10 Mayıs 2023 06:56

Kimin için nükleer enerji?

Gerçekten daha fazla enerjiye ihtiyacımız var mı? Bu sorunun cevabı üretim ilişkilerinde yatıyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Küresel anlamda kabul edilirliği hızla azalan, Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinin vazgeçtiği nükleer santraller Türkiye’de tekrar gündemimize girdi. Seçime yaklaştığımız bu günlerde nükleer santraller gibi tartışmalı bir yöntemin iktidar tarafından propaganda aracı olarak kullanılması AKP hükümetinin son çırpınışları olarak yorumlanabilir.

Kimi çevreler nükleer enerjiden elektrik üretmeyi teknoloji düşmanlığı ve ön yargılı olma ile eş değer görürken konuyu bilimsel açıdan ele aldığımızda nükleer enerji ile nükleer enerjiden elektrik üretmek arasındaki ayrımı çizebilmemiz gerekiyor.

TÜRKİYE’NİN NÜKLEER ENERJİ SERÜVENİ

Türkiye’de nükleere yönelik tartışmalar ilk olarak 60’lı yıllarda ortaya çıkıyor. Akkuyu başta olmak üzere, nükleer enerjiden elektrik üretmeye yönelik girişimler ise 70’li yıllarda gündeme geliyor. İlerleyen 30 yıllık süreçte santral inşa etmek üzere birçok ihaleye giriliyor ancak ihaleler darbe, ekonomik kriz gibi nedenlerle sonuçlanmıyor. 2000’li yıllar ve AKP iktidarı ile birlikte nükleer santral konusunda ısrarcı bir süreç işletilmeye başlanıyor. İktidarın bu ısrarına projenin eksik olması, birçok teknik hata barındırması ve hukuksal açıdan sorunlu olması gibi birçok nedenle TMMOB tarafından açılan davalarla karşı çıkılıyor. Tüm bu süreçte halk, meslek odalarının ve siyasi örgütlerin güçlü tepkisi ile birlikte ülkenin birçok yerinde güçlü protestolar düzenliyor. Israrını her yolu deneyerek gerçekleştirmek isteyen iktidar, projeyi ihale gerektirmeyecek ve tartışmalara kapatacak biçimde Akkuyu Nükleer Güç Santrali projesini yapmak üzere 2010 yılında Rusya ile “Devletler Arası Anlaşma” imzalıyor.

NÜKLEER ENERJİNİN KENDİSİ DEĞİL KULLANIMI TARTIŞILMALI

Nükleer enerji santralleri, fisyon adı verilen yöntemle yakıt olarak kullandıkları uranyumu reaktörlerde atomlarına ayırır. Ortaya çıkan enerjinin elektrik üretiminde kullanılması buhar türbinleri ile sağlanır. Bu yöntemle elektrik üretimi nükleer enerjiye özgü değildir, tipik bir kömür veya doğalgaz santralinde de benzer yöntem kullanılır. Nükleer santral savunucularının santrallerin tehlikeli olmadığı tezi de buradan ileri gelmektedir. Ancak bu sistemlerin güvenliği tek boyutlu bir konu değildir: Ülkemiz gibi politik stabilitenin olmadığı bölgelerde zaman içinde teknikerlerin eğitim kalitesi düşebilir, santrale ayrılan kaynak azalabilir ya da bu santraller doğrudan sabotaja/saldırıya uğrayabilir, daha da ötesi sermaye egemenliği nükleer enerjinin sonuçlarını zaten baştan güvenilmez kılmaktadır. Bu süreçte meydana gelen enerji kontrol edilemezse tarihte büyük yaralar açmış felaketlere bir yenisi daha eklenir.

Diğer yandan nükleerin temiz enerji olduğu iddiası ortaya sürülmektedir. Ancak bu iddia nükleer santrallerin inşa ve atık süreci dahil edilmediğinden boşa düşmektedir. Nükleer ancak kâğıt üzerinde temiz enerji olarak ele alınabilir.

