‘Bergama Üniversitesi’nden yitirdiğimiz öğretim üyeleri
Bergama Üniversitesi öğretim üyeleri idi onlar. Bugünü dünden görerek görevlerini yaptılar. Direnmenin güzelliği ile onurlu bir yaşamı seçerek göçüp gittiler aramızdan…

Kaynak: Özer Akdemir/Evrensel
Özer AKDEMİR
"Ne hoş bir güzelliği vardır; hafif adımlarla, dünyadan gülümseyerek geçenlerin. Kimseye bir kötülüğü dokunmadan yaşayanların, onurlu bir yaşamı seçenlerin”.
Virginia Woolf
Yarısı ovanın batı yönünde maden şirketi tarafından oluşturulmuş dubleks evlere (köylüler ‘gavur evi’ diyorlardı) göçmüş olan Ovacık’ta, küçük bir tepenin yamacına kurulmuş evine konuk olduğumuz o zamanlar 70’ine merdiven dayayan Şahsenem Dikmenoğlu herkese, her şeye ateş püskürüyordu. “Sebep olanlara” diye başlayan her sözü zehirli bir ok gibi idi. Başta politikacılar olmak üzere, altın madencilerine, kendi köylülerine ve hatta köyün muhtarı olan öz oğluna bile demediğini bırakmıyordu. Şahsenem teyze kendisi için değil ama çocukları, torunları için çok ciddi bir yaşam endişesi taşıyordu; “Bizi öldürüyorlar bunlar. Üç köyün arasında maden mi olur? Çamlarımızı kestiler. Siyanür doldurdular tepemize…”
Bergama köylülerinin siyanürlü altın madeni mücadelesinin yavaş yavaş eski canlılığını, heyecanını yitirdiği, “Alman Vakıfları” iftirası nedeniyle gerilemeye başladığı günlerdeydi. Açılan davalar kazanılmış ancak maden allem edip kalem edip yoluna devam etmişti. Ülkenin en üst yargı organı Danıştay, daha maden tartışmasının ilk dönemlerinde 1997 yılında “siyanürle altın ayrıştırmada kamu yararı yoktur” demiş, işbirlikçi hükümetler “yargı kararlarının arkasından dolanarak” uluslararası sermayeli altıncı şirketin çalışması için gerekli hukuksal düzlemi hazırlamışlardı.
Madene karşı yıllardır işini gücünü bırakarak direnen, sesini duyurabilmek aralarında oy vermeme, nüfus sayımına katılmama, üstü çıplak bildiri dağıtma, İstanbul Boğaz köprüsünde pankart açma, Çanakkale’ye yürüme gibi hemen her türlü eylemi yapan köylüler, kazandıkları davaların madeni kapatamamasından daha çok kendilerine “Alman Ajanı” çamurunun atılmasının ardından afallamışlar, topraklarını savunurken bir anda ajan ilan edilmenin onur kırıcı üzüntüsü ile içlerine çekilmişlerdi.
İlk başlarda, Bakırçay Ovasının tam ortasında, yemyeşil çamlarla kaplı tepede altın madeni kurulacağını duyduklarında sevinen, “altın bu, zengin olduk!” diye el ovuşturan köylüler, bu altının uluslar arası bir altın tekeli tarafından, dünyanın en zehirli maddelerinden siyanürle çıkarılacağını ve işletmenin toprağı, suyu, havayı kirleteceğini öğrendiklerinde direnişe başlamışlardı. Türkiye’nin, Aliağa ve Gökova’ya termik santral kurulmasına karşı mücadelesinden hemen sonra başlayan bu hareket, bölgedeki 17 köyü birden hareketlendirmiş, ülkenin dört bir yanından yurttaşların desteği ve sempatisi ile büyümüş, bir süre sonra “çevre” hassasiyeti, karşılarındaki gücün emperyalist bir altın tekeli ve yerli işbirlikçileri olduğu gerçeğini bilince çıkarınca siyasal iktidarın politikalarına karşı toplumsal bir harekete evrilmişti.
Zamanla her biri çevre meselesinin politik bağlamını kuran, topraklarını savunmanın yaşamı savunmak olduğunu ve bunun da ülkenin ekonomik, siyasal bağımsızlığı ile doğrudan ilişkisi bulunduğunu gören bu köylülerin biri birer “Bergama Üniversitesi öğretim üyesi” gibi gelene gidene yaşamı savunma mücadelesi dersleri vermeye başlamıştı.
İşte bu hareketten korktu devlet ve onu MGK toplantılarında bir “Milli tehdit” olarak tanımlayarak bir “psikolojik savaş yöntemi” ile bertaraf etti.
Yıllar sonra, İliç’deki altın madeni faciasına dair görüş aldığım o zamanların Bergama Belediye Başkanı, Bergama hareketinin önde gelen isimlerinden Sefa Taşkın, “Biz taa o zamanlar bu faciaların yaşanmaması için mücadele ettik, görevimizi yaptık” diyordu.
“Bergama Üniversitesi öğretim üyelerinden” Bayram Çavuş (Eylemlere çizgili pijaması ile katıldığı için Hopdediks diye isim takmıştı basın kendisine) ölüm döşeğinde hastane odasına şirketin gönderdiği çiçeği parçalayarak gözlerini yumdu. Polat Bektaş madenin dibindeki Çamköy’den idi, gözü açık gitti. Geçtiğimiz yıl kaybettik Şahsenem teyzeyi, öfkesini korudu son nefesine kadar!
Bergama Üniversitesi öğretim üyeleri idi onlar. Bugünü dünden görerek görevlerini yaptılar. Direnmenin güzelliği ile onurlu bir yaşamı seçerek göçüp gittiler aramızdan…
Evrensel'i Takip Et