10 Nisan 2020 23:03

Azrail’le aşık atmak

"Korkuyorum. Hasta olmaktan ya da ölmekten değil korkum, eve virüs getirmek­ten. Sevdiklerimin karnını doyurayım derken onların hastalanmasına, ölmesine sebep ol­maktan korkuyorum."

Azrail’le aşık atmak

Fotoğraf: Cihan Aksu

Gaziantep’ten bir tekstil işçisi

Çocukken bir gün televiz­yonda sirk gösterilerini izliyorduk. Sirkteki gösteri­cilerin çok tehlikeli hareketleri korkusuzca yapmalarını ağzımız açık izlerken annemin dedesi göstericilerin cesaretini tarif etmek için ‘Adamlar res­men Azrail’le aşık atıyorlar’ demişti. O günden sonra hep merak etmişimdir Azrail’le aşık atmak nasıl bir şey diye.

Şimdi Gaziantep’te Başpınar OSB de bir sentetik çuval fabrikasında çalışıyorum. Ma­lum koronavirüs salgını gittikçe yayılıyor. Cumhurbaşkanı’ndan Sağlık Bakanı'na, ga­zetecisinden bilim insanlarına kadar televiz­yona çıkan herkes sosyal izolasyonun ne ka­dar önemli olduğunu anlatmakla bitiremi­yorlar. ‘Evde kal Türkiye’ diye kampanyalar yapıyorlar. Hayat eve sığar diyorlar. Peki biz işçiler ne yapıyoruz. Tabii ki son sürat çalış­maya devam. Bile bile tehlikeye atılmaktan zevk aldığımız için değil elbette, mecbur ol­duğumuz için. Çünkü çalışmak, eve ekmek götürmek zorundayız. Çalışırken kazandıkla­rımızla ay sonunu zor getirdiğimiz için bir ay çalışmasak evde kazan kaynamaz, kira ve faturalar ödenemez. Çünkü patronlar için kesenin ağzını açan ülkeyi yönetenler sıra biz işçilere gelince kıllarını bile kıpırdatmıyor­lar. Cumhurbaşkanı önceliğin üretim ve ihra­cat olduğunu söylüyor. En temel insan hak­kı olan yaşama hakkımızı bile tehlikeye atarak işçilere ne kadar değer verdiğini gösteriyor. Her ay maaşlarımızdan kesilerek işsizlik fonunda biri­ken paraları her fırsatta patronlara peşkeş çekmekten geri durmazken, hayatı­mızın söz konusu olduğu koşullarda bile bi­zim paramızı bir seferliğine de bizim için kul­lanmayı aklının ucundan bile geçirmiyor.

Salgına karşı alınan tedbirlerse her ko­nuda olduğu gibi görüntüyü kurtarmaya ça­lışmanın ötesine geçmiyor. Gaziantep Bele­diye Başkanı basına açıklama yapıyor. ‘Baş­pınar’ın girişinde servis araçlarında denetle­me yapıyoruz, ateş ölçümü ve dezenfekte iş­lemi yapılıyor ve maske dağıtıyoruz’ diye. Ben her gün gidip geliyorum Başpınar’a bu güne kadar sadece bir defa ateş ölçümü yapıldı. Dezenfekte ve maske dağıtımına dair bir şey görmedim. İşyerinde de durum aynı. Servis­lerde insan sayısını yarıya indirdiler ama fab­rikaya gelen vardiyanın indiği servislere de­zenfekte edilmeden 20 dakika sonra eve gi­den vardiya biniyor. Aynı koltuklara oturup, aynı havayı soluyup, aynı yerlere dokunuyo­ruz. Soyunma odamız bir metre genişliğinde, 8 metre uzunluğunda ‘U’ şeklinde bir koridar­dan ibaret. Toplam 8 metrekare alanda 10 dakika içinde yaklaşık 80 kişi giyinmek zo­rundayız. Yemekhanede seyrek oturuyoruz ama sigara içme alanında dip dibeyiz. Bir gün önce birer tane maske dağıttılar. Uzmanlar bir maskenin ömrünün en fazla 2 saat oldu­ğunu söylerken maskeyi dağıtan amir ‘ bu maskeler yıkanabilir özelliktedir. 3-4 günde bir yıkayarak sürekli kullanabilirsiniz dedi.

Evet mecburen çalışmaya devam ediyo­rum ve devlet ya da patron ücretli izin açık­laması yapmadığı sürece de devam edece­ğim. Çünkü eşimin ve çocuğumun karnını doyurmak, en azından zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak zorundayım. Ama aynı zamanda da çok korkuyorum. Hasta olmaktan ya da ölmekten değil korkum, eve virüs getirmek­ten. Sevdiklerimin karnını doyurayım derken onların hastalanmasına, ölmesine sebep ol­maktan korkuyorum. Korka korka işe gitme­ye devam ediyorum. Çocukken dedemin de­diği o laf geliyor aklıma. Sanırım bu aralar ben de Azrail’le aşık atıyorum. Evet korkuyo­rum ama aynı zamanda bekliyorum. Neyi mi bekliyorum? Kibar Feyzo filminde ağa onları falakaya yatırdığında Feyzo’nun anası ‘Vur ulan vur. O sopa bir gün bizim elimize geçer­se ben bilirim yapacağımı’ diyordu. İşte o gü­nü, sopanın işçilerin eline geçeceği günleri bekliyorum.

Evrensel'i Takip Et