Pazar yerinde aşk
Ahmet Tulgar
İstanbul’da Kitap Fuarı’na 80’lerin başından beri giderim. Bugün adı The Marmara- o zamanlar Intercontinental- olan otelin alt katında düzenlenirdi. Düzenlenmişti ya da. Çünkü The Marmara’da Kitap Fuarı’na sadece bir kez katıldığımı hatırlıyorum. Ya hemen Tepebaşı’na taşındı sonra ya da ben hemen bir sonraki sene ya askere gittim ya cezaevine girdim. Geçmiş zaman. Böyle geçmiş.
Sonra Tepebaşı’ndaki bina işte. Katılan yayınevi sayısı iyice artmış. Can Yücel’in yüzümü okşadığını hatırlıyorum. Kitaplarını imzalatıyordum. Şair elleri. Baba elleri.
Sanırım 2004’ten beri, ben de inatla stand’lardan birine yerleşiyor ve bekliyorum. Evet, inatla bekliyorum. Oysa kollarının altında kitaplarla bir imza için handiyse saatlerce ayakta durmaya kararlı, o sabırlı okurların girdiği kuyruklar hep ya karşı stand’a ya yan stand’a ya da bizim stand’a ama bu defa da komşu imzacıya doğru olurdu. Bana gelenler ya teker teker ya çifter çifter ya da en fazla grup olarak gelirdi. Hâlâ da öyledir.
Evet, benim imza günlerim ya da imza etkinliklerim, en iyisi imza olaylarım diyeyim, uzun ve sabırlı bekleyişler ve tutkulu kavuşmalardan oluşur. Önce kitabın pazar ekonomisinin ve TÜYAP’ın dev binasının labirentlerine bakar bakar dururum. Uzun uzun. Sonra çıkagelir. Okur. Aşk gibi, aşık gibi, aşığım gibi, değil mi?
Böylesi daha iyi belki de. Daha iyi olmalı. Uzun bekleyişler, tutkulu buluşmalar yani. Başka türlüsü pek olmamıştır hayatımda. Benim hayatımda. Belki de bütün gerçek aşıkların ve de gerçek edebiyatçıların hayatı böyle geçer. Böyle geçiyordur.
Çok satan arkadaşlarımı tenzih edeyim yine de, ama kitlesel, dahası yığınsal imza günleri edebiyattan çok sinema ya da rock müziğine yakışıyor, yakışır. Edebiyat aşkı konu ettiği gibi kendisi de aşktır yani. Gündelik hayatın ve pazar ekonomisinin ortalık yerinde. Aşk.
Benim hayatım hep böyle geçti ama. Aşkın da edebiyatın da kıymetini bilirim. Okumalarımın, yazmalarımın, kavuşmalarımın tadını çıkarırım. Hepsinde acı çekerim, bana acı verir hepsi, acıtır, ama katlanmanın ötesi, artık zevk alırım ben bundan.
Her ne kadar kitap, entelektüel insan etkinlikleri alanındaki en önemli ve en yaygın seri üretim olsa da, özgün edebiyat üretimi ya da edebi üretimin özgünlüğü yalnızlık, bekleyiş, inat, sabır, mutlu ve acı kavuşmalar, mutluluk ile acının iç içe geçip zevk vermesidir.
Ben aşkta da edebiyatta da acı çektim, çok bekledim, çok da zevk aldım. Hâlâ da öyle.
Daha kolayını bilemedim, bilmem.
Evrensel'i Takip Et