10 Haziran 2014 07:08

TÜİK'ten mektup ve Soma cinayetleri

TÜİK\'ten mektup ve Soma cinayetleri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İlk okunuşta başlıktaki iki ayrı konunun ne ilgisi var? Nereden çıktı bu? gibi haklı sorularınızı tahmin ettiğimi, bununla birlikte, okumanızın sonuna varmadan açıklığa kavuşacağını belirtmek istiyorum. Nisanın son salı günü yayımlanan yazımızda TÜİK’in 2013 yılı doğum istatistiklerini ‘Canlı doğan bebek sayısı 3766 azaldı’ başlığıyla duyurduğunu ve bunun gerçekleri yansıtmadığını göstermiş, verileri yayımlamadan önce güvenilirliğini kontrol etmeleri gerektiğini belirtmiştik. Konuyla ilgili olarak, TÜİK Başkan Yardımcısı Enver Taşçı’dan bir mektup aldım. Mektupta, özetle söz konusu durumun veri kaynağı olarak kullanılan MERNİS veri tabanının dinamik yapısından kaynaklandığını, dinamik yapı olarak tanımlananın da; doğumların aileler tarafından nüfus müdürlüklerine 30 gün içinde bildirilmesi gerekirken çok daha geç bildiriliyor; olduğunu öğreniyoruz. Taşçı, bu durumun TÜİK tarafından bilindiğini, bu nedenle düzeltmeler yapıldığını da belirtiliyor. Kısaca, TÜİK’in kullandığı veri tabanında, doğum sayılarının yıl sonunda ya da takip eden birkaç ay içinde değil, neredeyse takip eden yılın sonunda doğruya en yakın biçimine ulaştığını söylenebilir. Peki, yılın ilk aylarında kendilerine ulaşan doğum sayılarının değişeceğini bilen TÜİK, neden yukarıdaki başlığı kullanıyor? Yazımızın TÜİK’in yanıtlamadığı temel sorusu da bu.
Aynı yazımızda, 2008 yılından beri, bizzat Başbakan Erdoğan’ın nüfusumuzun azalmakta olduğu savıyla, kadınlardan doğum sayılarını artırmalarını istediğini belirterek, TÜİK’in gerçeği yansıtmayan bu saptamaya ideolojik katkıda bulunmaya çalıştığını da belirtmiştik. Peki Erdoğan neden beş çocuğa kadar çıktı. Ya da Erdoğan’ın “çocuk” derken demek istediği nedir? Yanıtlayalım. Beş çocuk doğurun eşittir BEŞ İŞÇİ DOĞURUN demektir. Kapitalizmin yeniden düzenlenmesi aşamasında Türkiye’ye biçilen rolün yerine getirilebilmesi için ülkenin, “ucuz emek cenneti” olması gerekiyor. Bunun da yolu yedek emek-gücünün, işçi ordusunun korunması ve büyütülmesinden geçiyor. Onun için her fırsatta, Doğurun! Doğurun! “İŞÇİ DOĞURUN” diyorlar.
Soma’da bizzat Hükümetin sorumluluğunda, karbon monoksitle boğarak öldürdükleri 301 işçinin ardından cenazeler bölgedeki 11 ilde toprağa verildi. Bu işçilerin, bu illerin ortak özelliklerine baktığımızda başka bir gerçekle yüz yüze geliyoruz. İşçilerin çok büyük bir bölümünün dedesi, babası tütün ve/veya şeker pancarı ekicisiymiş. Ekmek paralarını topraktan, tütünden, şeker pancarından kazanıyorlarmış. Peki ne olmuş da vazgeçmişler? Vazgeçen yok. Yasak var. İşte bu yasaklar Soma ve çevresindeki ölüm çukurlarına girmekten başka çaresi olmayan “yeni, zorunlu” işçiler yarattı. Bu nedenle, Soma cinayetleri tarihsel süreç anımsanarak incelenmelidir. Bilindiği gibi, 24 Ocak Kararları’nın uygulanabilmesi ve Türkiye’nin kapitalizmin yeniden yapılandırılmasındaki rolünü oynayabilmesi için 12 Eylül asker darbesi yaptırılmış, çalışma yaşamı başta olmak üzere, toplumsal yaşantının bütün alanları “yeni” duruma uygun hale getirilmeye başlanmıştı. Önce Ulusu Hükümeti, ardından ANAP Hükümetleri kendilerinden istenenleri harfiyen yerine getirdiler. Yetmedi. 57. Hükümet döneminde Dünya Bankası memuru Kemal Derviş transfer edildi. Tam uyumu-bağımlılığı sağlayacak düzenlemeleri yüzden fazla sayıda yasayla uygulamaya koydular. Bunların içinde, tütün yasası olarak bilinen 4685 ve 4733 sayılı Yasalar ile şeker yasası olarak bilinen 4634 sayılı Yasa da bulunuyor. AKP Hükümetlerine de o dönemdeki yasal düzenlemelerin uygulayıcılığını sürdürmek ve daha da “geliştirmek” kaldı.
Evet, bu topraklarda tarımı yasaklayarak köylüyü ekmek parası için, madenler başta olmak üzere, ekmeğini kazanırken ölebileceğini bile bile çalışmaya mecbur ucuz emek-gücüne, işçiye dönüştürdüler. Dört, beş yıldır bu da yetmiyor. O nedenle, Başbakan duyuru yapıyor ‘... çocuğu veren rızkını da verir.’ diyor. Sonra üç, yetmiyor beş çocuk diyor. İnanın kendisi için değil. Temsil etkileri için. Biliyorlar ki bu çocuklar işçi olacak ve sayelerinde ülkemiz rolünü oynayacak. Aracılar nemalanacak, patronlar da kazanmaya devam edecek. Boğdukları 301 maden işçisi gibi, daha nicelerine gereksinimleri var. O nedenle, Başbakan da TÜİK de nüfusun artışını doğrudan ya da dolaylı olarak desteklemeyi sürdürecekler. Birisi söylemlerinin yanı sıra, haklarınızı veriyoruz deyip taşeronluk dışındaki çalışma biçimlerini neredeyse yasaklayacak ve taşeronluk sistemini kamu kaynaklarını patronlara aktarmanın bir aracı olarak da kullanmaya devam edecek, diğeri de elindeki verilerin değişeceğini bile bile bu sürece destek olacak algı yaratmayı kendine iş edinecek.
Meydan boş görünüyor. Eğer bu görüntü değiştirilemezse, yani örgütlü mücadele geliştirilerek yükseltilemezse daha çok işçi öldürülecek, çocukları, eşleri, anaları, babaları, ... ve bizler arkalarından ağlamaya devam edeceğiz. Peki, Haziran 2015 ara hedef olabilir mi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...