01 Nisan 2022 08:45

Cemal Kaşıkçı davası, katiline gönderiliyor

Siyasi iktidarlar için barış, adalet, hukuk gibi kavramların hasımları köşeye sıkıştırmanın, siyasi hedeflere ulaşmanın bir aracından ibaret olduğuna Cemal Kaşıkçı davası ile bir kez daha tanık olduk.

Fotoğraf: Umar Farooq/AA

Paylaş

Av. Tugay BEK

Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesine ilişkin davanın İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dünkü duruşmasında, Cumhuriyet Savcısı dava dosyasının Suudi Arabistan makamlarına devrini talep etti. Mahkeme, iddia makamının talebi hakkında Adalet Bakanlığından görüş sordu. Tayyip Erdoğan’ın bizzat müdahil olduğu, bölgesel ve uluslararası siyasi dengeleri ilgilendiren böylesine önemli bir davada, bir duruşma savcısının, kendi başına böyle bir adım atmış olabileceğine, Türkiye’yi ve yargının geldiği noktayı bilen hiç kimse ihtimal vermeyecektir. Adalet Bakanlığının mahkemeye bildireceği görüşün de bizzat Tayyip Erdoğan’a ait olacağı ise tüm dünyanın malumudur.

WASHINGTON POST’TA YAZDIKLARIN, GÜN GELİR SANA SORULUR!

5 Kasım 2021 tarihinde Washington Post’ta Tayyip Erdoğan imzasıyla bir makale yayımlanmıştı. Kaşıkçı cinayeti davasındaki bu ‘sürpriz’ gelişmeyi ele alırken Tayyip Erdoğan’ın bu makalede ifade ettiği görüşlerine göz atmakta fayda var.

Erdoğan makalesine “Suudi gazetecinin ölümünün tüm yönleriyle aydınlatılıp aydınlatılmayacağı, çocuklarımızın nasıl bir dünyada yaşayacağını belirleyecektir.” cümlesi ile başlıyor. Kaşıkçı davası dosyası, savcının talebi doğrultusunda Suudi Arabistan’a devredilecek olur ise Erdoğan iktidarı “Çocuklarımıza nasıl bir dünya vaat etmiş olacak?

Erdoğan “Suudi Arabistan’ın İstanbul’daki bir numaralı diplomatının olayın üstünü örtmeye çalışması, çok tehlikeli bir emsal oluşturmuştur. Belki de daha tehlikeli olanı ise katillerin, kendi ülkelerinde hiçbir ceza almadan hayatlarına devam etmeleridir… Suudi Arabistan’da devam eden yargı süreci hakkında soru işaretleri olduğu sır değildir. Sürecin şeffaflıktan uzak şekilde yönetilmesi, duruşmaların kapalı kapılar ardında yapılması ve sanıkların gayri resmî olarak serbest bırakıldığı iddiaları…” diyor. Kaşıkçı cinayetine ilişkin olarak Suudi Arabistan’da gerçek anlamda bir yargı süreci yaşanmadığını beş ay önceki bu makalesinde bizzat ifade eden, Suudi mahkemelerinde katillerin cezasız kalması gibi vahim bir ‘ihtimale’ dikkat çeken Erdoğan, dava dosyasını Suudi Arabistan’a devretmiş olmakla ne amaçlamış ve kime hizmet etmiş olacaktır?

Erdoğan yazının son bölümünde “Türkiye olarak önümüzdeki dönemde de Kaşıkçı cinayetinin aydınlatılması için çabalarımızı sürdürmeye söz veriyoruz.” diyor. Şayet Türkiye’deki yargı süreci bu şekilde son bulursa, taraftarlarının ‘dik dur eğilme’ diye tezahürat yaptığı Erdoğan, ABD gazetesinde tüm Dünya’nın önünde vermiş olduğu bu sözden geri dönmüş olmayacak mıdır?

Erdoğan, makalesini “Böyle bir suçun bir daha dünyanın hiçbir yerinde işlenmemesi, hem Türkiye’nin hem de insanlığın çıkarınadır. Suçluların cezasız kalmaması için mücadele etmek, bunu sağlamanın en kolay yoludur. Bu, Cemal’in ailesine borcumuzdur.” şeklinde bitiriyor.

Peki bu cinayette suçluların cezasız kalmaması Türkiye ve insanlık için bu derece elzemken, dava dosyası neden kapatılmak istenmektedir?

Son olarak, Erdoğan’ın İngilizce yayınladığı makalede söylediği ‘Cemal’in ailesine olan borç’ neyin karşılığında, katillere devredilerek kapatılmak istenmektedir?

