22 Nisan 2014 00:35

Sosyalistler cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl tutum alacak?

Sosyalistler cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl tutum alacak?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Köşe yazılarımızın içeriğine nitelik olarak hiçbir müdahalenin olmadığını baştan paylaşalım. Bununla birlikte, nicelik olarak benzer durumdan bahsetmek biraz zor. Tanımlanan sınır 3 bin-3 bin beş yüz vuruş. Dört bin de olabiliyor. Ara sıra 4 bin beş yüze kadar tahammül gösterildiği de. Ancak bu sınır da aşılınca yazınız sayfanın köşesinden aşağıya iniyor. Dikkatli okurlar son iki haftadır yazımızın köşesinde olmadığını fark etmişlerdir. Bu durumun tek sorumlusu benim. Çünkü yazının vuruş sayısı olarak köşeye sığması da sığdırılması da mümkün olmadığından, sağ olsun arkadaşlar, basmamak yerine bir ara formülle, sayfa düzenlemelerini değiştirip, sizlerle buluşmamızı sağladılar. Bu hafta hem onları zora sokmamayı hem de köşemize çıkmayı hedefledim. Dilerim başaracağım. Başlıkta da görüldüğü gibi, bu haftaki yazımız gittikçe ısınan, ısındıkça genleşip gerilen bir konuda. Cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında. Recep Erdoğan’a göre ise başkanlık. Bu tutum bile söz konusu makamın görev ve yetkilerinde, parlamenter demokrasiyi daraltmayı hedefleyen, yeni düzenlemelerin eli kulağında olduğunun da bir habercisi.
Yerel seçimlerin hemen sonrasında seçim süreci ve sonuçları hem nicelik hem de nitelik olarak yeterince değerlendirilemeden konu ülkenin gündeminde ilk sıraya oturtuldu. Başbakanın yerel seçimler öncesindeki son üç ay içinde kaybettiği umudunu, kendi kişisel gayretiyle aldığı %45’lik oyla birlikte yeniden kazandığını ve bunu 30 Mart akşamındaki balkon konuşmasında ilân ettiğini 1 Nisan tarihli yazımızda ayrıntılı olarak paylaşmıştık. Aynı yazıda seçime kadar geçecek sürede kutuplaşma, gerilim ve şiddeti artıran tutum izleneceğini de dile getirmiştik. Bu güne kadar yaşananlar bu saptamaları doğruluyor.
Seçimin hemen ertesinde Cumhurbaşkanı, kimin aday olacağına Başbakanla görüşerek karar vereceklerini açıklayarak, ülkemizin demokrasi düzeyini tanımlamış oldu. Yalnızca iki kişi kimin aday olacağına karar verecek! Yurttaşlarımızın anlam dağarcığında olmadığı düşünüldüğünden olsa gerek, hemen hiç kimse bu açıklamanın söz konusu anlamı üzerinde durmadı. Bununla birlikte, çoğumuzun beklediği gibi, gerilim yalnızca seçmenden oy isteme
süreciyle sınırlı olmayacak. AKP adayı belirlenirken de benzer gerilim yaşanacak. Muhalefet olarak MHP doğrudan, CHP dolaylı argümanlarla Erdoğan’ın olmaması gerektiği üzerinden sürece ısınmaya başladı.
Sosyalist cephenin unsurlarında, en azından önemli bir bölümünde her zaman yaşamaya alıştığımız tutum yine değişmedi. Bu işi nasıl yapalım? sorusu ve yanıt arayışı yerine, ne yapılırsa yanlış olur? ve bu yanlışı kim yapacak üzerinden yazılar ve tartışmalar başlatıldı. Kürtleri yalnızca bir alt kimlik olarak gören bu heyet, özellikle siyasal süreçlerde hedef kitlesinde hem üst kimlik hem de alt kimlik olarak açıkça Kürtleri de tanımlayan yapılara karşı ‘öngörü masumiyetine’ dayandırılan karalamalarına şimdiden başladı.
Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar BDP’li milletvekillerinin katılımıyla TBMM’de grup kuracak ve son seçimlerdeki toplam oy oranı %6’lar civarında olan HDP’nin Erdoğan’a seçimlerde nasıl payanda olacağını, nasıl ‘istemiyoruz ama yan cebime koy’ diyeceğini konuşmaya, yazmaya başladılar.
Bir HDK’li olarak sormak geliyor içimden, bu sosyalist dostlarımızın önerileri nedir? Dünya ve Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasal durum ve olası gelişmeler ile yerel seçim sonuçları ışığında 10 ve 24 Ağustos için ne öneriyorlar? Yerel seçimlerde HDP’nin, BDP’nin ve sosyalist parti ve yapıların adaylarına oy vermiş olan yaklaşık 3 milyon seçmenimize hep birlikte ne söyleyelim, ne önerelim?
Çok samimiyim, samimiyetle de bekliyorum. Kısa bir not, bekleyen yalnızca ben
de değilim...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa