05 Haziran 2022 17:04

ÇMO İstanbul Şubesi "Ekolojik yıkımla mücadele şenliği" düzenledi

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi ve Beşiktaş Belediyesi, Dünya Çevre Haftası etkinlikleri kapsamında "Ekolojik yıkımla mücadele şenliği" düzenledi.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şubesi ve Beşiktaş Belediyesi, Dünya Çevre Haftası etkinlikleri kapsamında "Ekolojik yıkımla mücadele şenliği" düzenledi. 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla Beşiktaş’ta bulunan Sanatçılar Parkı’nda düzenlenen etkinlikte, “Ekolojik yıkıma karşı hep birlikteyiz” mesajı verildi. Gezi tutsaklarından Yüksek Mimar Mücella Yapıcı’nın mesajının okunduğu etkinlikte, "Mücadeleye devam" denildi.

Parka "Ekolojik yıkımla mücadele”, “Gezi tutukluları serbest bırakılsın”, “Validebağ korudur, koru kalacak”, “Marmara Denizi'nde oksijen tükendi, balıklar boğuluyor” yazılı Türkiye’deki ekolojik yıkıma dikkat çeken pankartlar asıldı.

Çeşitli atölye çalışmalarının yer aldığı şenlikte ekolojik yıkıma dikkat çekildi. Şenlik, İTÜ Çevre Mühendisliği Öğrenci Kulübü ile çocuklara yönelik gazete ve dergi atıklarından kolaj atölyesi, Arzu Özkuş ile çocuklara yönelik doğaya derin bakış atölyesi, Pangaltı Evrim Atölyesi ile yetişkinlere yönelik Evrim Atölyesi, AJ International çocuklara ve yetişkinlere yönelik tekstil atölyesi ve Zeynep Soyer ile çocuklara yönelik resim atölyesiyle başladı.

"MARMARA DENİZİ'NİN ‘ATIK SU’ ÇUKURU GİBİ KULLANILMASININ SONUCU: MÜSİLAJ"

Etkinlik, moderatörlüğünü ÇMO İstanbul Şube Sekreteri Zeynep Karamanlı’nın yaptığı "Marmara Deniz Kirliliği" başlıklı panelle devam etti. Panele ÇMO İstanbul Şube Başkanı Selahattin Beyaz ve Prof. Dr. Beyza Üstün konuşmacı olarak katıldı. “Uzun yıllar Marmara Denizi'nin 'atık su' çukuru gibi kullanılmasının ilk ekolojik tepkisi, Müsilaj (Deniz Salyası ) ile ortaya çıktı” diyen ÇMO İstanbul Şube Başkanı Selahattin Beyaz, “Ancak bu sorunu değerlendiremeyen iktidar, ‘Azot miktarını yüzde 40 oranında düşürürsek bu işi kökten çözeriz’ şeklinde açıklama ile konunun çözümünden ne kadar uzak olduklarını göstermektedirler. İstanbul’dan kaynaklanan atık suların %70’i arıtma işlemine tabii tutulmadan Marmara Denizi veya Boğazın alt akımına verilmektedir. Marmara Denizi'nin 1.000 km’lik kıyısı boyunca yerleşimlerden kaynaklanan evsel ve endüstriyel atık suların büyük kısmı, arıtma işlemine tabi tutulmadan Marmara Denizi'ne deşarj edilmektedir” diye konuştu.

"EKOLOJİK YIKIMLARIN HABERCİSİ"

Marmara ve boğazlardaki alt akımı "akan su" gibi görerek "akan su kir tutmaz" yaklaşımından vazgeçilmesi gerektiğine vurgu yapan Beyaz, “Marmara Denizi'ne kıyısı bulunan yerleşimlerde atık su arıtma tesisleri planlaması; karbon, azot ve fosfor kirleticilerini arıtacak şekilde planlanmalıdır. Özellikle İstanbul'da alt yapı planlaması yapılmalı, Boğaz'a ve Marmara Denizin'e yapılan deşarjlar, arıtılmış su olarak Karadeniz’e akışı kollektörlerle sağlanarak derin deniz deşarjı şeklinde yapılmalıdır. Bugün, deniz salyası olarak ortaya çıkan ekolojik yıkım, ilerleyen yıllarda geri dönüşü olmayan, onarılması mümkün olmayan ekolojik yıkımların habercisi olup planlamalar bugün yapılmalı, yarın beklenmemelidir" ifadelerini kullandı.