GİZEMLİ NİŞANLI SESSİZ

Cemal Kaşıkçı’yı Suudi Konsolosluğu’nun kapısına kadar götüren, duruşmasında gözyaşı döken, Kaşıkçı için yürütülen kampanyada önemli bir rol alan gizemli nişanlı Hatice Cengiz, savcının bu talebi karşısında neden sessiz kalmaktadır? Kaşıkçı’nın nişanlısına, “Ben bu konsolosluktan çıkamaz isem, haber ver” dediği, kendisini ölümden kurtarabileceğini umduğu, AKP eski milletvekili ve Genel Başkan Başdanışmanı Yasin Aktay’ın savcının bu talebine dair yorumu, yaklaşımı nedir?

SİYASİ HESAPLARLA YÜRÜTÜLEN BİR CİNAYET DAVASI BURAYA KADAR!

AKP, ‘Arap Baharı’ sonrası Mısır’da gerçekleşen darbenin arkasında Suudi rejimin olduğunu ileri sürmüştü. Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez emirliklerinin sürgün ettiği ‘Müslüman Kardeşlere’ AKP hamilik yapmış, kendilerini Türkiye’de ağırlamıştı. Libya, Suriye ve Akdeniz’de AKP iktidarı ve Suudi rejimi farklı kamplarda yer almak durumunda kaldı. AKP, karşıtlığın bu ölçüde tırmandığı ‘soğuk savaşın’ ortasında, Cemal Kaşıkçı’yı vahşi bir şekilde öldüren Suudi rejimine ‘suçüstü’ yapıp, köşeye sıkıştırmak istedi. Tayyip Erdoğan, Suudi rejimine yönelik bütün hesaplarını Cemal Kaşıkçı cinayeti üzerinden görmeye çalıştı. Washington Post’a makaleler yazılarak, Suudi rejimin ipinin çekilmesi için, ABD yönetimi baskı altına alınmak istendi. Bu cinayet, Suudi rejimine karşı uluslararası alanda kampanyanın unsuru haline getirildi. 

AKP, ekonomik krize çözüm bulmak, yabancı sermaye açığını gidermek için tüm düğmelere aynı anda basmaya başladı. Bunun bir parçası olarak da Körfez ülkeleri ve Suudi rejimine yönelik politikalarında değişikliğe gitmek durumunda kaldı. 

15 Temmuz’un finansörü ilan edilen, havuz medyasında ‘şerefsiz bunlar’ diye manşet atılan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile yeniden görüşmelere başlanarak yapılan anlaşmalar ile ekonomik ticari işbirliği artırıldı.

15 Temmuz darbesinde 251 kişinin ‘şehit’ edilmesi, 2 bin 734 kişinin yaralanmasından sorumlu olan Birleşik Arap Emirlikleri ile el sıkışabilen AKP’nin, tek bir Arap gazetecinin katilleri ceza bulsun diye, Suudi rejimine sırt çevirmesi, oradan gelecek sermayeyi elinin tersi ile itmesi, beklenemez ve de ‘tutarlı’ olmazdı.

AKP iktidarı, bir dönem Suudi Rejimi ile tutuştuğu bilek güreşinde, Kaşıkçı Cinayeti davasını etkili bir silah olarak kullandı. Kartların yeniden dağıtıldığı ve yeni dengelerin ortaya çıktığı bu günlerde, yasal kılıfı bulunarak dava kapatılmak istiyor. 

Siyasi iktidarlar için, barış, adalet, hukuk ve insan hakları gibi kavramların hasımları köşeye sıkıştırmanın, siyasi hedeflere ulaşmanın bir aracından ibaret olduğuna Cemal Kaşıkçı davası ile bir kez daha tanık olmuş olduk. 

İçerdeki siyasi hesaplaşmanın ve adaletsizliğin kurbanı olarak ‘rehin’ tutulan Av. Selçuk Kozağaçlı’nın kendi savunmasında dediği gibi “Hukuk diye helvadan put yapmışsınız acıkınca yiyorsunuz.”

İnsanlık, bir gün mutlaka, AKP iktidarının da sürdürücüsü olduğu ‘cahiliye’ (barbarlık) dönemini sonlandırıp, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya inşa ederek, alınıp, satılıp, devredilmeyen, siyasi ve ekonomik çıkarlar için kullanılmayan, gerçek ve herkes için adalet özlemine ulaşacaktır. 

ÖNCEKİ HABER

Sri Lanka’da ekonomik kriz protestoları: Ülkede OHAL ilan edildi

SONRAKİ HABER

Kovid-19 nedeniyle yaşamını yitiren sağlık emekçileri anılıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...