25 Haziran 2014 06:00

Kimse almasun Karadeniz’i

Didem ÇELİK

“Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim.”

Kazım Koyuncu ile ilk kez tanışmak aşka düşünce oluyor sanırım. Bir kimseyi, fikri, emeği sevdikçe Neşet babamın türküleriyle döktüğümüz gözyaşına, Ahmet Kaya’yla tokuşturduğumuz rakı bardaklarına doluyor sesi, umudu, direnişi.

Karadeniz’in göğsünde kopan fırtınanın içinde yelkenine sarılmış rüzgarıyla Kazım Koyuncu, dokuz sene evvel bugün, çok sevdiği topraklarının celladı Çernobil’e yenik düştü. Yaşamı boyunca mücadele ettikleri yüzünden memleketinin her yanını, İlkay Akkaya’nın söylediği gibi çayını, ekmeğini saran Çernobil lanetinin faturasını canıyla ödeyenlerden oldu, toprak oldu. Kazım Koyuncu, dokuz senedir, bizi ‘koyverip gittuğundan’ beri  yok ve biz, onun yokluğunda bir kişi daha eksiğiz.

Gökte ay yok, yıldızlar var onun yerine. Yeryüzünde Kazım yok, yoldaşları var onun yerine.

Birkaç senedir yükselen, sola ivmesini kazandıran doğa mücadelesi ve çevre bilincinin artmasındaki, bana göre, en önemli etken olan Karadeniz kadınları, sesini her duyduğunda bir damla akıttığı uşakları Kazım Koyuncu’yu mücadelelerine yoldaş tutmuş, onun türküleriyle yürüyorlar derelere doğru.

Çay toplamaya, ceviz yetiştirmeye çıkan bu kadınların, Kazım Koyuncu’yu her duyduklarında döktükleri bir damla yaş gibi mücadeleleri, hepimizin içindeki, her gün iktidarın, muhalefetin, komşunun, işyerindeki patronun yıkıp kırdığı, umudumuzu arttırıyor. Tıpkı Kazım Koyuncu’nun ‘Nçaiş Birapa’ yani Çayın Şarkısı’nda söylediği gibi: Çay filizlerini topluyoruz biz çabuk çabuk/ Tamamlayalım bu yıllık çayı/ Tepede daima şarkılarımız inlasin/ Bu gün sadece biz değil herkes mutlu.

‘KARADENİZ, EN TALİHSİZ BÖLGELERDEN BİRİ’         

Yaşadığı zamanda da memleketine yapılanlara sessiz kalmamış hatta siyasi sivriliği yüzünden fakülteye devam edememiş Koyuncu’nun şarkıları, türküleri, isyanı ve mücadelesi, bugün katledilen topraklarında hâlâ yankılanıyor. Çoğu zaman hasret çoğu zamansa isyanla. Karadeniz Sahil Yolu Projesi’nden nefret eden Koyuncu’nun memleketindeki HES projeleri devlet tekelinden çıkıp özelleştirildiğinden beri çoğalıyor. Bölgede yaşayan çoğu kişinin ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasıncılığı’ yüzünden de giderek ivmesi artıyor.

‘Trabzonspor’u tutmak sadece o yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek milliyetçi bir davranış değildir. Benim için Trabzonspor, en güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramandı. Öyle bir kahramandı ki statükoyu bile devirmişti’ dediği, çok sevdiği takımı Trabzonspor’un, gelir sağlamak için yörede, kendi memleketlerinde HES projesi yapması gibi.
İnsanoğlunun çiğ süt emmiş yanına tanık olmak ne kadar kırıcı olsa da gözümün önünden çamura bata çıka polisleri bölgeden atmaya çalışan Erzurum Tortum’daki kadınlar geliyor, mücadeleyi kimlerin kazanacağı ve Kazım Koyuncu’yu asıl kimlerin hatırladığını görüyorum ve umutlanıyorum.

Belki canımızın her parçasını haziran ayında kaybettik diye son zamanlarda biz, birbirimize daha çok tutunuyoruz. Kara çarşafıyla bir kadın, HES’e, polise karşı dik duruyor yenilmeye inat, kırmızı fularıyla yürüyor genç bir kadın şehrin merkezinde namus şovenizmine kafa tutarak. Haziranda kaybettiklerimiz ve kazanacağımız her şey için biz birbirimizin gözlerinden içeriye bakıyoruz artık. Kazım Koyuncu’nun ‘Dido’ diyen dili suskun kalsa da türküleri, sözleri ve devrim inancıyla birlikte yürüyoruz yan yana.

Evrensel'i Takip Et