25 Şubat 2014 00:48

Su kesintileri

Su kesintileri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Altı yıl önce, 2007 yılında bugünlere benzer bir dönemi yaşamıştık. Yağışların beklenenden çok çok az olması nedeniyle, kuraklık korkusu dört bir yana yayılmıştı. Görsel basın öncelikli olmak üzere kamuoyunda var olan durumun oldukça tehlikeli olduğu algısını oluşturdu. Bundan bir süre sonra da muhtemelen korku halinin sağlanmasından emin olunduktan sonra olsa gerek, sorunun nedeninin dolayısıyla çözümünün de bizlerde, kişilerde olduğunun vurgulandığı ikinci aşamaya tanık olduk. Hemen her akşam birileri TV kanallarına çıkartılıyor ve bizlere banyo yaparken, dişlerimizi fırçalarken, el ve yüz yıkamalarımızda suyu nasıl kullanmamız gerektiğini anlatıyorlardı. Susuz kalmamamız için ‘herkes’ daha doğrusu biz vatandaşlar sorumlu davranmalı, suyu boş yere kullanmamalı, su tasarrufu yapmalıydık. Bu önerilere uyarsak, hem su masrafımızı azaltacağımız hem de ülkemizin susuz kalmayacağı bıkıp tükenmeden söyleniyordu.
O yıl hemen herkes bir şekilde su yönetimi konusunda çok şey duyduk, konuştuk, sorguladık ya da sorgulamadık. Bununla birlikte, özellikle 2007 yaz aylarında ülke gündeminden hiç düşürülmedi. O yılın bugünlerden önemli bir farkı 2007’deki kuraklığın dünyanın hemen tümünün sorunu olduğu vurgusuydu. 2014 yılı kuraklığı için Türkiye’yi henüz başka ülkelerle eşleştirmediler. Ayrıca bu yılın bir başka özelliği, su konusunun ülkemizdeki öncelikli sahipleri yerel yönetimler için 33 gün sonra yapılacak seçimler olduğunu da gözden kaçırmamamız gerekiyor. Hükümet, özellikle de Başbakan Erdoğan iktidar koalisyonunu yönetemeyip, açık mücadeleye girmek zorunda kaldığından beri, durum daha da başkalaştı. Kendi yönetimlerinden kaynaklanan herhangi bir sorunun görünür olmasına hiçbir müsamahası yok. Hemen her gün bir “Alo Fatih, ...” vakasını duymaya başladık. O nedenle, olacak malum medyada tık yok. Diğerleri de sanırım 30 Mart’tan sonra gündemlerine alacaklar.
Biz yeniden 2007’ye dönelim. O tarihlerde yaşadığım kentte insanlar evlerinde  musluklarından hem su hem de tııııss sesine bile hasret kalmışlar, su gereksinimleri için marketlerden pet şişelerde su satın alıyorlarken, Büyükşehir Belediyesi’nin imalat sanayiine tankerlerle, itfaiye araçlarıyla su taşıdığını gazetelerden öğreniyorduk. Haberler yaygınlaşınca ortaya çıkan tepkilerin etkisiyle olacak, su kesintilerinin süresi biraz olsun azaldı. Bu olay bize günümüz dünyasında, kapitalizmde; insanlar susuz kalabilirler ve buna tahammül göstermelidirler ancak, sanayi susuz kalamaz ve susuzluğa tahammül gösteremez; yasasının varlığını yaşayarak göstermiş oldu.
Bahsetmeye çalıştığım gibi, bu yıl da benzerlerini yaşayabileceğiz. O nedenle ülkemizde su tüketimiyle ilgili  TÜİK istatistiklerini paylaşmak istiyorum. TÜİK’in imalat sanayi su tüketimiyle ile ilgili paylaştığı son istatistik bilgileri 2010 yılına ait olduğundan, karşılaştırılabilir olması için belediye su istatistikleri için de 2010 yılı verilerini kullanacağım. Türkiye nüfusunun yaklaşık % 80’ine içme ve kullanma suyu ulaştıran belediyeler, 2010 yılında yaklaşık 2 milyar 580 milyon metreküp su dağıtmışlar. Bu suyun yaklaşık % 2’sini (47 milyon metreküpünü) sanayi kullanmış. Aynı yıl sanayi çok büyük kısmını kendisinin sağladığı 1milyar 631milyon metreküp su kullanmış. Bu suyun yalnızca % 50’si deniz suyu. Bir başka ifadeyle, içme ve kullanma suyu niteliğinde olmayan, ya da ülkemizdeki teknolojiyle henüz o özelliğe getirilemeyen sudan oluşuyor. Sanayi 2010 yılında kullandığı suyun geriye kalan bölümünün tümünü içme ve kullanma suyu özelliğine ulaştırılabilecek olan su kaynaklarından sağlamış. Karşılığında maliyet dışında hemen hemen hiçbir bedel ödemeden.
2010 yılından günümüze üretimde en fazla su kullanılan otomobil ve demir çelik sanayindeki artış diğer alanlardan daha fazla. Bir otomobil üretimi için en az 300-400 metreküp, bir ton demir üretimi için de 250 metreküp su tüketildiği biliniyor. Kabaca bir hesaplamayla Türkiye’de 2012 yılında gerçekleştirilen yaklaşık 36 milyon ton demir üretimi için 9 milyar metreküp, 1milyon 200bin otomobil üretimi için de 360-480milyon metreküp su tüketilmiş olması gerekiyor. Bununla birlikte,TÜİK’in verileri bunun yanına bile yaklaşamıyor. Nedeni sorgulanmaya değer.
Bir diğer durum da belediyeler tarafından dağıtılan içme ve kullanma suyundaki kayıplar. TÜİK de belediyeler de bununla ilgili herhangi bir güncel bilgi yayımlamış değiller. Ülkemiz koşullarında belediyelerin dağıtıma soktuğu suyun % 20-30’unun evlere ulaşamadığı tahmin ediliyor. Çünkü kentlerimizin su dağıtım sistemleri eski ya da hatalı. Sorun görünür olmadığı için de gerekli ilgi hemen hiçbir zaman gösterilmiyor. Çoğu belediye, paraları ‘toprak altına gömmek’ istemiyor. Peki ne oluyor? Yalnızca İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyeleri’nin 2012 yılında dağıttıkları su, 570milyon ve 235milyon olmak üzere, toplam 805milyon metreküp. Dağıtımdaki kaybın 161milyon-242milyon metreküp arasında olduğunu tahmin edebiliriz.Bir başka ifadeyle, Ankaralıya 2012 yılında sunulan toplam içme ve kullanma suyundan daha fazla.
Bu yılın su tartışmasına hazır olalım. Diyelim ki, belediyeler dağıtım kayıplarını engellesin, kesinti bizden değil sanayiden yapılsın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa