Azrail’le aşık atmak
"Korkuyorum. Hasta olmaktan ya da ölmekten değil korkum, eve virüs getirmekten. Sevdiklerimin karnını doyurayım derken onların hastalanmasına, ölmesine sebep olmaktan korkuyorum."

Fotoğraf: Cihan Aksu
İLGİLİ HABERLER

Ücretlerini talep eden Kuzey Marmara Otoyolu işçileri darbedildi

"Sağlığımızı patronların insafına bırakmamak için birlik olmaktan başka çaremiz yok"
Gaziantep’ten bir tekstil işçisi
Çocukken bir gün televizyonda sirk gösterilerini izliyorduk. Sirkteki göstericilerin çok tehlikeli hareketleri korkusuzca yapmalarını ağzımız açık izlerken annemin dedesi göstericilerin cesaretini tarif etmek için ‘Adamlar resmen Azrail’le aşık atıyorlar’ demişti. O günden sonra hep merak etmişimdir Azrail’le aşık atmak nasıl bir şey diye.
Şimdi Gaziantep’te Başpınar OSB de bir sentetik çuval fabrikasında çalışıyorum. Malum koronavirüs salgını gittikçe yayılıyor. Cumhurbaşkanı’ndan Sağlık Bakanı'na, gazetecisinden bilim insanlarına kadar televizyona çıkan herkes sosyal izolasyonun ne kadar önemli olduğunu anlatmakla bitiremiyorlar. ‘Evde kal Türkiye’ diye kampanyalar yapıyorlar. Hayat eve sığar diyorlar. Peki biz işçiler ne yapıyoruz. Tabii ki son sürat çalışmaya devam. Bile bile tehlikeye atılmaktan zevk aldığımız için değil elbette, mecbur olduğumuz için. Çünkü çalışmak, eve ekmek götürmek zorundayız. Çalışırken kazandıklarımızla ay sonunu zor getirdiğimiz için bir ay çalışmasak evde kazan kaynamaz, kira ve faturalar ödenemez. Çünkü patronlar için kesenin ağzını açan ülkeyi yönetenler sıra biz işçilere gelince kıllarını bile kıpırdatmıyorlar. Cumhurbaşkanı önceliğin üretim ve ihracat olduğunu söylüyor. En temel insan hakkı olan yaşama hakkımızı bile tehlikeye atarak işçilere ne kadar değer verdiğini gösteriyor. Her ay maaşlarımızdan kesilerek işsizlik fonunda biriken paraları her fırsatta patronlara peşkeş çekmekten geri durmazken, hayatımızın söz konusu olduğu koşullarda bile bizim paramızı bir seferliğine de bizim için kullanmayı aklının ucundan bile geçirmiyor.
Salgına karşı alınan tedbirlerse her konuda olduğu gibi görüntüyü kurtarmaya çalışmanın ötesine geçmiyor. Gaziantep Belediye Başkanı basına açıklama yapıyor. ‘Başpınar’ın girişinde servis araçlarında denetleme yapıyoruz, ateş ölçümü ve dezenfekte işlemi yapılıyor ve maske dağıtıyoruz’ diye. Ben her gün gidip geliyorum Başpınar’a bu güne kadar sadece bir defa ateş ölçümü yapıldı. Dezenfekte ve maske dağıtımına dair bir şey görmedim. İşyerinde de durum aynı. Servislerde insan sayısını yarıya indirdiler ama fabrikaya gelen vardiyanın indiği servislere dezenfekte edilmeden 20 dakika sonra eve giden vardiya biniyor. Aynı koltuklara oturup, aynı havayı soluyup, aynı yerlere dokunuyoruz. Soyunma odamız bir metre genişliğinde, 8 metre uzunluğunda ‘U’ şeklinde bir koridardan ibaret. Toplam 8 metrekare alanda 10 dakika içinde yaklaşık 80 kişi giyinmek zorundayız. Yemekhanede seyrek oturuyoruz ama sigara içme alanında dip dibeyiz. Bir gün önce birer tane maske dağıttılar. Uzmanlar bir maskenin ömrünün en fazla 2 saat olduğunu söylerken maskeyi dağıtan amir ‘ bu maskeler yıkanabilir özelliktedir. 3-4 günde bir yıkayarak sürekli kullanabilirsiniz dedi.
Evet mecburen çalışmaya devam ediyorum ve devlet ya da patron ücretli izin açıklaması yapmadığı sürece de devam edeceğim. Çünkü eşimin ve çocuğumun karnını doyurmak, en azından zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak zorundayım. Ama aynı zamanda da çok korkuyorum. Hasta olmaktan ya da ölmekten değil korkum, eve virüs getirmekten. Sevdiklerimin karnını doyurayım derken onların hastalanmasına, ölmesine sebep olmaktan korkuyorum. Korka korka işe gitmeye devam ediyorum. Çocukken dedemin dediği o laf geliyor aklıma. Sanırım bu aralar ben de Azrail’le aşık atıyorum. Evet korkuyorum ama aynı zamanda bekliyorum. Neyi mi bekliyorum? Kibar Feyzo filminde ağa onları falakaya yatırdığında Feyzo’nun anası ‘Vur ulan vur. O sopa bir gün bizim elimize geçerse ben bilirim yapacağımı’ diyordu. İşte o günü, sopanın işçilerin eline geçeceği günleri bekliyorum.

Evrensel'i Takip Et