Kalıplar, mayınlar ve hedefteki çocuklar
Serdar DEĞİRMENCİOĞLU
Oyuncaklar artık daha büyük. Oyuncak satan mağazaların sayısı artıyor. Büyük alışveriş mağazalarında yalnızca çocuklara yönelik raflar ve bölümler bile var. Türkiye çocuklar için bir tüketim cenneti olmaya doğru ilerliyor.
Büyük kentlerde eskiden hiç görülmeyen, göz alıcı denli renkli çocuk parkları türedi. Belediyelerin çocuklara yönelik hizmetlerine ayrılmış broşürleri bile var. Sanki “çocuk dostu belediye” olmak istiyorlar. Televizyon reklamlarına bakılırsa Türkiye’de çocuklar çok iyi besleniyor. Yedikleri önlerinde, yemedikleri ileri teknoloji ürünleri ile dolu mutfakları süsleyen ankestre soğutucularda.
Dahası da var. Büyük alışveriş merkezleri içine kurulan yalnızca çocuklara açık mekânlar bile var. Parası olanların çocuklarına uygun, parayla girilen ve dahası çocukların para ile haşır neşir olmayı öğrendiği devasa mekânlar. Bunlardan ilki İstanbul’da açıldığında birçok medya kuruluşu tanıtımını yapmak için yarıştı. Bu işletmeyi açan şirketin yöneticisi Hanzade Doğan Boyner, İstanbul ile Londra ve New York’u karşılaştırıp, artık her şeyin kolayca bulunabildiğini ama çocuklara özgü mekânların eksik olduğunu söyledi. Meğer bu eksikliği 9 bin metrekarelik bir tüketim cenneti doldurabilirmiş.
Büyük oyuncaklar, göz alıcı parklar, lüks tüketim, 9 bin metrekarelik bir tüketim cenneti çocukların iyi durumda olduğunu mu gösteriyor olabilir mi? Elbette hayır. Türkiye daha az eşit, çocuklar daha da az eşit. Tüketim cenneti bir azınlık için var. Kimi çocuklar cennetlik, diğerleri ise cennete lâyık değil.
ÖZNE DEĞİL NESNE
Bugün çocuklar daha cilalı, yutturmacası ve uyutmacası daha bol ama daha acımasız bir düzen içerisinde yaşamak zorundalar. AKP iktidarının on yıllık karnesi çocukların öncelikle ucuz işgücü ve buna kafa hesabı politikalarının hedefinde olduğunu gösteriyor. “Üç çocuk yetmez, bize beş çocuk yap” anlayışı, toplu nikah törenleri ile en üst düzeyden gözlere sokuldu. DİSK’in geçen ay yayımladığı “Türkiye’de Çocuk İşçiliği Gerçeği Raporu” çocuk emeğinin nasıl sömürüldüğüne ilişkin önemli ipuçları barındırıyor.
Diğer yandan kız çocuklara yönelik uygulamaların hepsi müthiş bir ayrımcılık ve adaletsizlik içeriyor. Dahası kız çocukların birer cinsel nesneye indirgenmesi toplumsal düzenin ayrılmaz parçası olarak sunulmaya çalışılıyor. Cinsel istismar davaları, tecavüz söz konusu olsa bile kız çocukların aleyhine sonuçlandırılıyor. Türkiye sınıfsal eşitsizliğin acımasızlığına bir de n-katı cinsiyetçiliğin acımasızlığını ekleyen bir düzene mahkum edilmek isteniyor.
KALIPLAR
Okulların çocukları özgürleştirmesi çocukları nesne kılmak isteyen bir düzen için düşünülemeyecek bir amaç. İktidar artık çocukları olabildiğince erken yaştan birer sürü üyesine dönüştürmek için müthiş bir çaba harcıyor. 4+4+4 düzenlemesi hiç kuşkusuz bu planın önemli bir parçası. Çocukların içine sığması istenen çağ dışı kalıplar milliyetçilik, Türk-İslam ve giderek İslam-Türk Sentezi ile biçimlendiriliyor. Bu mutlak kalıpların şiddet olmadan kabul edilmesi elbette ki, söz konusu değil. Bu nedenle şiddet kol geziyor. “Akıllı ol” ve “Edeb yahu” şiddetin kol gezdiğinin en basit göstergeleri.
MAYINLAR
Çocukların belirli kalıplara uygun olarak büyümesi de yeterli değil. Kalıplar eyleme geçmeye hazır kitleler yaratmakta yeterli olmuyor. Toplumun kaderine razı, uysal bir sürüye dönüşmesinin ötesinde, bir milis gücü gibi davranabilmesini sağlayacak “hassasiyetler” ile donanmış olması gerekiyor.
Bu ideolojik donanımın etkileri son on yıl içerisinde sık görülen linç girişimleri. Gazeteci İsmail Saymaz’ın “Nefret: Malatya-Bir Milli Mutabakat Cinayeti” başlıklı kitabında gözler önüne serdiği üzere, nefret ve linç kendiliğinden ortaya çıkmıyor. Uysal müminlerin gerektiği an sokaklara dökülmesini sağlayacak patlamaya hazır ideolojik mayınların kafalara yerleştirilmesi gerekiyor. Bu mayınlar hassas yurttaşların millet, bayrak, vatan, din, mezhep ve hatta namus adına harekete geçebilmesini sağlıyor. Mayınların gücü bir kitlesel kıyıma bile yetecek kadar büyük olabiliyor.
Mayınlar yalnızca okullarda yerleştirilmiyor. Yalnızca medya ile yayılmıyor. Her yıl yüz binler belediyeler tarafından Çanakkale’ye taşınıyor. Bir tahmine göre son on yıl içerisinde nüfusun yüzde onu Çanakkale’ye götürüldü. Yani milyonlar. Çanakkale yetmezmiş gibi, Sarıkamış “Şüheda” etkinlikleri de düzenlenmeye başlandı. Bu etkinliklere yüz binlerce çocuk ve gencin katılması sağlanıyor. Onlara vatan-millet-bayrak ve din sevdası aşılanıyor, zaferlerin kutsal değerler adına “şehit olmak” gerektirdiği anlatılıyor. Çocuklar ve gençlerin önüne “tümüyle şehit olan 57. Alay” örnekleri konuluyor.
YA KALIPLARA SIĞMAYANLAR?
Çocuklar kalıplara uymuyor, sığmıyor, kimi hiç bir kalıba girmiyor. Bu tarihte de hep böyle oldu. Kalıplarına sığmayanlara egemenlerin neyi uygun gördüğü ortada. Denizler’i daha yeni andık. Ama iktidar eskiden çocuklara daha az ilişirdi. Artık bu da değişti. Mersin’de gerçekleştirilen bayrak provokasyonu ile sokağa çıkan Kürt çocukları boy hedefi yapıldı. Yetmedi sokağa çıkmayanlar da hedefe konuldu. Tarlada, bahçede, balkonda her yaştan çocuk hedef alındı. Sürdürülen yok etme ve yıkım kampanyası cinsel şiddete bile başvurdu. Pozantı’dan bugüne örnekleri ortada. İktidar artık çocukları hedef aldığını gizlemiyor bile. Berkin’i ve acılı ana babasını mitinglerde yuhalatacak denli pervasız. Tam da bu nedenle bugün çocuklardan yana olmak gerekiyor.
Evrensel'i Takip Et