13 Temmuz 2014 18:19

Bir taş eşittir bir kaç kurşun

Bu kasklı adamlar çocukların neden taş attıklarından bir haber olmamalılar. Bu çocuk taş atıyor çünkü zorunlu olarak sürüldüğü yerde yaşadığı evinde asılı fotoğraflardaki insanlar karakollarda kaybedilmiş. Karakollarda kaybedilen bu cesetleri bulabilmek adına anneleri her cumartesi sokaklara çıkıyor

Bir taş eşittir bir kaç kurşun
Paylaş

Hazal Kar
Wan


Günyüzüne bir kare düşüyor. Kalabalığın içinden özenle seçilmiş bir kare... Bir ana beyaz tülbentli başıyla ağlıyor, muhtemelen ağıtlar yakıyor. Bir adam, belki de bir kadın, bilemiyoruz çünkü puşiyle sarılmış başında sadece gözleri seçilebiliyor, ağıtlar yakan ananın önüne diz çökmüş bir şeyler fısıldıyor. Sonra ansızın toprak çatlamaya başlıyor. Açılan koca yarıkların içinden dumanlar yükselmeye başlıyor. Duman yerin altından yeryüzüne, yeryüzünden gökyüzüne yayılıyor. Dumanların altında, toprağın derinliklerinde ateşler yanıyor, bir halk yanıyor.
Ağıt yakan anaların görüntüsü bu ülke topraklarında alışılmışın dışında bir şey değil. Çünkü bir halkın tarihinin önemli kesitlerini katledilmişliği doldurmuş. Yeraltından çıkan dumanı izlesek yangınları farkedeceğiz. Yangınlarda kül olan evleri, ardından da köyleri... Sonra kurşuna dizilen kadınları, erkekleri ve çocukları göreceğiz. Ardından yok olmaya inatla direnen bir halkı...
Bu ananın ağıtları yeni değil çünkü bağrındaki kan hala canlı kırmızı. Aynı ağıtları ellerini göğe kaldırıp yüzlerce evin yakıldığı, onlarca insanın öldürüldüğü 93 yılında da yakmış.

ÜÇ KAREYİ DE CANLANDIRANLAR AYNI


Bu karenin hemen yanında başka bir kare. Bu defa tek bir ana ağıt yakmıyor, kalabalık bir grup ağıt yakıyor. Gruptaki her kadının elinde bir fotoğraf var ve her fotoğrafın altında isim ve tarih yazıyor. Bu fotoğraflar ulu orta kurşuna dizilmemişlere ait. Gecenin bir yarısı evlerinden zorla götürülüp bir daha evlerine geri dönemeyenler. Tavanı gökyüzü olan bir sokakta kurşuna dizilen, dört duvar arasında işkencelerle yok edilenler.
Bu iki karenin altındaki üçüncü karede, mahallelerine müdehale etmeye çalışan panzere karşı barikat kuran çocuklar var. Çocukların etekleri, avuçlarının kavrayabileceği büyüklükte taşlarla dolu. Bir taş bazen polisin birkaç kurşununa bazen de yoğun sıkılan gaza eşdeğer oluyor. Çocuklardan biri avucu büyüklüğündeki taşla yere yığılıyor. Başının bir tarafını vahşi hayvanlar kemirmiş gibi cansız bedeniyle yerde yatıyor. Bazen de işte böyle gaz kapsülü isabet ediyor.
Üç kareyi de canlandıranlar bu işi yıllardır yapıyorlar. Bu kasklı adamlar çocukların neden taş attıklarından bir haber olmamalılar. Bu çocuk taş atıyor çünkü zorunlu olarak sürüldüğü yerde yaşadığı evinde asılı fotoğraflardaki insanlar karakollarda kaybedilmiş. Karakollarda kaybedilen bu cesetleri bulabilmek adına anneleri her cumartesi sokaklara çıkıyor. Çünkü bu çocuk biliyor ki; ‘Kurşun atan da yiyen de şereflidir’ söylemi, ‘Kadın da olsa çocuk da olsa gereği yapılacak’ söylemiyle yıllardır devam ediyor.ADANA’DA BİR ÇOCUK

ANSIZIN DÜŞÜYOR YERE


Gereğini yapanlara tepkiyle, ülkenin her yanından insanlar sokaklara dökülüyor. Sonuç aynı, onlara da gereği yapılıyor. Bir halkın çığlığı gaz ve kurşunlarla bastırılmaya çalışılıyor. Lice’ye destek vermek için sokaklara çıkan herkes en azından gazdan nasibini alıyor.
Adana’da ise bir çocuk ansızın yere düşüyor. Yine polisin attığı bir gaz kapsülü yine çocuğun başı kanlar içinde. Bu defa alışılmadık bir durum var. 15 yaşındaki İbrahim saatlerce vurulduğu yerde kalıyor. Kapsülü atanlar cenazeyi istiyor, halk cenazeyi vermemekte direniyor. Halk cenazeyi vermemekte direniyor çünkü çocuğunun cenazesine atılacak olan iftiraları tahmin ediyor. Yine de incelemelerde bulunanlar aklanmak için İbrahim’in elinde bomba patladığını iddia ediyorlar. Kana kalıcı olarak bulanmış ellerini 15 yaşında başından vurulmuş bir çocuğun kanıyla temizlemeye çalışıyorlar.

İBRAHİM İLK DEĞİL!


Elinde bomba patlayan bir çocuğun başından yaralandığı için ölmesi garip değil mi? Hem de İbrahim’in avucunda patlayan bombaya dair bir iz olmadığı da açıklanmışken. Anaların çıkıp kimi kandırıyorsunuz siz diye bağırası geliyordur. Çünkü analar başından yaralananı ve elinde bomba patlayanı ayırt edebilecek kadar çocuğu gömdüler bizim diyemedikleri topraklarına. Hatta bu analar bedeni havan mermisiyle paramparça olan Ceylan’ı da biliyorlar. Oysa Ceylan ne taş atıyordu ne de elinde patlayacak bombası vardı. 2009 yılında Ceylan’ın parçalanmış bedeninden akan kan suladı Lice topraklarını.
Lice topraklarını çapalamaya kalktınız mı kanla karşılaşırsınız. Hem de çok derine inmenize gerek kalmadan karşılaşırsınız bu kanla... Anlayacağınız bu topraklarda biraz daha kan akarsa toprak taşıyamaz olacak kendi halkının kanını ve yeryüzüne taşacak. Taştıkça Lice’yi de aşacak ülke topraklarına yayılacak. Anaların ağıtları, çocukların eteklerindeki taşlar ve bu halkın toprağa sığmaz olan kanı egemenleri yok edecek. O zaman da toprağın kabul etmediği kanı gaz kapsülleriyle durdurmayı başarabilecekler mi? Bu coğrafya daha fazla kendi halkının kanıyla sulanmasın diye demokrasi mücadelesi için sokaklara dökülen halkları ne gaz kapsülleriyle ne kurşunlarıyla ne de panzerleriyle
durdurabilecekler.


KADIN ÇOCUK DEMEDEN SOKAKLARA DÖKÜLÜYOR
Bir halk bunların farkında olduğu için kadın çocuk demeden sokaklara dökülüyor. Hatta kadını ve çocuğu ön planda olacak şekilde sokakları dolduruyor. Yıllardır alışmış olduğumuz bu görüntülerle Lice halkı karşılıyor bizi. Zaten ilk karedeki ana da Lice’de yapılmak istenen kalekola karşı direnirken yapılan eylemlerden nasibini aldığı için ağıtlar yakıyor. Daha fazla katliam yaşanmasın diye sokaklara dökülenlere öldürerek, yaralayarak gereği yapılıyor. Bu durumda yeni kareler dolduruyor yüreklerimizi. Ramazan Baran ve Baki Akdemir gibi...

 

ÖNCEKİ HABER

Bizim İçin Eğitim

SONRAKİ HABER

İstanbul’da Rojava’ya destek yürüyüşü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...