29 Nisan 2014 00:00

Türkiye’de doğumlar TÜİK’in rakamları

Türkiye’de doğumlar TÜİK’in rakamları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Toplumların var olan durumlarının bilinmesi, gereksinimlerinin saptanması ve karşılanması ile yaşam koşullarının geliştirilmesine yönelik planlamaların yapılması, politikaların belirlenebilmesi için nüfus yapısı, doğum, ölüm, göç vb. alanlardaki verilere gereksinim duyulur. Söz konusu veriler, ülkelerin hemen hepsinde kamu kurumları tarafından toplanmakta, derlenmekte ve kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Bu hizmet için alt yapısının güvenilirliği ve tutarlılığı kanıtlanmış kayıt sistemleri kullanılır.
Ülkemizde de Başbakanlığa bağlı bir kurum olarak bu hizmetleri sunan Devlet İstatistik Enstitüsü(DİE), 2005 yılında, 5429 sayılı Türkiye İstatistik Yasası ile yeniden yapılandırılmış ve adı da Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) olarak değiştirilmiştir. Yıllardır aynı zamanda bir okul gibi alanının uzmanlarını da yetiştiren, önemli işlere imza atan kurumun özerkliği, AKP Hükümetleri döneminde benzerleri gibi tartışmalı hale getirilmiştir. İlk göze çarpan ve kamuoyunun dikkatini çeken de enflasyon hesaplaması için belirlenen enflasyon paketinin içeriğidir. Öyle ki, toplumun genelinin günlük yaşamındaki zorunlu gereksinimlerinin karşılanmasında yer alanlar yerine, gelir düzeyi yüksek kesimlerin tüketim alışkanlıklarındaki öğelere yer verildiği, böylece toplumun büyük çoğunluğunun yaşadığı fiyat artışlarının yansıtılmadığı fark edildi, hatalı-taraflı olduğu belirtildi, halâ değişen bir şey yok. Memnuniyet verilerinden sağlık harcamalarına kadar birçok başlıkta yayımlanan verilerin hem kavramsal niteliği hem yapılan araştırmalarda kullanılan anketlerin içeriği ve araştırmalarda veri toplanan nüfusun özellikleri hem de veri aldıklarını ifade ettikleri kurumların yayımladıkları verilerle, bunların TÜİK tarafından yayımlanmış biçimleri arasındaki farklılıklar Kurumun tartışılırlığını devam ettiriyor.
Bilindiği gibi ülkemizde 60’lı yıllardan itibaren nüfusun hızlı artmamasına yönelik politikalar uygulanıyordu. Son on yıldır bin kişi başına yılda yaklaşık 17 doğum olduğunu da biliyoruz. Gelin görün ki 2008 yılında, bir gün Başbakan “Doğura bildiğiniz kadar doğurun… Çocuğu veren rızkını da verir” açıklamasını yaptı. Bu sözler, farklı zaman ve mekanlarda birkaç defa ısrarla yinelendi. Daha sonra en az üç çocuk ardından da beş çocuk talebine kadar çıktı.
Talebi dile getiren, sözcü, Başbakan olsa da bilinen gerçek kısa sürede ortaya çıktı. Memlekete amale lazım. Yedek işgücü piyasasının kaynağı riske atılmamalı, artırılmalı. Yani talebin gerçek sahibi patronlar. Başbakana da bu isteği süslemek ve kabul edilebilir hale getirmek düşüyor. Halbuki bu ülkede, doğum sırası arttıkça bebeklerin ölüm riskinin artmakta olduğu, bu aşamayı geçmeyi başaranların ise beslenme ve eğitim yoksunluklarıyla boğuştuğu herkes tarafından biliniyor.
Bir süredir söz konusu talebin ayrıca bir korku da yaratılarak pekiştirilmeye çalışıldığını izliyoruz; ‘Nüfusumuz bir yandan yaşlanıyor, öte yandan azalıyor. Bu felaket olur.’ Korkunun pekiştirilmesi için herkes üzerine düşeni yapıyor. TÜİK de bu ideolojik alanı sunduğu verilerle destekliyor. TÜİK, 16 Nisan 2014’de 16048 sayılı Haber Bülteni’nde ‘Canlı doğan bebek sayısı 3766 azaldı’ başlığıyla doğum istatistiklerini açıkladı. Bültende sunulan verilere göre 2012 yılında 1 286 828, 2013 yılında da 1 283 062 canlı doğum gerçekleşmiş ve aradaki fark başlıkta verildiği gibi.
Oysa TÜİK, 30 Nisan 2013’de 13618 sayılı Haber Bülteni ile açıkladığı doğum istatistiklerine göre, 2012 yılındaki doğum sayısı 1 279 864. TÜİK, bir yıl arayla 2012 yılı doğum sayısını 6 964 artırmış. Ve artırdığı doğum sayısından 2013 doğum sayısını çıkarttığında da doğum sayısının 3 766 azaldığını söylüyor. Oysa 2012 yılı doğum sayısını ilk açıkladığı gibi aldığımızda, doğum sayısının 2013 yılında 3 198 arttığı ortaya çıkıyor. Haber Bülteni’nde söz konusu farklılıkla ilgili en küçük bir açıklama olmaması ise dikkat çekici. Yalnızca Bülten’in ekleri arasındaki açıklamalar metninde durumun, veri kaynağı olarak kullanılan Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi(MERNİS)’nin dinamik yapısına bağlandığını görüyoruz. Hepsi bu kadar. Eğer başka bir neden aramayacaksak, aynı yıla ait rakamlar arasında ortaya çıkan binde 5.44’lük bir fark kullanılan veri kaynağının güvenilirliğini sorgulamayı ve hata kaynağın yöntemini düzeltmeyi gerektirir. Yok eğer bu yol izlenmiyorsa TÜİK, sözcünün borazanlığına soyunmuş demektir. Bu durum en azından tarihine yakışmıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...