13 Nisan 2014 07:26

Yasaksa yasak

Hatırladığım ilk TV işi Kökler dizisi idi.Sadece TRT vardı; bakın TRT 1 demiyorum zira 2.si yoktu. Bir de sinemalarımız vardı. Anadolu’nun hemen hemen her şehrinde, açık ya da kapalı bir sinema vardı. Bir memur çocuğu olarak pek çok ilin tahta sandalyeli sinemalarında, kopan filmlerin tamirini sabırla bekleyerek ve çekirdek çitleyerek film izlemişliğim vardı.

Yasaksa yasak
Paylaş

Ayşen AKSAKAL

Hatırladığım ilk TV işi Kökler dizisi idi.
Sadece TRT vardı; bakın TRT 1 demiyorum zira 2.si yoktu. Bir de sinemalarımız vardı. Anadolu’nun hemen hemen her şehrinde, açık ya da kapalı bir sinema vardı. Bir memur çocuğu olarak pek çok ilin tahta sandalyeli sinemalarında, kopan filmlerin tamirini sabırla bekleyerek ve çekirdek çitleyerek film izlemişliğim vardı.
Yasakla ilk tanışmam ise, sinemada değil müzikte oldu. Cem Karaca yasaklanınca, kasedi atmaya kıyamayan ailem üzerine yer yer sesimi kaydetmişti. “Baba sana çay yaptım” ile başlayıp parka ile devam eden bir kaset...
Sonra biz büyüdük, kirlenmeye devam etti dünya. Neslim yasak dinlemedi pek, bizden sonraki nesil ise hiç dinlemedi.
Hayatımıza internet, VPN, DNS girdi ve özgürlükler ülkelerine sonsuz yollar açıldı.
Şu sınırsız sanal özgürlükler dünyasına, son 2 ayda hem  Nymphomaniac hem de Nuh Büyük Tufan yasaklarıyla damga vurdu.
Devlet ve kraldan çok kralcılar, ahlakımızı ve inancımızı korumaya yönelik tedbirlerine tedbir ekliyordu.
Üzeri örtülüp dillendirilmeyen, kadını namus kavramına hapseden, görücüye dayalı aşksız evlilikler ile cinsellikten soğutulan bir toplumu; 9 yaşındaki çocukların tecavüz edilip öldürüldüğü, 16 yaşında alkol aldığı için tecavüz davasında rızası vardır kararı çıkan, tecavüzcünün değil, tecavüze uğrayanın cezalandırıldığı bu adalet yapısında daha neyi izleyip hangi ahlakı bozabilirdik ki?
Lars VonTrier’in cinselliğe dair tüm iticiliği, tabuları, yasakları, korkuları yansıttığı bu film, bizim ana haber bültenlerinde karşılaştığımız iğrençliklerin yanında bir hobi aslında.
Nuh Büyük Tufan için talep edilen  “Saygıdeğer izleyiciler, seyretmekte olduğunuz bu film, tamamıyla  filmin senaristinin kendi kurgusu olup, bu filmdeki Hz. Nuh karakterinin ve  anlatılan olayların İslam inancıyla, Kuran-ı Kerim’de bahsedilen Büyük Peygamber  Hz. Nuh ile alakası yoktur. Hz. Nuh, Kuran’da övülen büyük bir peygamber olup,  İslam inancına göre peygamberler günah işlemekten münezzehtir. Saygılarımızla siz  sayın izleyicilere duyurulur.” ibaresi ile gösterilmesi talebi ise trajikomik.
İslam inancına inananı da inanmayanı da aptal yerine koymak; tıpkı her yasak gibi.
İnanan insanın bir film ile inancının değişeceğine inanmak, bir peygamberin bir oyuncu tarafından canlandırılmasından akıllardaki peygamber imgesinin yıpranabileceğini düşünmek, inancı olmayanın aşırı dolaylı yollar ile sahnede izlediği Nuh Peygamber figürü ile İslam dinine tepki duyacağını düşünmek, tüm insanlığın zeka seviyesine, inananın inanç düzeyine hakaret.
İnsanlığın; ilk yasağı çiğnediği için cennetten kovulan Adem ile Havva’dan geldiği öngörülen inançlar sisteminde, ilki bile tutmamış bir yasağın binlerce yıldır devamını getirme çabası niyedir?
Asıl amaç, sinemayı, heykeli, resmi, tiyatroyu, sanatı nasıl yorumlayacağını bilen ve gördüğünü algılayabilen bir toplum yaratma çabası olması gerekirken, “Bu toplum bu filmi şimdi kalkar kıçından anlar” yaklaşımı ile seviyeyi daha ne kadar düşürebileceğiz?
Dogmalar ile yaşayan bir toplum olarak biz hiç Oscar görebilecek miyiz? Kaç Nobel’de daha adımız geçebilecek?
Grammy sadece internet üzerinden izlenen ödül mü olacak bize?
Biz üretilen sanat bile tüketemiyorken, kendi sanatçılarımız da bu gidişle bilmemnerede yaşan Türkiye asıllı sanatçıya mı dönüşecek yıllar içinde?
Ben kendi adıma yazıyorum şimdi bu satırları, kendi aklım ve fikrim ile, film izleyip değerlendirebilme, mukayese edebilme, yorumlayabilme yeteneğine haizim.
Sanata koyulan yasak hızında koşarım sanatın her dalına. Merakım dünyayadır. Merak yoksa gelişim de yoktur.
Tüm filmlerin altına yazabilirsiniz “Ayşen Aksakal bu filmden etkilenerek gireceği her tür hukuksuz fiilden bizzat kendisi sorumludur” diye.
Biz iyiye iyi, kötüye kötü demeyi biliriz, sinemanın da edebiyatın da sanatın her dalının da hakkını veririz nasıl ki 1970’te Yılmaz Güney’in UMUT filmi yasaklandığında, umudu kaybetmediysek, sinemaya olan inancımızı da kaybetmeyiz.

ÖNCEKİ HABER

Kayserispor- Çaykur Rizespor maçı sonrası olaylar çıktı

SONRAKİ HABER

Seçimler ve Yerel Sorunlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...