23 Şubat 2014 06:00

Birer çay daha içer miyiz?

Bizim coğrafyamızda en çok duyulan cümleleri alt alta yazsak; ilk 100 içine şunlar kesin girer;“Çay koyayım içersin?”“Bir çay daha alır mısın?“Hadi bir çay söyle de içelim”

Birer çay daha içer miyiz?
Paylaş

Ayşen AKSAKAL

Bizim coğrafyamızda en çok duyulan cümleleri alt alta yazsak; ilk 100 içine şunlar kesin girer;
“Çay koyayım içersin?​”
“Bir çay daha alır mısın?
“Hadi bir çay söyle de içelim”
Çay aslında bizim toplumda birçok anlama, birçok ilişki tanımlamasına yarayan anahtar bir kelime.
Çay adeta mesafeleri kısaltır iki insan arasında.
Mesela, bir ev eşyası mı alacaksınız? Emlakçı ile ev pazarlığında mısınız? Eğer size çay söylendi ise, kendinize güvenebilir, gayet de alıcı olarak göründüğünüze emin olabilirsiniz.
Pazarlık illa ki nihayete erecek çünkü artık çay söylendi bir kere.
Misafirliğe mi gittiniz? Ocağa konan çaydanlık boyutlarından, gelişinizin ne kadar hoş karşılandığını anlayabilirsiniz.
Tezgahta 2 kişilik demlik beklerken, ocağa konan çeyizden çıkma kocaman çelik çaydanlık ise dostların arasındasınız, kanınızdaki tenin miktarı %50’ye çıkana kadar tazelenecek ince belli bardağınız, laf lafı açacak demektir.
Ama eğer tersi ise vuku bulan, sözü uzatmadan, en güzel ziyaret kısa olan deyip zengin kalkışı yapmanızı öneririm.
Toplantıya girdiğinizde hemen çayınız geliyorsa siz artık iki samimi çözüm ortağı olmuşsunuzdur. Teklifsizce çay ikramı ancak samimiyete binaen yapılır çünkü.
Askerlikte iseniz, çay ısmarladığınız tertip ile daha uzun yıllar dost kalacaksınız demektir. Değil mi ki birlikte avuçlarınızı ısıtmışsınız o bardaklarla, çay kuyruğunda bekleyip de üç kuruş maaş ile çay ısmarlayan adamla ısmarlamayan bir olur mu bir daha?
Çaydan ve bir insanın çay içmesinden karakter tahlili bile yapabilirsiniz.
Çay isterken şeker istemediğini, çok açık olması gerektiğini dile getirenler kendini önemseyen insanlardır. Prensipler yaratıp bunlara inanmaya değer verirler, özel hissetmek isterler. İkinci bardakta çayı nasıl istediklerini hatırlarsanız sizden kıymetlisi olmayacaktır.
Kaçak çay tabir edilen, koyu siyah, iri taneli çay sevenler genelde kahve kültürü yüksek, sosyal insanlar ya da sol görüşlü kişilerdir. Çünkü o kadar çok mahalle, kahve, sendika, kantin gezmişlerdir ki, normal bir çay adeta su tadına varmıştır damak lezzeti için. Ancak koyu ve ağır bir çay ile sudan başka bir şey içtiklerini fark ederler.
Bir iş görüşmesinde size “ne içersiniz?​” diye sorulduğunda çay derseniz 1-0 önde başlarsınız çünkü, bir orta kahve ya da sütlü bir filtre kahve isteyen insana göre ortama uyum sağlayan, her şeyi problem etmeyen, koşulları kolay kabul eden biri izlenimi bırakırsınız. Sizinle çalışmak kolaydır çünkü sınırlarınız kalın değildir.
Çay ile ilgili bilim adamları ha bire fayda araştıradursun; biz 70 milyon vatandaş her gün tonlarca çay tüketirken aslında ne kanseri engellemesi ne de dolaşım sistemine faydaları umurumuzda değildir.

NİYE ‘ÇAYCI’YIZ?

Nedir bizim çay tutkumuz peki?
Çünkü biz gelişmekte olan toplum olarak kaldık, iki ileri bir geri aynı çember içinde geziniyoruz nesillerdir. Biz dönem dönem iktidarlar tarafından baskı ile içimize kapatılmaya çalışsak da, paylaşım seven; ikramı bol, gönlü bol halklardık. Ama ne yaparsınız işte bir türlü ay sonunu umursamayacak gelire; müreffeh medeniyet seviyesine tam anlamı ile varamadık. Elimiz ikrama gidiyordu da işte toplumsal ve ekonomik vaziyetler mahalle pub’ında “gel sana bira ısmarlayayım”lara, kadın günlerinde nane likörü ikramına, süt köpürtücülü mutfaklarda el emeği ile yapılmış capuccinolarla süslenen sohbetlere müsait değildi hiçbir zaman.
Bir kilo kuru çaydan 30 litre çay üretip; 15cc alan bardaklarla yüzlerce kişiye ikramda bulunmanın hazzına varmışız bir kere.
İkramsa ikram, ağırlamaksa ağırlamak, savaş zamanında yokluğun acısını “şeker bile yoktu, çaya pekmez katar içerdik” diyen dedelerin torunları olmuşuz.
Sitemini “bir çayımızı bile içmedi” diye dile getiren anaların elinde büyümüşüz, sıcaksa hararet alır demişiz, soğuksa içimizi ısıtır.
Öğrenci harçlıkları ile bile tüm kantine çaylar benden deme lüksünü yaşamışız, bir kahve dolusu adamın içini ısıtma şansı bulmuşuz ceptekini tamamen tükenmeden, istemediğimiz zaman söylemeye utanıp üzerine çay kaşığını sessizce kapatıp mesaj verecek kadar değer atfetmişiz, bardaklarımızı avucumuza tam oturacak şekilde seçmişiz bazen adına duble deyip su bardaklarında yakmışız ellerimizi, askerlikle, yatılı okulda metal bardaklar dudaklarımızı kaynar çay sıcağı ile dağlasa da vazgeçmemişiz içmekten, hepimizin hayalinden bir İngiliz gibi ince kenarlı porselen bardaklarda çay içebilecek sınıfta olmak geçmiş bir kez, midemiz yansa da limon damlatmış içmişiz, şekerini bol katıp, iyice de ılıtıp buna rağmen adına Paşa çayı deyip yine onore etmişiz. Yavrularımızı Paşa bellemişiz en anti militaristimiz bile Paşa çayı içsinler diye.
Yani biz çayı en büyük tesellimiz etmişiz, yokluğumuzun en büyük ikramı.
Çay Karadeniz’in eğimli, yüksek rakımlı dağlarından değil, yüreğimizden kopmuş dolmuş demliklere, çay içebiliyorsak eğer hâlâ, yarına umudumuz hep olmuş.
O yüzden şimdi canınız da çekmiştir, bir çay demleyelim mi yeniden? Zira umut fakirin ekmeği, çay nimeti…

ÖNCEKİ HABER

Karadeniz\'in derdi çay, çayın derdi derya deniz

SONRAKİ HABER

Çayı bizimle kim tanıştırdı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...