04 Ekim 2012 09:40

Başbakanın önlenemeyen yükselişi

Başbakanın önlenemeyen yükselişi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ne iyi ettiniz de ambargo koydunuz 8 yayın kuruluşuna. Bunca zamandır kafanızın içinde sır gibi sakladığınız bir operasyonu daha yaşama geçirdiniz. Size göre “düşman yayın kuruluşlarını” kesin bir dille ortaya çıkardınız böylece. Kırmızı çizginizi çektiniz yine pek fiyakalı biçimde. Yani, o yayın kuruluşlarının hitap ettiği kitleleri de çizginin öte yanına ittiniz. “Herkesin başbakanı olduğunuzu” söylediğiniz dönemler unutuldu gitti nasıl olsa.
Kırmızı çizginin sizden yana olan tarafında gördüğünüz yayın kuruluşlarının bir kısmıyla zaten ideolojik ve ekonomik “yol arkadaşlığınız” var. Ama sizden yana göstermekle zan altında bıraktığınız tüm yayın kuruluşlarına da haksızlık etmeyelim; bir kısmını hukuk dışı uygulamalarla mali baskı altında tuttuğunuzu dünya alem biliyor. Uluslararası kuruluşların yayımladığı her raporda medyaya yönelik baskıcı eylemlerinizin örnekleri sıralanıyor. Siz onları teslim aldığınızı sanıyorsunuz. Sizden öncekiler de öyle sanıyordu. Yanıldılar. Siz de yanılıyorsunuz.
***
Partinizin kongresinde, “Bu salonda tüm Türkiye var. Her türlü ayrımcılığı reddediyoruz. Sadece bize oy verenlerin partisi olmayacağız” derken, faşist rejimlerin önderlerine özenip, halkı kendinizle özdeşleştirip, üstün varlığınızda bütünleştirdiğinizi ima ederken; sizi eleştirenlere karşı yürüttüğünüz savaşı iyice kızıştırdınız.
Ambargo koyduğunuz yayın kuruluşlarının muhabirleri ve yazarları, partinizin kongresine sanki sizin yüzünüzü görüp, elinize dokunup, “cennetlik” olmak için geleceklerdi…
Sanki gözlerinizden ve çatık alnınızdan fışkıran kini izlemeye, dilinizden akan nefreti, yüzlerine karşı haykıracağınız hakaretleri dinlemeye pek meraklıydılar…
Ne iyi ettiniz de arkalarından konuşmayı tercih ettiniz.
***
Kontrol edemediğiniz kuruluşları “nefret” söyleminizle “ötekileştirmeyi” başarı hanenize yazıyorsunuz. İşçinin sorununu, size kafa tutan işçilerin temsilcileriyle değil işverenlerle çözmeyi tercih ediyorsunuz. Basın özgürlüğü sorununu, medya patronlarını teslim alarak halletmeyi maharet sanıyorsunuz. Sizin iktidarınıza biat etmeyen demokratik kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütlerini, sendikaları hedef gösteriyorsunuz.
Bu arada, Kürt sorununun çözümü konusunda girişimde bulunan tüm yasal kuruluşları PKK’nın uzantısı ve iş birlikçisi olarak suçlayıp, gerekirse “ada” ile (Abdullah Öcalan’ın devlet katındaki yeni kod adı olsa gerek) görüşebileceğinizi, Oslo müzakerelerinin yeniden başlayabileceğini söylüyorsunuz.
Sizi rahatsız eden barışçı görüşleri savunan gazeteciler, yazarlar, aydınlar, sendikacılar, avukatlar cezaevine konuluyor; halkın oylarıyla seçilmiş milletvekilleri parlamento dışına atılmakla tehdit ediliyor; sorunların çözümünde muhatap kabul edilmiyor; şiddet çağrısı içermeyen fikirlere kapılar kapatılıyor; fakat elinde silah bulunan örgütlere müzakere sinyali veriliyor. Bu ne yaman bir çelişki?
Bu, aslında sorunlara çözüm arayışının değil, devleti ele geçirme, kendi ideolojinize göre dizayn etme ve keyfi olarak “yönetme” arzusunun dışa vurumundan başka bir anlam ifade etmiyor.
***
Herkes kabul ediyor ki gücünüzün zirvesindesiniz. Ülke içinde fethedeceğiniz daha yüksek bir tepe, kurum ya da kuruluş kalmadı. Savaş çığırtkanlığınız ve hırçınlığınız da galiba buradan ilham alıyor.
Faşizm zaten, iktidarı ele geçiren sermaye gücünün, milliyetçi ve muhafazakar söylemlerle yayılma ideolojisi değil mi? İslami sermayenin temsilcisi olarak bu ideolojiyi pek güzel iktidara taşıdınız. Ancak en tepede olmak iniş vaktinin yaklaştığının da işaretidir. Ülkemiz ve halkımız adına bizi kaygılandıran ise bu iniş yolunda ne kadar yıkıcı olacağınız?
Ötekileştirilen demokratik kurum ve kuruluşlar, ortak bir mücadele zemininde buluşmak için daha neyi bekliyorlar ki? Savaş başladıktan sonra, kısıtlı haklarımızın da askıya alınmasını mı?

evrensel.net
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa