19 Temmuz 2014 00:23

Yandaşın akılla imtihanı!

Yandaşın akılla imtihanı!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu sayfaların sürekli olarak Yeni Şafak, A Haber, Star, Akşam ya da NTV gibi AKP’yle ve Erdoğan’la yarı-organik ilişkideki medya organlarına “laf çakarak” işgal edilmesi taraftarı değilim. Zira, bu bizi karşı tarafla zorunlu olarak eşitleyeceğinden, Evrensel gibi yayınlarda yapılması gereken entelektüel üretimi budayacaktır. Durmadan karşı cenaha laf yetiştirerek yapılan basitçi ve sığ muhalefetin tirajlara da gayet güzel yansıtılabilen bir tribüne oynama mekanizması olageldiğinin farkındayım. Burada da onu yapacak Twitter takipçisi fazla üç-beş persona illa ki bulunurdu. Lakin, faydası yok, fazlası da sivilce yapıyor. Gerek yok.

Diğer taraftan, yandaş medyanın özellikle Gezi’den beri süregelen hezeyan hallerine de arada bir değinmekte fayda var. Her seferinde kendilerini aşıyorlar ve bu ipten kazıktan kurtulma tatbikatlarında da bir çeşit emek var. Dolayısıyla arada bir ne yaptıklarını ifşa etmekte sakınca yok, bunu kolay eleştiri kapısına döndürmediğimiz sürece.

“MİLKPORT”TAN AÇIK BIRAKILAN SULARA YENİ ŞAFAK
Yandaş medyanın amiral gemisi (bunu “AKP rejimiyle en organik bağlantıya sahip olan” diye de okuyabilirsiniz) Yeni Şafak, reisçi kafanın sabuklama üretiminde de birinci sırayı kolay kolay kimseye kaptırmıyor. Hatırlanacağı gibi, Yeni Şafak geçen yıl dünyaca ünlü dilbilimci Noam Chomsky’nin ağzından Erdoğan’a biat eden röportaj yayınlamış, röportajın gazetenin ofisinde imal edildiği ortaya çıkınca da Google Çeviri aracını kullanarak içinde “sütliman”ı “milkport” olarak çevirdikleri sahte bir metin ortaya atmışlardı. Gazetenin günlerce arkasında durduğu bu sahte röportaj yalanlanınca da başbakanın uçağının gözdesi yazı işleri, kabağı kadın muhabirin başına patlatıp kendilerini sıyırıvermişlerdi. Özür filan hak getire tabii...
“Milkport” olayından sonra Yeni Şafak’ın iyimser tabirle “hatalı”, gerçekçi tabirle ise “düpedüz yalan” haberleri gün aşırı boy göstermeye başladı. Demek ki ar damarı çatlayınca tamir etmek mümkün olmuyordu. Gazetenin köşe yazarları da yandaş tribünden çıldırdıkları ölçüde alkış aldıklarını fark etmiş, “reis”in önünde bir secdeye kapanmadıkları kalmıştı.
Yeni Şafak’ın gündüz düşleri geçtiğimiz hafta öyle bir raddeye geldi ki, mecburen bu yazının konusu oldu. Gazetenin haberine göre, “sağcı, solcu, Kürtçü ve ulusalcıları bir araya getiren Geziciler” (evet!) hükümeti zor duruma düşürmek için İstanbul’un içme suyunu tüketecekti. Hoş, İstanbul’un içme suyunu bitirmek için plana filan gerek yoktu, kendisi zaten bitmekteydi ama olsun. Geziciler, yazın ortasında duş almak, su içmek gibi anarşik faaliyetlerle hükümeti devirip milli iradeye darbe yapacaklardı. Meksika’dan 300 pizza söyleyen, deri pantolonlarla Kabataş’ta gezen, Marmaray’ın “o hassas şeyini” (neyini?) çeken, trafik tıkansın diye vitesi bire takan Gezicilerden her şey beklenirdi. Haber kısa sürede sosyal medyada alay konusu olup, habere konu olan söylentinin de Twitter trollerinin üretimi olduğu anlaşılınca Yeni Şafak haberi apar topar İnternet sayfasından kaldırdı. Özür mü? Özür ne arar la Yeni Şafak’ta?

YANDAŞIN DERDİ NE?
Yeni Şafak’ın başını çektiği yandaş medyanın hezeyanlarını ciddi olarak değerlendirmek gerekirse (ki bu konuda ciddi olabilmek büyük bir efor gerektiriyor), akla olan bu büyük hasedin o kadar da gelişigüzel olmadığını görerek başlamak gerekiyor. Demokratik sistemlerde siyaset akılla yapılır. Seçmenlerden belirli bir rasyonel geliştirmeleri ve seçimlerini ona göre yapmaları beklenir. Eğer demokratik bir sistemi, sözgelimi bir otokrasiye dönüştürmek istiyorsanız, kamunun akılcı düşünme yetilerine zarar vererek işe başlamalısınız. İnsanlar duygularıyla karar vermeye başladığı an şansınız artacaktır. Şu anda Türkiye’de yaşadığımız da bu. Bizim “bu ne akılsızlık?” diye eleştirdiğimiz şeyler, zaten akılcılık iddiasıyla orada değiller. Yalanla dolanla da olsa güçlü bir duygu üretimi (ki bu duygu nefret, hatta isteri de olabilir) yaratıp bunu siyasi sermayeye tahvil etmek amaç. Dolayısıyla Yeni Şafak “Geziciler suları bitirecekmiş” haberi yaparken “buna kaç kişi inanacak?” hesabı yapmıyor, “karşı taraftan ne kadar nefret ettirebilirim?” hesabı yapıyor. Ancak “akıl düşmanlığı”nı strateji olarak belirlemenin de sıkıntılı bir tarafı var. O da stratejik olarak benimsenen hezeyan hallerinin zamanla gazetenin “sıradan”ı haline dönüşmesi ve içindekileri de etkilemeye başlaması. Yandaş medya, her türlü yalanın haberleştirilebileceği fikrine kendini o kadar kaptırdı ki, “Geziciler suları bitirecek” tipinden deli saçmalarını bile ayıklamadan sayfalarına taşımaya başladılar. Gazetenin sadık okuyucusu bir gün “Bu ne yahu?” der mi bilinmez ama yandaş gazetelerin şişirilmemiş net tirajlarının Erdoğan’ı küplere bindirecek kadar düşük olmasında kalıcılaşmaya başlayan akıl tutulmasının mutlaka etkisi vardır.

YANDAŞ DEĞİRMENİNE SU TAŞIYANLAR
Tabii yeri gelmişken yandaş gazetelere hâlâ kredibilite taşımaya uğraşan ciddi köşe yazarı taifesine de bir çift söz etmek gerek. Yeri geldiğinde etik hakkında ahkam kesmeye bayılan bu beyefendiler, hanımefendiler bu gazeteler cezai ehliyetlerini kaybetmesin diye rejimden para almayı hangi etikle açıklıyorlar acaba? Mesela Ali Bayramoğlu; Demirtaş’tan ve HDP’den Erdoğan’a biat etmelerini isterken, bir gün önce “Erdoğan’ın etrafında birleşilmesi her şeyden önemlidir, bütün dünya bu sürecin parçasıdır” diye yazan Markar Esayan’la aynı kayığa binmekten hiç mi utanmıyor? Haydi onu geçtim, yazdığı gazeteyi eline alıp da “Bu nasıl bir çöptür yahu?” da mı demiyor? Rejimin parası (hani o ayakkabı kutularından da çıkan) bu kadar mı tatlı?

Erasmus 16.yüzyılda “Deliliğe Övgü”yü bağnazlığa karşı yazmıştı. Bugün başka bir tür deliliği övenler, bağnazlıkla ayni-nakdi ilişki kuruyorlar. Onlara yine Erasmus’la cevap vermek gerek; “Baskıya imkan veren, suçu da paylaşır.”

Ben şimdi izninizle musluğu açık bırakmaya gidiyorum.

AĞZINDAN MI ÖPMÜŞ?

Yakın zamanda onlarca gazeteciyi kapının önüne koyarak “dijital devrim” yapan Radikal, geçtiğimiz hafta “tık” peşinde koşarken ayağı homofobiye takılıp fena hâlde düştü. Radikal, Britanyalı futbolcular Joe Hart ve Jack Wilshere’in Amerika’daki tatilleri sırasında öpüşmesini “Skandal fotoğraflar” başlığıyla verdi. Fotoğrafa iyice baktık, skandal bir şey göremedik. Mesela aynı sayfada Portekizli futbolcu Cristiano Ronaldo’nun kadın sevgilisiyle yaptığı tatilin benzer fotoğrafları var, onlar “Ronaldo’nun tatil keyfi” gibisinden bir başlıkla verilmiş. Herhalde utanılacak bir şey varsa o da Radikal’in homofobiyle okuyucu çekme çabasıdır diye düşünüp fotoğrafta Radikal’in adını buzladık. Bu homofobiklikle eşe dosta rezil olmasınlar, yazıktır.







 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...