07 Şubat 2013 09:52

İfadelerin sefaleti

İfadelerin sefaleti

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Basın ve ifade özgürlüğü konusunda vecizeler ve hamasi nutuklarla dolu bir haftayı geride bıraktık.
Anayasa Mahkemesi Başkanı:
“Geçmişte evrensel anlayışlardan uzaklaşarak bize özgü uygulamalarla geliştirilen laiklik, sosyal devlet anlayışı, devleti kurtarma duyguları demokrasinin orijinal bütünlüğünü bozarak özellikle düşünce, inanç ve ifade alanında derin yaralar açmış ve onarılması güç izler bırakmıştır. Dün hak ihlaline uğramış mazlumlarla bugün aynı ihlalleri yaşayan insanların kimliklerinin farklı olması bu düşüncemizi değiştiremez. Baskı ve korku temeline dayanan bu yanlış uygulamalar, insanları hayata yansıtamadıkları ancak, iç dünyalarında hapsedilmiş inançlar ve beyinlerinden dışarı çıkaramadıkları düşüncelerle baş başa bırakmıştır.”
Siyasi iktidarın icraatlarıyla çelişen birçok ifadenin yanı sıra özellikle muhafazakar ve mütedeyyin iktidarların yok ettiği “sosyal devlet anlayışı” ile “devleti kurtarma” refleksinin bir arada zikredilmesine pek akıl erdiremedim. Fakat yüksek mahkemenin başkanı, bu ifadeleriyle; yürütmenin kontrolündeki yasama organının, işçilerin sosyal, ekonomik ve sendikal haklarını ortadan kaldıran yasal düzenlemeleriyle ilgili ihsası reyde bulunmuş olmuyor mu?
Yargıtay Başkanı:
“Bir devletin demokratikleşmesinin gerçekçi işaretleri ifade özgürlüğü alanında izlenir ve otoriterleşme eğilimleri de ilk önce ifade özgürlüğünde kendini gösterir.”
Bu sözlerin izlerini siyasi iktidarın temsilcilerinin ifadelerinde sürelim.
Adalet Bakanı:
“İfade özgürlüğünün sınırını oluşturan, bırakın şiddete teşvik unsurunu, doğrudan şiddete bulaşmış kişileri bile gazetecilik kimliğiyle savunma refleksini, suç işlemekte imtiyazlı bir sınıf arayışı olarak görüyorum.”
Bu ifadelerin meali şu olsa gerek:
“Suç işleme imtiyazı devlete ve onların görevlilerine aittir. Devlet aygıtının tüm yetkilerini elinde bulunduran yürütmenin izin vermediği hiçbir devlet görevlisi de suç isnadıyla yargı organlarının karşısına çıkarılamaz. Çıkarmaya kalkışanlar, devlet iradesini yansıtan fermanlarla tasfiye edilir.”
ABD’nin Ankara Büyükelçisi:
“Kendi liderleriniz, Başbakan, Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanı da adli sisteminizde doğru gözükmeyen hususlara değindiler. Çok uzun süredir hapiste olan milletvekilleri var. Suçları bile belli değil. Kısa süre öncesine dek kendilerine ülkeyi koruma görevi verilen askeri liderler de aynı şekilde hapiste. Eski YÖK Başkanı da dahil, profesörler de tam anlaşılamayan suçlamalarla demir parmaklık arkasında. 16 yıl önceki çalışmalarla ilgili belirsiz suçlamalar var. Barışçıl gösteriler yapan öğrenciler de demir parmaklık arkasında. Hukuki sistemin sonucu bu şekilde olursa, kafalar karışırsa, bu insanlar terörist olarak yorumlanıp kafalar karışırsa Avrupa ve ABD mahkemelerinin buna karşılık vermesi zor olur. Adalet Bakanı, sorunları çözümleyebilmek için bir, iki, üç değil, dördüncü paketi gündeme getirdi. İnsanlar düşünce suçlarından dolayı hapse girmesin.”
Buna göre, Adalet Bakanının fikri ile zikri birbirini tutuyor mu acaba?
Adalet Bakanı:
“Ülkemiz cezaevlerinde hükümlü olarak bulunanlardan, gazetecilik kimliğiyle ilişkilendirilmeye çalışılanların bazılarının, silahlı terör örgütü üyeliği, adam kaçırma, ruhsatsız silah ve tehlikeli madde bulundurma, bombalama ve adam öldürme gibi ağır cürümler sebebiyle hürriyetleri kısıtlanmış kişiler olması bu değerlendirmelerin güvenilirliklerini tartışmalı kılmaktadır. Bunlar arasında, hırsızlık, gasp ve sahtecilik gibi yüz kızartıcı fiiller nedeniyle hüküm giyenler de bulunmaktadır.”
Cevabımız:
“Bizim bilgimiz dahilinde hapisteki 75 gazeteciden 9’u hükümlü. Tutuklu 66 gazeteciyi bir kenara bırakan Adalet Bakanı, hükümlü olan bu 9 kişinin de tamamının değil ‘bazılarının’ ağır cürümler sebebiyle hapiste olduğunu savunuyor. Bu gazetecilerin isimlerini ve gizli tanıkların ya da itirafçı sanıkların iftiralarıyla üzerlerine atılı suçlamaların dayanaksızlığını defalarca kamuoyuyla paylaştık.  Adalet Bakanı, hürriyeti kısıtlanmış kişiler arasında ‘hırsızlık, gasp ve sahtecilik gibi yüz kızartıcı fiiller nedeniyle hüküm giyenler de bulunduğunu’ söylerken, fikir suçlarından dolayı hüküm giymiş 9 gazetecinin dışındaki bir kitleden bahsediyor ki, hiçbir meslek örgütü adli suçlardan yargılanan bu kişilerin ismini zikretmedi. Adalet Bakanının da ‘yüz kızartıcı suçlardan’ mahkum olan bu kişilerin ‘kişilik hakkını’ ihlal etmemek maksadıyla isimlerini kamuoyuyla paylaşmak istemediği anlaşılıyor. Üzerinde tartışma bile yapılamayan bu isimlerden yola çıkılarak yaratılan bilgi kirliliği, Sayın Adalet Bakanının temsil ettiği yürütme gücünün ifade özgürlüğünün sefaletini yansıtıyor.”
Adalet Bakanı:
“Basın ve ifade özgürlüğüyle doğrudan yahut dolaylı hiçbir ilgisi bulunmayan bu tür eylemlere müsamaha gösterebilecek bir hukuk devleti modelinin yeryüzünde bulunabileceğini sanmıyorum. Demokrasi korkuların değil, şarkıların, hürriyet şarkısının rejimidir. Üretilmiş türlü vehim ve korkularla toplumun esir alınmaya çalışıldığı çok uzak olmayan bir geçmişte, güçlü bir siyasal itiraz ortaya çıkmış ve ‘Bu şarkı burada bitmez’ demiştir.”
Meali:
“Dindar eğitim almışların zihniyetine uygun bir rejimin yasa ve anayasanın teminatı altına alınmasına ramak kaldı. Basın ve ifade özgürlüğü, bu rejimin korkusudur. Gazetecilerin haberi, öğrencilerin eylemi, işçilerin direnişi, avukatların savunması, şairlerin şiiri, yazarların romanı, karikatüristlerin komik çizgisi, sanatın çıplaklığı, dizilerin tarihsel yorumu, üniversitelerin özerklik tutkusu bizi korkutuyor. Bizim demokrasimiz korkuların değil ilahi şarkıların rejimidir. Hürriyet şarkılarını ‘Yorumlayan Grupların’ ellerinin kırılması, ‘Zindanlar Boşalsın, Gazetecilere Özgürlük’ pankartına el konulması; ürettiğimiz vehim ve korkularla mücadelemizin bir gereğidir.”
Başbakan:
“(İmralı’ya) Kimin gidip gitmeyeceğine kendilerinin karar verme yetkisi yok. Bu konuda Adalet Bakanlığımız kime izin verirse, müsaade ederse adaya ancak onlar gidebilir. Kimin gidip gitmeyeceği konusunda hassasiyetimiz var. Çünkü çözüm sürecini biz başlatmış bulunuyoruz. Bu çözüm sürecine söylemleriyle, fiilleriyle gölge düşürecek olanlarla kaybedecek vaktimiz yok.” Bu da, siyasi iktidarın; Kürt sorununun çözümünde İmralı’ya gidecek heyeti de, giden heyetin yapacağı açıklamaları da ‘İfade etme özgürlüğünün’ bir örneği. Daha neyin ifadesini bekliyorsunuz ki?

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa