07 Aralık 2014 04:12

Suçsuz Futbol, Suçlu Sistem....

Dünyanın neresinde olursanız olun bir kişiye ya da bir çocuğa futbol topu atarsanız hemen sizinle oyuna başlar. Köprü kurulur, iletişim başlar, “ben”, “bize” dönüşür. Evet spor ve onun bir dalı olan futbol bu kadar masum ve suçsuzdur.

Paylaş

Viktor DELİMAS*

Dünyanın neresinde olursanız olun bir kişiye ya da bir çocuğa futbol topu atarsanız hemen sizinle oyuna başlar. Köprü kurulur, iletişim başlar, “ben”, “bize” dönüşür. Evet spor ve onun bir dalı olan futbol bu kadar masum ve suçsuzdur.

Bir ekip oyunu olması onun oynayanıyla, izleyeniyle en kitlesel spor olmasının temel nedenlerinden biridir aynı zamanda. Suriye’de ya da dünyanın başka bir yerinde savaşın ortasında silahlar duvara dikilir ve maça başlanır. En yoksul mahallelerde bile futbol oynanan bir arsa ya da saha vardır. Nasıl ki en zengin tekel ya da bankaların özel sahaları varsa... Bir çaput yumağı, bir lastik, bir kutu yani yuvarlak olan bir şey tekmelenmeye başlanırsa oyun kurulmuş demektir. Artık yol mu olur, sokak mı olur bir önemi yok. Heyecan doruğa çıkar, zevk gözlerden okunur. Futbol bu kadar sevilen ve bu kadar kitleselliği yakalayan bir spor.

İşte “şike” tam da bu noktada başlar. Sistem ve onun kuruluşları yani tekeller, şirketler, hükümetler, mafya, dolandırıcılar, kumarbazlar bu sevgi ve kitleselliği kendi kanallarına akıtabilmek, bir sömürü ve güç unsuru durumuna getirebilmek için kolları sıvarlar. Stadyumdaki oyun sistemin oyununa dönüşür. Masumiyet biter...

Brezilya’da olduğu gibi halkın sömürüye, yolsuzluk ve hırsızlıklara karşı verdiği mücadelesi futbol karşıtlığı gibi gösterilmeye çalışılır. Sporu sistemin sömürü ve ideolojik-politik aracı durumuna getirenler avazları çıktığı kadar sporun “siyasetten uzak tutulması” gerektiğini söylerler. Aynı şeyi sendikalar için söylemiyorlar mı? “Sendikaları siyasete karıştırmamak.” Hayatı üretenlere, “sen karışma” diyorlar?..  
Hükümetler bir yandan düşmanlıkları körükler, ırkçı politikalar uygular, halklara saldırır, demokrasi mücadelesini suçlu ilan eder, bir yandan da ulusal birlik ve bütünlükten, kardeşlik ve sevgiden dem vururlar. Bu kadar iki yüzlü ve bu kadar alçakça bir politikanın alt yapısında kullanılan spor ve özel olarak da futbola aykırı bir sese dönüştüğünde, yani sistemin kurum, politikalarına yöneldiğinde “suçlu” olur. Örgütlü suç kapsamında yargılanır, cezaevleri ile tehdit edilir ve kolluk kuvvetlerinin operasyonları ile susturulmaya çalışılır.

Mesela Çarşı “En büyük başbakan Erdoğan” deseydi başta Erdoğan ve yıllardan beridir halka kan kusturanlar tarafından alkışlanırlardı. Ama Çarşı; “zulme, sömürüye karşı” demeyi tercih edince iş değişiyor.. Futbol alet edilmiş oluyor... Sorun şu; Alet olmayanlara neden alet olmuyorsun diye ceza kesiliyor...

Kapitalist sistem sporu öyle bir noktaya getirmiş durumdaki diğer bütün şeyler gibi “serbest pazarın” kitlelere pazarlamakta zorlanmadığı bir meta durumunda. Milyarlarca alıcısı olan bir meta. Yeter ki al... Almıyorsan da uzlaş...

Ülkemizde son yıllarda başlayan kapitalist kriz işçileri, emekçileri, gençleri, köylüleri derinden etkiledi... İşsizlik korkunç... Vergiler çekilmez durumda... Her gün İMF ve AB ile yeni bir anlaşma imzalanıyor. Krizle birlikte ırkçı ve gerici propagandaların artığı, faşist hareketlerin güçlendiği biliniyor. Nazi altın şafak hareketi kriz politikalarının ve yaygınlaştırılan ırkçı- gerici politikaların bir sonucu olarak ortaya çıktı. Egemen sınıfların sistemi dengeyi kaybedip yalpalamaya başladıkça “vatan, aile, din, millet” propagandaları yaygınlık kazanıyor. Sistemi sağlamlaştıracak ne kadar dayanak varsa yeniden yapılandırılıyor. Spor ve özel olarak futbol bu yönelimin en önemli hedeflerinden biri durumunda. Dolayısıyla Yunan futbolunda ve tribünlerde oluşturulan ve oluşturulmakta olan ırkçılık ve gericilik güçlendirilmeye çalışılıyor.

Krizle birlikte hükümetin “ milliyetçilik” söylemleri artı. Bu söylemler tribünlere de yansıdı ve bir çok maç ırkçı gösterilere dönüştürülmeye çalışıldı.. Olympiakos tribünlerinde Türkiye’de katledilen bir Sırp taraftar için pankart açılırken, “Kızıl Yıldız” takımının milliyetçiliği ile “kardeş” olunduğu vurgulanmış oldu. Oysa bu tür saldırı ve katliamlar mahkum edilmeli ve halkların kardeşliği ön plana çıkarılmalıdır.

Biz “Atromitos” takımının taraftarları olarak “Fentagin” adlı örgütlü bir taraftar grubuna sahibiz ve tribünlerden gericiliğin sökülmesinin mahallelerden de sökülmesi anlamına geldiğini söylüyoruz. Bir sporcu ya da taraftar güçsüz olanın, ezilenin, yanında yer almalıdır. Adaletsizliklere ve haksızlıklara sömürülere karşı çıkmalıdır. Filistin’in direnen halkıyla, Kobanê’nin savaşan gerillalarıyla dayanışma içinde olmalıdır. Biz Fentagin olarak bunları yapıyoruz. Futbolun bu kadar örgütlü olduğu bir ortamda milyonları arkasından sürüklediği şartlarda, tribünlerde ezilenlerin ve sömürülenlerin sesi neden örgütlü çıkmasın?..
Fentagin olarak bir çok toplumsal dayanışmayı örgütlemeye çalıştığımızı ve kültürel etkinlikler örgütlediğimizi de belirtmek istiyorum. Kriz nedeniyle yaşam zorluğu çekenlerle hep dayanışma içinde olduk ve yiyecekten, giyeceğe kadar kampanyalar örgütledik, örgütlüyoruz.

Direnen mücadele eden herkese, her kesime ve halka selamlarımızı ve kardeşlik duygularımızı iletiyoruz...

*Fentagin tribün grubu sorumlusu

ÖNCEKİ HABER

Gece o kadar kirliydi ki ikisi de kayboldu

SONRAKİ HABER

Genç bir mahkumun direnişi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa