Elazığ’da depremzedenin 20 metrekarede yaşam mücadelesi

2020'nin ocak ayında meydana gelen depremin ardından 20 metrekarelik konteynerde yaşayan Canpolat ailesine konuk olduk.

29 Kasım 2021 23:27
Paylaş

Özkan ZÜLFİKAR
Elazığ

Elazığ depremi 2020 yılının ilk ayında, saat 20.55 civarlarında olmuştu. Ürpertici bir gürültü, sonra korkunç bir sarsıntı ve yıkım. 41 canın kaybı, içinden çıkılmaz bir çaresizlik. Ağıtlar, feryatlar, tarifsiz duygular; büyük bir felaket…

Duygularımızın ortak olduğu bu zamanda yaralarımızı sarmakla meşgulken, yaşanılanları da gazetemiz Evrensel’den duyurmaya çalışıyorduk. Şimdilerde ise Elazığ sokaklarında rastlayabileceğimiz hemen her insanın dilinde, ‘Vay be. Depremin üzerinden iki yıl geçti. Ne çabuk geçmiş zaman’ söylemine rastlarsınız. Tabii bir yandan çürük binaların yıkımı halen devam etmekte. Zaman geçip gidiyor işte. Nasıl, ne şekilde, kimle vs. geçtiği ise ancak yaşayanların cevaplayacağı sorular. Şimdi gelin depremden sonra üçüncü kışlarını konteyner kentte geçirecek olan Canpolat ailesinin 20 metrekarelik alanda, zamanlarını nasıl geçirdiklerine şahitlik edelim.

BAŞIMIZI SOKACAK BİR EVİMİZ VAR EN AZINDAN

Kırklar Mahallesi konteyner kentinin kapısından içeri girerken hayalet bir mahalleye girmiş gibi bir görüntüyle karşılaşıyoruz. Derler ya, ‘İn cin top oynuyor’ o cinsten. Birkaç sokak gezdikten sonra kışlık hazırlıklar yapan kadınlara rastlıyoruz. “Buna da şükür. Başımızı sokacak bir evimiz var en azından” diyerek kendilerini anlatmaya çalışan kadınlar; çaresizliği, mutsuzluğu, güvensizliği, geçim derdini ve onulmaz yaralarını adeta o cümleye sığdırıyorlardı. Bu sohbet esnasında komşu konteynerin ikinci katından seslendi bize Çetin Canpolat, “Kulak misafiri oldum size. Misafir etmek isterim kabul ederseniz.” İkinci kat dediysek altlı üstlü iki konteyner. İki de arkada, tam dört konteyner iç içe. Dört aile tek aile gibi yaşıyor aslında.

İŞ BULAMIYORUM, GİDİYORSUN YAŞA TAKILIYORSUN

Çetin Canpolat merdivenlerin en alt basamağına kadar inip karşılıyor bizi kucağındaki kedilerle. Eşi Serpil Canpolat, her ne kadar “Evi toparladın mı? Ev dağınık? Utandıracaksın bizi” dese de Çetin Ağabey, “20 metrekare burası hanım, ev değil” sözleriyle içeri davet ediyor. Ocakta yemek var ama gazı kapatıp karşımıza oturuyor. Depremden sonra evlerinin kullanılamaz hale geldiğini anlatarak, “50 yaşındayım. Depremden önce lokantalarda çalıştım. Mustafa Paşa Mahallesi’nden geldik. Kiracıydık orada. Artık buradayız. Yemeğimiz burada pişiyor, burada yaşıyoruz” diyor.

Depremden sonra travmalarının devam ettiğine dikkat çekiyor Çetin Canpolat, “Eşim ilaç kullanıyor halen. Ben iş bulamıyorum. Gidiyorsun yaşa takılıyorsun.”

KONTEYNERDE YAŞAMAK ZOR

Canpolat, “Biz buraya geldiğimizde 5 bin lira kira yardımı yaptılar. 2 bin 500 lirası kesildi. Yarısını da bize geri verdiler. Sağdan soldan yardımlarla 6 bin TL kadar birikti. O parayla bugüne kadar geldik. Birikimimiz yok, hiçbir şeyimiz yok. Üniversitede okuyan kızım kendini kurtarıyor. 650 TL burs alıyor. 300 liraya kaldığı yurda gidiyor. Gerisiyle de geçiniyor. Baktığınızda ne görüyorsanız anladığınız gibi yaşıyoruz. Konteynerde yaşamak çok zor. Maddi manevi zor. Duvarlar incecik. Televizyon izleyince bütün sesler birbirine karışıyor komşularla. Yan komşum ne yapıyorsa biliyorum. Biz şu an ne konuşuyorsak onlar duyuyorlar. Yazın sıcaktan kavruluyoruz” diyerek içinde bulunduğu koşulları anlatmaya devam ediyor.

KİMSE GELMİYOR, UNUTULMUŞUZ

“Biz sıkıntıyı her zaman yaşamış bir milletiz. Sıkıntı atlatılır ama dışarıdaki imkanlardan birazcık faydalanabilsek en azından. Üç dört aydır artık yetkili kimse de gelmiyor. Unutulmuşuz. Milletvekiline derdimi anlatmak istedim, o kendi derdini anlatıp susturdu beni. İçim daralıyor nefes alamıyorum. Belli etmemeye çalışıyorum. Çocuklarım, eşim var. Başarılı bir baba iken başarısız olduğumu düşünüyorum artık. İçim çok dertli, anlatmak istediklerimin yüzde birini ancak anlatabildim. Bizim yaşadığımız bütün sıkıntıları duymayan yok artık. Valiliği de Belediye Başkanlığı da biliyor. Bana yardımcı olun yani. Çok ciddi manada ben depremzedeyim. Param yok, işim yok, ailem var, kedilerim var. Ben şu arka sokakta akşamdan kalan ekmeği alıyorum bir liraya. Her tarafta kiralık daire var. Yok değil ama en düşük kira 900 lira. Nasıl ödeyeyim?” diye soruyor.

BİZ NE OLACAĞIZ?

Derdine bir çare bulunmasını isteyen Canpolat, “Konteynerlerde yaşıyoruz. Tamam. Başımıza felaket geldi kabul ediyoruz. Pandemi, deprem neyse. Ama çok büyük bir problemimiz var. Biz ne olacağız? Kimsenin umurunda değiliz. Ortada bilgi yok. Elli yerden sormaya çalışıyoruz, sağlıklı, mantıklı doğru ya da yanlış bir cevaba ulaşamıyoruz. Bizim derdimiz şu: Net bir bilgi. Yani bize çıkın buradan desinler çıkalım. Denilsin ki bir yıl daha idare edin. Size de ev satacağız desinler. Bir şey bilelim. Şu anda biz evsiziz.”

‘BARİ KEDİLERİMİZ İÇİN MAMA YARDIMI YAPSINLAR’

Anne Serpil Canpolat 43 yaşında olduğunu belirterek giriyor söze ve ekliyor, “21 yıllık evliyim. 21 senedir kirada oturuyorum. Biz de depremzedeyiz ve ev sahibi olmak istiyoruz. Kızım bu küçük ortamda üniversiteyi kazandı. İki senedir burada oturuyoruz. Mecburiyetten geldik. Depremden sonra hem kira fiyatları yükseldi hem de kiralık ev bulamadık. Evet, küçük ama başımızı sokacak bir ev yine de. İki çocuğum ve kedilerimle yaşıyorum, dar geliyor doğal olarak. Kendimiz gibi kedilerimizi de kıt kanaat geçindiriyoruz” diyor. 

Canpolat, “Sizi bulmuşken kedilerim için bir talepte bulunmak istiyorum. Kapı önünde baktığımız kediler için kedi evi lazım. Mama fiyatları almış başını gitmiş. Ev ihtiyacımızı karşılamıyorlar ama bari mama yardımı yapsınlar. Bir torba mama 500 TL. Gerçekten çok zorlanıyoruz” diye belirtip yardım taleplerinde bulunuyor.

BURADA YAŞAMAYAN BİLMEZ

20 metrekare bir ortamda öğrenci olmayı da Merve Canpolat’tan dinleyelim. “Evde daha fazla yer açabilmek için balkon denilen şu minnacık yere fazla eşyaları koyduk. Girişteki yer oturma odası, mutfak ve anne babamın yattığı yer. Benim odamda bir yatak var ve kedilerimle bu yatakta uyuyoruz. Buzdolabı sığmadığı için benim odama koyduk. Evet, bir ev burası. Buna da şükür diyoruz. Ama yetmiyor. Kendi evimize çıkmak istiyorum.  9. sınıfa geçtim ama üniversiteye hazırlanıyorum yavaş yavaş. Dil okuyup İngilizce öğretmeni olmak istiyorum. Burası yeterli değil çalışmak için. Oturma odasında televizyon izlenince gürültüden ders çalışamıyorum. Burada yaşamayan bilemez” diyor.

20 metrekare bir evde yaşayan bir aileyle görüşmüş olsak da Elazığ’da üç adet konteyner kentin olduğunu da ekleyelim. Çoğu ailenin kiracı olduğu bu konteyner kentlerde şu düşünce hakim; “İnşallah buradan çıkartılmayız.”

Canpolat ailesinin sıcak ve samimi ortamlarında zamanın nasıl geçtiğini anlamadan kalkıyoruz. Balkondan el sallarlarken bir kez daha görüşmek üzere sözleşerek ayrılıyoruz.

Reklam
ÖNCEKİ HABER

Getir ve Yemeksepeti lodos nedeniyle motosikletli teslimat hizmetlerini durdurdu

SONRAKİ HABER

Kartal'da sahil yolu sular altında kaldı, yol trafiğe kapandı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...