18 Mayıs 2014 07:26

Okay DEPREM

Ukrayna’da sivil faşistlerin ve Neo Nazilerin iktidarı gasp etmesini izleyen günler ve haftalarda inanılması zor ve adeta akıl almaz bir heykel devirme kampanyası başlamıştı. Varşova Paktı’nın çözüldüğü ve Sovyetler Birliği’nin dağıtıldığı 90’lı yılların başında dahi neredeyse görülmemiş boyutta hunharca, alçakça ve fütursuzca bir heykel yıkma / parçalama devrinin fitili ateşlendi eski SSCB’nin tam kalbinde. 1980’lerin sonu ve 90’ların başında, 2. Emperyalist Savaş’tan beri tüm dünyada görülmemiş ölçekteki burjuva gericilik dalgasında Sovyet topraklarında olduğu kadar Doğu Avrupa ve Yugoslavya’da da birçok sosyalist ve devrimci simge vandalca yerlerinden sökülüp indirilmişlerdi. Yine de bu dönem bilhassa eskinin Sovyet coğrafyasında hiçbir zaman dışarıdan sanıldığı ve düşünüldüğü kadar aşırı sayıda ve kitlesel bir, eski dönem simgesel anıt ve heykellerinin imhası raddesine varmamış, erişememişti. O günün konjonktüründe tekelci kapitalist gericiliğin gazı alındıktan sonra, bir dönemi temsil eden maddi simgeler, her şeye rağmen yerlerinde durmaya devam etmişlerdi.
İlk bakışta ortada fol yok, yumurta yok denilebilecek bir dönemde, 2014’ün başlarında Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Taras Şevçenko Caddesi’nin başında Lenin’in granit heykeli, yeni yetme nesilden barbar bir güruh tarafından, büyük bir gürültü ve şov eşliğinde yerinden devrilip parçalanmıştı. 4-5 sene öncesinde aynı anıta ve hatta bir ara Moskova’nın ünlü Leninskiy Caddesi’deki dev V.I. Lenin heykeline dahi bir ara provokatör faşistlerce zarar verilmişti. Dahası, Ukrayna’da 2004 sonundaki turuncu aromalı Palavra Devrimi’nin ardından zaten ülkenin Lvov, Cherkassı hatta Odessa gibi belli başlı eyalet merkezlerinde başta Lenin’inkiler olmak üzere komünist simgelerin ve Sovyet sembollerinin bazıları yerlerinden taşınmış veya kaldırılmışlardı. Ne var ki tüm bunlar sistematik ve düzenli cereyan etmeyen, nispeten münferit ve sınırlı girişimler mahiyetinde kalmış ve o şekilde hafızalara yerleşmişti.
Kiev’deki saldırı dalga dalga yayılmış ve Poltava, Ternopil, Şutomur, Rovna, Lutsk, Nikolayev, Şumu, Çernigov, Hmelnitskiy, Dnepropetrovsk, Ivano Frankovsk, Vinnitsa ve Çernovtsi gibi vilayet başşehirlerinde ve adı geçen eyaletlerin pek çok kentinde onlarca Lenin heykelinin yıkılacağı görülmemiş ve duyulmamış sistematik bir barbarizmi beraberinde getirmişti. Hatta Mirgorod, Novaya Khakovka ve Pervoyamaysk gibi birkaç on bin nüfuslu yerleşim birimleri bile kitlesel ve organize heykel nefretinden paylarını almışlardı. Hedef alınan simgelerin kapsamı çok geçmeden daha da genişlemiş ve giderayak tüm Sovyet dönemi simgelerine ve hatta 2. Dünya Savaşı’nda (Rus ülkelerinde “Büyük Anavatan Savaşı” olarak geçer) Kızıl Ordu’nun zaferini simgeleyen anıtsal yapılara kadar varmıştı. Ve en sonu, bu yeni gericilik dönemi birilerini daha da fazla cesaretlendirerek; girişim ve niyetlerin, Ukrayna’nın dışına taşmasını beraberinde getirdi. Önce Sofya’daki Sovyet askeri anıtı saldırıya uğradı. Ardından da Alman gericiliği uzaklardan gelen bu asisti göle çevirmek üzere, Berlin’de Brandenburg Kapısı’nın hemen ilerisinde 17 Haziran Caddesi’nin üzerindeki meşhur Kızıl Ordu Anıtı’nın kaldırılması tartışmasını başlattı durduk yere.
Ve en sonu bombayı, 89’ sonrası anti-komünist, anti-Sovyet ve anti-Rus gericiliğinin ana üslerinden biri olan Polonya patlattı geçen günlerde. Ülkenin en büyük kentlerinden bir tanesinin en önemli alanı “Özgürlük” adı verilen meydandan “Sovyet Askerlerine Şükran” adlı tarihsel anıt sessiz sedasız kaldırıldı büyük bir vincin yardımıyla. Demontajın organizatörlerinden olan kent konseyi başkan yardımcısı Petr Petraş, “Sanatsal değerden yoksun ve işgalin sembolü bir anıt” şeklindeki sayıklamasıyla bu emri veren kişiydi. 2000’li yılların başında AB’ye ve hemen ardından da NATO’ya girmelerinin verdiği “güvenle” Baltık ülkeleri Sovyet ve sosyalist maddi mirasa dönük olarak benzer türden saldırı girişimlerinde bulunmuş ve neticede bölgede yaşayan Rus azıklık ile aralarında ciddi ve haklı olarak tam anlamıyla kıyametler kopmuştu. Komünist sembolik değerlere ve anıtsal kalıta yönelik 21. Yüzyıl’ın bu en büyük faşizan saldırısında bardağı taşıran ve bundan sonraki muhtemel hayâsızlıklar hususunda da emareler veren ise Almanya Başbakanı A. Merkel’in 9 Mayıs konulu beyanatı oldu. Merkel, 9 Mayıs’ın (2. Dünya Savaşı’nın Sovyet zaferi ile bitişinin yıl dönümü) 69 yıldönümü gösterilerinin bu yıl Kırım’da ‘gerginlik yaratabileceği’ sudan ve asılsız bahanesi ile yapılmamasını temenni edip açıkça dünya kamuoyuna çağrı yaptı.
90’larda dünya konjonktürüne rağmen anıt-heykel yıkıcılığı hareketinin hem Doğu Avrupa’da hem de eski Sovyet coğrafyasında uzun erimli ol(a)mamasının esas sebebi henüz nüfusun önemli kısmının eski dönemin değerleriyle yetişip büyümüş olması ve her şeye karşın siyasi olmasa da ideolojik, duygusal ve de sembolik olarak bu toplumların kitlelerinin azımsanmayacak bir kesiminin eski döneme bir şekilde bağlılıklarının hala sürüyor olmasıydı. Ne var ki 89’dan bu yana tam çeyrek asır, SB’nin resmi bitişinin üzerinden ise 22 yıldan fazla bir süre geçti. Bu kadar uzunca bir zaman dilimi sıfırdan bir kuşağın yetişmesi, ondan önceki kuşağın da yaşamının eski dönemi hemen hemen anımsayamayacağı bir biçimde şekillenmesi için yeter de artardı bile. Bundan dolayı, çağımızda bilhassa söz konusu ülkelerde yeni kuşakların dünyadan bihaber, genel kültür ve etik değer yoksunu, tarih bilgi ve bilincinden uzak olarak yetişmiş olması, yetişmeye de devam etmesi en mühim sorunlardan bir tanesidir.

Evrensel'i Takip Et