Ayrıştıran politikaların üniversitemizde yeri yok
Devletin ayrıştırıcı ve nefret dolu politikasının okulumuza kadar inmesi gerçekten de tehlikeli.

Fotoğraf: Mercedes Mehling/Unsplash
İÜ Edebiyat Fakültesi öğrencisi
2025'in ‘Aile Yılı’ ilan edilmesinden bu yana hem kadınların hem de LGBTİ+’lerin hayatlarında rahatsız edici değişikliklere yol açacak kararlar alınıyor. Bazıları açıkça konuşulurken bazıları iyi niyetli, saf sözlermiş gibi gösteriliyor. “Aile, ahlak, düzen” gibi kavramlar bir devlet politikası olarak kalmayıp üniversite mezuniyetimizi bile şekillendiriyor.
“Aile Yılı”nı bir süredir duyuyoruz, duymak istemesek de mezuniyetimize kadar geldi. Heteronormatif aile yapısını dayatan bu kavramlarla başımız belada. Bunların altındaki en önemli sebep devletin ekonomik kaygısı. Nüfusu, yani çalışacak insanların sayısını arttırmak, “masraf” olacak şeyleri ortadan kaldırmak istiyor, bunlar için de en basit yollara başvuruyolar. Geçtiğimiz ay 21 yaş altı trans bireylerin hormon tedavisine getirilmek istenen yasak yeterince duyulmadı. Çünkü açıkça konuşmamızı istemediler, zaten pek müsaade de edilmiyor. Doğrusu biraz saman altından su yürütülüyor. Trans hormon tedavisi ucuz değil, devlet zaten ilaçları karşılamıyordu, devlet hastanelerinde girilen süreç de oldukça sıkıntılı ve transfobik. Zaten trans bireyleri hedef gösterip ortadan kaldırmak varken neden masrafa girip önlerini açsınlar ki?
Ben üniversiteye başlamadan önce kendimi daha geri planda tutardım, üniversiteye geçince kimliğimi daha rahat, daha açık yaşayabileceğim bir alan tanınacağına inandım. Başladığım 2024 ekimden bu yana gördüklerim pek de iç açıcı değil. “Ailece Bilim”in halihazırda nefret dolu veya ne konuştuğunu bilmeyen insanlara verdiği güç hakkında konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. İstanbul Üniversitesinde görünürlüğümüzü en aza indirgemeye çalıştıklarını yılın başından beri hissediyorum, yaşıyorum. “Aile Yılı”nın üniversiteye sokulması beni bu anlamda daha da geriye çekiyor. Ses çıkardığımda başıma bir şey gelmesinden korkuyorum, eminim bu şekilde hisseden onlarca arkadaşım vardır. Çünkü bize açıkça susmamızı söylüyorlar, yakında hiç yerimizin kalmayacağını ve bizi bitirmek istediklerini bu şekilde belli ediyorlar.
Örneğin kendi sınıfımda LGBTİ+ bir birey olmayı birbirlerine hakaret olarak kullanıp “şakalaşan” insanlar gördüm. Devletin ayrıştırıcı ve nefret dolu politikasının okulumuza kadar inmesi gerçekten de tehlikeli. Nefret normalleştirilerek aramızda daha çok yer edinmeye başlıyor.
“Ailece Bilim” yalnızca bunları ifade etmiyor. Geleneksel çekirdek aile dışında kalan herkesi hedef gösteriyor. Bekârlar “eksik”, yalnız yaşayanlar “başarısız” diye nitelendiriliyor, çocuksuz çiftler kabul edilmiyor, kadınlar geleneksel rollere itiliyor, kadın ve erkekten oluşmayan bir ilişki tamamen görmezden geliniyor. Bir okul mezuniyetinde özellikle bu çağrışımları yaptıran sözlerin kullanılması gerçekten yürek yakıcı.
Üniversitede insanları ayrıştıracak devlet politikalarının yeri yok. Yönetim her zaman kendisi için en kolay olanı seçerken bunu herkesin iyiliğini düşünerek yapıyor gibi gösteriyor, söyledikleri şeyler ne masum ne de iyi niyetli. Bugün “Ailece Bilim” diye konuşulurken yarın hiç uzatmadan “sapkınlar” deneceğini biliyoruz. Yine de ne olursa olsun benim gibi hissedenlerin, yaşayanların varlığını biliyorum. Engel olacağız, aşacağız.
(Evrensel)
Evrensel'i Takip Et