Selahattin Beyaz, "Yapılan açıklamalara göre 1983 yılından 2010 yılına kadar 25 metreden daha derin sular, pek çok deniz canlısının hayatta kalamayacağı duruma getirilmiştir. Merkezi yönetimlerin veya yerel yönetimlerin planlamalarında; yaşam alanlarında bulunan halkın katılımı sağlanmalı, bütün kararlar, uygulamalar sadece insan öznesi değil diğer canlılar da dikkate alınarak planlamalar yapılmalıdır” dedi.

"KENTİN ATIK SULARI KANALİZASYON GİBİ MARMARA'YA AKMAYA DEVAM EDİYOR"

Prof.Dr. Beyza Üstün, “Marmara’nın tüm kıyılarına, kıyıya kenarı olan tüm kentlerin, illerin, ilçelerin atık suları şu an doğrudan denize veriliyor. Yıllardır bu böyle, bugüne özgü bir şey değil” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:

“İstanbul'da kentin bütün evsel, kentsel daha da ötesi kentin ortasına gelmiş organize sanayi bölgelerinin atık suları da denize dökülüyor. Bu yıllardır devam ederken tüm kirleticiler alıcı ortamda deşarj edilen bir kanalizasyon gibi önce derelere, derelerin beslediği lagüne, diğerlerine ve en nihayetinde Marmara’ya akmaya devam etti.”

İstavritte bakteriyel bir hastalığa rastladığına dikkat çeken Üstün, “Pandemi, Kovid-19 diyoruz, bunların hepsi yaşam alanlarına girdiğimiz canlılardan bize geçen hastalıklar. Şimdi balıklar üzerinde virüsler rastlanmaya başlandı” dedi.

"KORKULAN BU IŞIKLI ARALIKTIR"

Panelin ardından Cansu Yapıcı, Gezi tutsaklarından Mücella Yapıcı’nın mesajını okudu. Yapıcı, “İklim krizinin etkilerini yaşamaya başladığımız, doğamızın, ormanlarımızın, su havzalarımızın rant için talan edildiği, bilimsel ve hukuksal olmayan uygulamalarla kentlerimizde en ufak yağmurların doğal afete dönüştüğü, kent yaşamının imkânsız hale geldiği, doğanın bize uyarı üzerine uyarı verdiği bugünlerde, hiç kimsenin ama herkesin olan bir parkın bize öğretecekleri var. 9 sene önce bir parktan doğan umudu hatırlayalım. Gezi'deki olağanüstü beraberlik doğasını, ağacını, suyunu koruma içgüdüsü, demokratik bir hak savunması ve polis şiddetine, haksızlıklara karşı itiraz eylemi, gelecek için bir umut olmuş ve insanlar kendi beyinlerinin gönüllü gardiyanı olmaktan kurtularak ülkeye çöken korku ve umutsuzluk perdesini aralamıştır. Korkulan da bu ışıklı aralıktır” dedi.

Yapıcı’nın mesajının devamında şu ifadeler yer aldı:  

“Bu iklimi yaratmak ve Gezi'nin toplumsal hafızada yer alan o umutlu, renkli ve yaratıcılık tarihini kriminalize ederek Gezi'de itirazını, umudunu, direnişini yanına alıp gelenlere hakaret üzerine hakaret ederek, toplumsal hafızaya yeni bir tarih aplike etmeye çalışmaktadırlar. Ancak bunca yıl ve bunca yalan dolan ve baskıdan sonra gösterilen destek ve dayanışma bu çabaların nafile çabalar olduğunun somut bir göstergesi olmuştur. Birlikte konuşmayı, birbirine bakmayı, aynı görüşte olmama koşuluyla ama aynı hedefe yani demokrasiye, barışa, daha insanca bir yaşama doğru, güzel bir çevre için birlikte hareket etmeyi bir kere denemiş bir toplum, yıllar da geçse o deneyimi unutamaz. Kentimiz için, doğamız için, sağlıklı ve güzel bir çevre için, o güzel çocuklarımızın özgür düşleri için mücadeleye devam edeceğiz. Bu daha başlangıç.”