Sonuç olarak nükleer enerji ile nükleer enerjiden elektrik üretmek birbirinden farklı konulardır. Nükleer santrallere karşı çıkmak nükleer enerjiye tümüyle karşı çıkmak anlamına gelmemektedir. Nükleer enerji, sermaye adına değil yalnızca halkın çıkarları için ve bilim adına kullanılmalıdır.

GERÇEKTEN DAHA FAZLA ENERJİYE İHTİYACIMIZ VAR MI?

Daha fazla enerji ihtiyacını karşılayacak olmaları, nükleer enerji santrallerini meşrulaştırmanın en yaygın yollarından biri. Peki gerçekten daha fazla enerjiye ihtiyacımız var mı? Bu sorunun cevabı üretim ilişkilerinde yatıyor. Birbirleriyle rekabet içinde olan şirketler hep daha fazlayı daha ucuza üretme odaklı olduğundan, üretim sürecinde harcanan enerji de gittikçe artıyor. Halkın izlediği televizyon, yaktığı lamba değil, ardı arkası gelmeyen kapitalist üretim ilişkileri hep daha fazla enerji harcamayı talep ediyor. Soruyu yeniden ve daha doğru sormak gerekirse, bu enerji ihtiyacı aslında kimin ihtiyacı? Halkın mı, üretim araçlarına sahip olanın mı?

27 NİSAN’DA ÜLKEYE İLK NÜKLEER YAKITIN GİRMESİ NE İFADE EDİYOR?

Yapılan açıklamalar, Akkuyu’nun dört reaktöründen birinin 2023’ün üçüncü çeyreğinde devreye sokulacağı yönündeydi. Sürecin seçim öncesinde bu denli hızlandırılmasının nedeni, iktidar partisinin Akkuyu Nükleer Santrali üzerinden uluslararası arenada daha güçlü bir konum edinileceğini iddia etmesi, enerjide dışa bağımlılığın azalacağını savunması ve aynı “Karadeniz gazı” konusunda olduğu gibi “Nükleer güç olduk” söylemiyle seçim kampanyası yürütebilmesine alan açmasıdır. Santralin Türkiye’nin elektrik ihtiyacının %10’unu karşılayacağını açıklayan Erdoğan, Türkiye’nin enerjide bağımsız olmasının değil, Rusya’ya bağımlı olmasının önünü açıyor. Rusya’nın nükleer santrali, NATO üssü ile aynı şehre ve aynı kıyıya inşa edilirken; Rusya, santralin en fazla %49’unu Türkiye’ye satma hakkını elinde tutuyor. Bu koşullarda Türkiye ne daha bağımsız ne de daha güçlü hâle gelir. Emperyalist ülkeler olan Rusya ve Amerika arasındaki olası bir sorunda, zararlı çıkacak olan Türkiye’nin halkları ve doğasıdır.

Doğanın talanına dayalı bu düzende, Akkuyu Nükleer Enerji Santrali kapitalistlerin üretim sürecinde daha fazla talep ettiği enerji ihtiyaçlarını karşılarken, santralin inşasında 40 yıl öncesinin ölçütlerine göre alınan yer lisansı kullanılıyor ve fay hattına yakın olmasından dolayı büyük tehlike oluşturuyor. Santralde olası bir kaza olması durumunda Mersin ve çevre illeri takiben bir hafta içinde tüm Türkiye’nin radyoaktif madde etkisinde kalması öngörülüyor.

Daha çok enerji talebi halkın ihtiyacı değil, kapitalistlerin artan rekabet için gereksinimidir. İktidar partisi, nükleer enerji ile kapitalistlerin bu talebini karşılarken, halkı diken üstüne oturtur. İktidar Türkiye’nin daha güçlü, daha bağımsız olacağı iddiaları ile bu durumu meşrulaştırırken, aslında sermayeye hizmet etmektedir. Nükleer enerji yalnızca toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenen bir bilim anlayışı için kullanılmalıdır.

ÖNCEKİ HABER

Bu 1 Mayıs’tan kalan: Yepyeni bir hayat için mücadele!

SONRAKİ HABER

Hem mücadelenin hem eğlencenin günü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...