ki etrafında birikenlere de bu yöntemi öğretmiş. Ne diyelim, araçlaştırmaya, mağdurları sömürmeye, duyarlılık ayağı çekip muktedirin sermayesinden pay kapmaya dur de!
Hrant Dink’in bu ülkeye yaptığı en önemli iyilik, ne yazık ki yarım bırakıldı. Onun yaptığı, Türkiye Ermenilerini izole olmaktan çıkarıp, bu ülkenin eşit yurttaşları olarak ülkenin kalanıyla buluşturmaktı. Canına mal olan da büyük ihtimalle bu oldu. Şimdi Ermenileri tekrar izole eden her adım, onun mirasına vurulan bir darbe oluyor. Milyonların yarı-tanrısal bir ilişki kurduğu bir adamın ulusal medyada yaptığı ırkçılıkla, diğerlerini bir tutacak değilim, ilkinin etkisi tabii ki çok daha fazla. Ama “bizim Ermenilerimiz” romantizmi de kabahatsiz değil. O romantizmi yaratanların bir kısmının şimdi karşı tarafa geçip “kendi Ermenileri”ni kalkan yaparak, ırkçılığı aklamaya çalışması da bir şeyler anlatmıyorsa, ne anlatır bilemiyorum.


SABAH, OPERASYONU NASIL ELİNE YÜZÜNE BULAŞTIRDI?

AKP rejiminin ekonomi yönetiminin, bir senedir büyük bir çatışma alanı haline geldiği malum. Tahterevallinin bir tarafında Ali Babacan ve Erdem Başçı’nın başını çektiği kadro var, diğer tarafta ise Yiğit Bulut ve “faiz lobisi” teranesi. Tayyip Erdoğan’ın tavrını Bulut’tan yana koyduğu da sır değil, zaten başbakanın ekonomiyle ilgili tüm açıklamaları buram buram Yiğit Bulut kokuyor. Geçtiğimiz hafta, iki taraf arasındaki gerginliğin bir operasyona dönüşeceği kendini belli etmeye başladı. Yandaş medyanın Erdoğan’a en yakın üyelerinden Sabah, Babacan’ı yerinden etmenin yolunun onu “paralelci” ilan etmek olduğunun farkındaydı. Yiğit Bulut’un ağzından “Ali Babacan deşifre oldu” haberi basıldı. Habere göre Yiğit Bulut, Bank Asya’nın Ziraat tarafından satın alınacağı spekülasyonu yaparak, cemaate para kazandırdığı için Ali Babacan’dan hesap sorulacağını söylüyordu. AKP’nin kendi medyasının bir bakana, ulu orta saldırması rahatsızlık yaratınca haber bir saat içinde yalanlamaya dönüştü, daha sonra da “Yiğit Bulut büyük vurgunu deşifre etti” başlığıyla hem Babacan’ı suçlamayan hem de Bulut’a övgüler düzen bir orta yol bulundu. Ancak İnternet’in cilvesi, haberin URL’si (internet adresi) Sabah’ın eline yüzüne bulaştırdığı operasyonun tatlı bir anısını taşımaya devam ediyordu: “Babacan’ın Bank Asya çıkışı cemaate kıyak.” Bu çatışma sonrasında ise Sabah yazı işlerinde yine “çok Bulutlu” bir gün yaşanmış olacak ki, dünkü gazetede çubuk yine Ali Babacan aleyhine büküldü ve “Batan bankaya kıyak yaptı” başlığıyla doğrudan Ali Babacan’ı suçlayan bir haber yayımlandı.
Yiğit Bulut’un ekonomi yönetimini ele geçirerek, AKP’nin son kalan rasyonellik kırıntılarını da tasfiye etmesi, etkisini muhtemelen bir ekonomik kriz olarak gösterecek. İşe medya tarafından bakarsak, Sabah gazetesinin beceriksizliği, yandaş medyanın uzaktan kumandalı halinin ne boyutlara vardığının bir göstergesi. AKP içindeki klikler birbiriyle çatıştıkça, yandaş medya arada kalıp saçmalamaya devam edecek gibi görünüyor. Çekirdek paketlerinizi hazır edin!
 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...