22 Kasım 2012 10:14

Beşar Kadumi nerede?

Beşar Kadumi nerede?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçen hafta kimselere haber vermeden, sessiz sedasız Suriye'ye gidip döndük. O kadar "gizlice" yaptık ki bu görevi, yalnızca kamuoyu değil meslektaşlarımızın büyük bir çoğunluğu da Suriye'ye giden heyetin içinde meslek örgütleri temsilcilerinin bulunduğunu fark edemedi. Heyet, Halep'teki bir askeri hapishanede 87 gün tutuklu kalan kameraman Cüneyt Ünal'ı alıp ailesine teslim etti. Şimdi heyetin gündeminde diğer meslektaşımız Beşar Fehmi Kadumi var.
Biz, Suriye hükümetinin koruması altında Yayladağ sınır kapısından Lazkiye'ye, oradan Şam'a geçen heyete "görünmeden" eşlik ederken, ülkenin bu konuyu nasıl tartıştığını da uzaktan takip ettik. Aynı güzergâh üzerinden ülkeye döndükten sonra da bu tartışmanın "siyasal bir çekişmeye" dönüştürülmesine tanıklık ettik ve rahatsız olduk.
Bir kere, Cüneyt Ünal'ı almaya giden heyet "operasyonel güç" değildi. Uzunca bir süredir çeşitli düzeylerde yapılan görüşmeler sonucunda, Suriye Devlet Başkanının Cüneyt Ünal'ın serbest bırakılması için talimat verdiği bilgisi gelmişti ve onu teslim almak üzere de bir heyet oluşturulması istenmişti.   
Bu hedefe varılmasında CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz'ın kilit önemi olduğu elbette inkâr edilemez. Ayrıca Suriye'de tutuklu gazetecilerin özgürlüğü için verilen mücadelenin amacına ulaşması için bıkmadan usanmadan çalışan, Suriye makamlarıyla bağlantıya geçebilecek ilgililerle ısrarla temas kuran, acılı aileleri bir an olsun yalnız bırakmayan gazeteciler Elif Ural ve Ahmet Algüvercin'in çabalarını da kimse görmezden gelemez. Ailelerin, gazetecilerin, meslek örgütlerinin, milletvekillerinin devreye girdiği bu olay karşısında "devletin nerede olduğunu" merak edenler ise laf kalabalığından başka bir şey göremedi. Bunu da yok sayamayız.
Şimdi, bu anlamsız suçlamalarla meseleyi siyasi malzeme haline getirenlere şunu hatırlatalım. Suriye'de bir meslektaşımız daha kaldı. Gücünüz laftan ibaret değilse, siyasal çekişmelerinizi bir kenara bırakın ve Beşar'ın akıbetini ortaya çıkarın. Beşar nerede? Bulun bu sorunun yanıtını. Kimi devreye sokarsanız sokun, kimden bilgi alırsanız alın, Beşar'ın sağlığı hakkında kesin bilgiyle dönün bize. Onun da ülkesine getirilmesi, ailesine teslim edilmesi için ne gerekiyorsa onu yapın. Kimsenin acısına acı katmayın.
***
Suriye'den döndükten sonra Hatay'dan Diyarbakır'a geçerek cezaevinde 12 Eylül'den bu yana açlık grevi yapan gazeteci Tayip Temel'i tedavi gördüğü hastanede ziyaret ettik. İnsani bir görev yaptığımızı sanırken, meğer açlık grevindeki meslektaşlarımızın "menülerini" kamuoyuna ifşa etmişiz!
Bir meslektaşımız, benim Anadolu Ajansı'ndan ayrılırken aldığım kıdem tazminatı ile "trilyonluk servet" yaptığıma dair iddialardan yararlanarak, "iktidar karşıtlığımın sağlamlığından" da dem vurarak, bu "menüyü" açıklayan güvenilir kaynak olarak benim de içimde bulunduğum heyeti göstermiş.
Her şeyden önce Tayip Temel'i hastanede ziyaret ettikten sonra düzenlediğimiz basın toplantısında bu "menüyü" açıklayan ben değil, heyetteki diğer arkadaşımızdı. Fakat o arkadaşımız şunları da söylemişti: "Tayip Bey, 74 kilogramdan 60 kilograma düşmüş. Açlık grevinde 14 kilogram vermiş. Son zamanlarda konuşma ve hatırlama güçlüğü çekmiş, odaklanma sorunu yaşamış. Hastaneye kaldırıldıktan sonra aldığı serumla durumu düzelmiş. Fakat herhangi bir kalıcı hasar oluşmaması için şu anda ağızdan beslenme yapılamıyor. Hastanede B1 vitamini içeren ve enerji takviyeli bir serum veriliyor. En az 10-14 gün bu şekilde serumla tedavi görmesi gerekiyor."
Doktorlar, açlık grevinde kullanılan "menüyü" aşırı besleyici buldukları için galiba böyle bir diyet tedavisini gerekli görmüşler!
Benim hakkımdaki "servet" iddialarına gelince, sizlere tavsiyem, bunları duyduğunuz kişilerin sözlerine çok itibar etmeyin. O kişilerin benimle alıp veremediği her ne ise adımı işitince duygusallaşıyorlar ve bu duygusallık onları doğrulardan uzaklaştırıyor.
Bu arada, cezaevindeki meslektaşlarımızdan birisi olan Şükrü Sak'tan bir mektup aldım. CPJ'nin raporunun verdiği rahatsızlıkla kamuoyuna yanıltıcı bilgiler veren Adalet Bakanlığı'nın cezaevindeki gazetecileri "terör suçlusu" olarak göstermesine tepkisini dile getiriyordu. Bu konuda benim de meslektaşlarımı savunmak amacıyla verdiğim demeçte kendisi hakkında "dinci basında" çalıştığına ilişkin ifademe de sitem edip şöyle demiş Şükrü Sak: "Bu arada size de küçük bir sitemim olacak; 'dinci' değilim. Büyük Doğu-İBDA dünya görüşüne bağlıyım. 'Dinci' olsaydık, muhtemelen cezaevinde değil 'iktidarda' olurduk." (Cümlenin sonuna bir de gülen yüz işareti koymuş.)
Bizi "iktidar karşıtı" olarak tanımlayan meslektaşıma, Şükrü Sak'ın bu sözlerinden cesaret alarak şunu ifade etmek isterim: Çok şükür, bugüne kadar hatalarını görmezden gelebileceğimiz hiçbir iktidarımız olmadı. Tüm iktidarların eleştirilecek bir yanlarını bulduk. Ne mutlu bize.

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...