"EKOLOJİK YIKIMA KARŞI MÜCADELEYİ YÜKSELTECEĞİZ"

Basın açıklamasını ÇMO İstanbul Şube Sekreteri Zeynep Karamanlı gerçekleştirdi.  31 Mayıs-5 Haziran haftasının 2014 yılında Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası olarak ilan edildiğini söyleyen Karamanlı sözlerine şöyle devam etti:

"Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen 5 Haziran Çevre Günü, aslında kutlanacak bir gün değil, ülkenin dört bir yanında yaşanan kirlilik ve ekolojik yıkıma karşı verilen mücadelenin yükseltilmesi gereken bir gündür. Ekolojik Yıkımla Mücadele Haftası’nın 31 Mayıs tarihinde başlamasının bizler için iki nedeni var: Bunlardan ilki 31 Mayıs 2011’de Hopa’da HES’ler ve yarattığı ekolojik yıkıma karşı mücadele veren ve bir miting esnasında maruz kaldığı biber gazı sonucu kalp krizi geçirerek yaşamını yitiren ekoloji aktivisti ve emekli öğretmen Metin Lokumcu, ikincisi ise ülkenin en kitlesel hareketlerinden biri olan Gezi Direnişi’nin yıldönümü olmasıdır."

"Biz en büyük ekolojik yıkıma karşı mücadele olan Gezi sürecini ekolojik yıkımla mücadelenin başlangıcı olarak kabul edip 5 Haziran’la birleştirip bu haftayı ekolojik yıkımla mücadele haftası olarak tanımlıyoruz” diyen Karamanlı, "Bu hafta boyunca değişik etkinlikler yapıyoruz. Ülkedeki dünyadaki ekolojik yıkıma karşı mücadeleye dikkat çekmeye çalışıyoruz. İstanbul’da özellikle son 10 yıldır “Mega Projeler” adı altında hayata geçirilen Kuzey Marmara Otoyolu, 3. Havalimanı ve henüz yapımına başlanmayan Kanal İstanbul ve Yenişehir Projesi, İstanbul’un su havzalarını, tarım alanlarını, ormanları ve meraları yapılaşmaya açarak büyük bir ekolojik yıkıma neden olmuştur ve olacaktır” dedi.

"GEZİ’Yİ SAVUNUYORUZ"

Karamanlı, "Geçtiğimiz günlerde hukuka aykırı bir şekilde Gezi Parkı Direnişi sebebi ile mimar, mühendis, şehir plancısı, hukukçu, gazeteci ve yazar arkadaşlarımız tutuklandı. Memleketin her karışını rant uğruna yağmalayanlar; ağaçlarını, ormanlarını, ekosistemini talan edenler; insanca bir yaşam ve dünya için mücadele veren, bu yağma ve talan düzenine dur diyenlere gözdağı vermek amacıyla dostlarımız yargılandı. Bizler başından beri takipçisi olduğumuz bu davanın sadece bir mahkeme kararından ibaret olmadığını biliyoruz. Unutulmamalıdır ki yargılanan dostlarımız Gezi’de yalnız değillerdi. Bu hukuksuz karara rağmen de yine yalnız değiller. Hepimiz oradaydık! Geziyi savunuyoruz! Yapılan ve yapılması planlanan mega projeler, plansız kentleşmeden kaynaklı nüfus artışı, hatalı su ve altyapı politikaları nedeniyle, müsilaj, su kıtlığı, hava kirliliği gibi ekolojik yıkımlarla karşı karşıya kalmaktayız” dedi.

Basın açıklamasının ardından sanatçılar Erdal Bayrakoğlu, Baba Zula ve Yeni Türkü sahne aldı. Etkinlikte katılımcılar coşkulu şarkılarla halay çekerek, horon teperek ekolojik yıkıma karşı birlikte mücadele edeceklerini vurguladı. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Erkan Baş’tan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yanıt: Halk iradesinin yarattığı korkuyla hesaplaşmaya çalışıyor

SONRAKİ HABER

Sincan OSB işçileri: Aç kalmayacak kadar alışveriş yapıyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa