25 Mart 2020 23:27

Koronavirüs günlerinde kültür sanat manzaraları: Kitap basmamız mümkün görünmüyor

Kültür sanat alanında koronavirüs salgınından en fazla etkilenen sektörlerden olan yayıncılar ve özel tiyatro sahipleri son dönemde yaşananları ve taleplerini Evrensel'e anlattı.

Fotoğraf. Pixabay

Paylaş

İsmail AFACAN
İstanbul 

Koronavirüs salgınının en fazla etkilediği sektörlerden biri de yayıncılık... Doların yükselmesiyle birlikte yaşanan kağıt krizini atlatamayan yayıncılık sektörü salgın nedeniyle son günlerde kitap basamaz hale geldi... Matbaaların, dağıtımcıların ve kitapçıların geçici süreyle kapatılması sektörü neredeyse durdurma noktasına getirdi. İnternet üzerinden satışlar ise kanayan yaraya çare olacak gibi gözükmüyor. 

Yaşananların ardından TürkiyeYayıncılar Birliği, Türkiye Basım Yayın Meslek Birliği, Yayımcı Meslek Birlikleri Federasyonu, Yayıncılar Telif Hakları ve Lisanslama Meslek Birliği, Ders ve Kültür Kitapları Yayıncıları Telif Hakları ve Lisanslama Birliği, Eğitim Yayıncıları Meslek Birliği, Basın Yayın Birliği yayıncılık sektörünün ortaklaştırılmış taleplerini Cumhurbaşkanlığına sundu. Yayıncılar, desteklenecek sektörlerin içine yayıncılık ile yayın-dağıtım sektörünün eklenmesini, vergi ve SSK prim ödemelerinin 6’şar ay ertelenmesini, alınan tedbirlerin mart ayından itibaren geçerli olmasını, kısa çalışma ödeneğinin yayıncılık sektörü için aktif hale getirilmesini, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nün kitap satın alma bütçesinin en az beş katına çıkarılmasını, kitapların bir an önce alınmasını ve ödemenin nisan ayı içinde yapılmasını talep etti.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak önceki gün sosyal medyadan yaptığı açıklamada desteklenecek sektörlerin içinde yayıncılığında olduğunu duyurdu. Yayıncılık sektöründe yaşanan son gelişmeleri Yayıncılar Kooperatifi Başkanı İlbay Kahraman ve Kor Kitap Genel Yayın Yönetmeni Onur Öztürk’le konuştuk. 

"YAYINCILIK BİR ÇIKMAZIN İÇİNE SÜRÜKLENEBİLİR"

Yayıncılar Kooperatfi Başkanı İlbay Kahraman: Bildiğiniz gibi koronavirüs salgını bütün dünyayı olduğu gibi ülkemizi de etkisi altına aldı. Başlangıçta bize birşey olmaz mantığıyla önemsemesek bile son gelişmelerle hepimizde bir panik havası var. Kişileri etkilediği gibi sektörleri ve çalışanları da etkilemeye başladı.

Yayıncılık ülkemizde krizlerden en erken etkilenen sektörlerden biridir. Kitap ve okuma alışkanlığı genel olarak elzem ihtiyaçlardan biri diye düşünülmez. Bu yüzden vazgeçilecek olanların başında kitap gelir. Durum böyle iken virüs nedeniyle alınması gereken önlemler gündeme gelince önce toplu taşıma araçlarını kullanan çalışanların paniği yayınevlerine yansıdı ve çalışma düzeni bozuldu. Aynı durum matbaa, kağıt, dağıtım, kitapçı ve kargo şirketleri gibi yayıncıların paydaşı kurumlar için de sözkonusu. Ulusal ve uluslararası tüm fuarlar, okumayı özendirecek kampanyalar iptal edildi. Ciro kayıplarımız yüzde 80 seviyelerine ulaştı. Kiramızı, çalışanlarımızın maaşlarını, vergilerimizi ve SGK ödeneklerimizi ödeyemez hale geldik. Bu panik havası bir süre sonra bizi kitap üretemez hale getirdi. Hoş üretsek bile satamayacak, satamayınca harcamalarımızı karşılayamayacak duruma geldik. Bu durum ne kadar sürer bilinmez ama uzun sürerse, zaten ayakta kalmakta zorlanan yayıncılık bir çıkmazın içine sürüklenir diye düşünüyorum. Bütün bu zor koşullara karşın yayıncıların çoğu ‘evden çalışma’ seçeneği ile faaliyetlerine evden devam ediyor.

Meslek kuruluşlarımız ortak bir deklerasyon yayınlayarak bu duruma müdahale etmeye çalıştı ve hükümete bazı talepler iletti. Bu talepler arasında desteklenecek sektörler arsına yayıncıların da eklenmesi ve vergi, SGK prim ödemelerinin 6’şar ay ertelenmesi de vardı. Bu taleplerin iletilmesinden sonra hükümetin yayıncıları desteklenecek sektörler arasına alması sevindiricidir. 

Meslek birliklerinin önerilerini desteklemekle birlikte yeterli bulmuyoruz. Bu konuda iktidarın yanı sıra muhalefet partilerine de düşen görevler vardır. İnsanları evlerine hapsederken belediyelerin ‘Herkese bir kitap, her eve birçok kitap’ gibi kampanyalar düzenleyerek insanların evlerinde kalması teşvik edilebilir.

"SEKTÖR DURMA NOKTASINA GELDİ"

Kor Kitap Genel Yayın Yönetmeni Onur Öztürk: Yayıncılar olarak bildiğimiz en net şeylerden birisi de şu ki sebebi ne olursa olsun herhangi bir ekonomik daralmada ve insanların alım güçlerinin düştüğü koşullarda bundan en hızlı etkilenen alanların başında kültür dünyası ve onun parçası olan yayıncılık geliyor; ilk vakanın görüldüğü 11 Mart'tan itibaren çok kısa sürede kitap basımı, dağıtımı ve satışları bakımından sektör durma noktasına geldi.

Biz de yayınevi olarak 13 Mart'tan itibaren uzaktan çalışma sistemine geçtik. Çalışmalarımızı sürdürsek de bizim de elimizde olmayan dağıtım şirketinin ve kâğıt tedarikçisinin ara vermesi gibi nedenlerle bu süreçte süreli yayınlar haricinde basım yapmamız mümkün görünmüyor. Elbette her koşulda fiziksel olarak işe gitmek zorunda kalan milyonlarca emekçiyi düşündüğümüzde daha şanslı olduğumuzu söyleyebiliriz. Fakat nasıl çalışıyor olursa olsun çalışmak zorunda olan emekçileri gözeten önlemlerin şimdiye kadar alınmaması hepimizi çok daha zorlu süreçlerin beklediğinin de habercisi.

Her ne kadar insanların ağırlıklı olarak evlerinde olmaya çalıştıkları bir dönemde okuma oranlarının artacağını varsaysak ve online siparişler konusunda bir artış gözlemlense de toplamdaki dramatik düşüşün önüne geçecek bir durum değil. Bundan daha da önemlisi satış sitelerinin depolarında bu gönderileri hazırlayan insanların, dağıtımını yapan kargo çalışanlarının ve onların bu paketleri ulaştırdıkları okurların sağlıklarını düşünmek zorundayız. Yayıncının zararına gibi görünse de satış ve dağıtım kesinlikle durdurulmalı. Elbette bu önlem tüm sektörler için yapılırsa bir anlamı olur. Buradaki maddi tahribatı giderecek olan bu süreçte yapılacak satışlardan öte devletin bir bütün olarak sektöre gerçekçi şekilde destek olması. Yayıncıların yapması gereken de daha etkili kitap satış kampanyaları ve indirimler değil, kendi çalışanlarının da lehine olacak bir şekilde birlik olup taleplerinin gerçeklemesini sağlamak ve bu süreçten sağlıklı bir şekilde çıkmaya çalışmak olmalı. Bu kapsamda yayıncı meslek birlikleri ortak bir talepler listesiyle birlikte ilgili makamlara başvurular gerçekleştirdi. Umarız bir miktar da olsa yayıncıları ve çalışanları rahatlatacak kararlar aldırılabilir. Elbette tüm taleplerimizin muhatabı ve yaşanan zorlukları gidermesi gereken merci devlet ve kurumları.

Sağlıklı günlerde yeniden okuyucularımızla buluşacağımız günlere hazırlanmaya ve şimdilik fiziksel olarak olmasa da üretmeye devam edeceğiz.

TİYATROLAR SEZONU KAPATTI, BAKANLIK DESTEĞİ İSE BELİRSİZ   

Kültür sanat alanında koronavirüsten en çok etkilenlerden biri de özel tiyatrolar... Salgın nedeniyle tiyatrolar sezonu kapattı. Ekonomik olarak zor koşullarda faaliyetlerini yürüten tiyatrolar şuan gelecek sezonun planlamasını yapamaz durumda...  

Geçtiğimiz hafta Turizm ve Kültür Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, özel tiyatroların destekleneceğini duyurmuştu. Özel tiyatroların salgın günlerinde yaşadığı sorunları, taleplerini ve bu süreci nasıl aşmayı planladıklarını Tiyatrokare’den Nedim Saban ve Cihangir Atölye Sahnesi’nden Muhammed Uzuner’le konuştuk. 

Uzuner “Özel tiyatrolara bir destek paketi oluşturacağını ifade eden bakanlık bu desteğin nasıl bir destek olacağı konusunda ayrıntılı bilgi vermektense ‘bir veri tabanı’ oluşturmak için tüm özel tiyatrolardan bilgi istedi.” derken; Saban ise “Herkesi kapsayacak, sadece biz yapımcıları değil, birlikte çalıştığımız tasarımcı, oyuncu, teknisyen, yöneticileri de kollayabilecek ve en önemlisi bütün Türkiye tiyatrosunu kapsayabilecek bir karar çıkar umarım.” ifaderini kullandı.

"BAKANLIK NASIL BİR DESTEKTE BULUNACAK AÇIKCASI BİLMİYORUM"

Oyuncu ve Yönetmen Muhammet Uzuner (Cihangir Atölye Sahnesi): Tüm dünyayı ve hayatı etkilediği gibi bizi de derinden etkiledi elbette bu salgın. Hem tiyatro faaliyetimiz hem de oyunculuk eğitimimiz bıçakla kesilir gibi kesildi. Sağlık konusundan başka bir de bu yönden travma yaşadık ve yaşıyoruz aslında. 

Özel tiyatroların ana gelir kaynağı olan bilet geliri de böylece kesilmiş oldu ve ne kadar süreceği belli olmayan sıkıntılı bir sürece girdik. Bu süreci sağlıklı atlatmak için toplumun her kesimi açısından devletin anlamlı müdahalelerini herkes gibi biz de beklemeye başladık. Sonuçta devlet dediğimiz aygıt toplumun kendisine hizmet etmesi için kurduğu bir tüzel kişilik; topluma yabancılaşmış bir varlık değil. Bu nedenle vergi veriyoruz. Vergiler böyle günler için de bir sigorta aslında. Böyle olması gerekir.

Gelirimizin tamamen kesilmesinden dolayı ne yaparız nasıl idare ederiz derken Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan bir açıklama geldi. Bu açıklama da yanlış takip etmediysem Tiyatro Kooperatifi oluşumunun girişimiyle oldu. Özel tiyatrolara bir destek paketi oluşturacağını ifade eden bakanlık bu desteğin nasıl bir destek olacağı konusunda ayrıntılı bilgi vermektense ‘bir veri tabanı’ oluşturmak için tüm özel tiyatrolardan bilgi istedi. Aslında bir yönüyle bu salgın durumu nedeniyle devlet ilk kez bu kadar yakından ilgilenmiş oluyor özel tiyatrolarla, burası da ayrı bir konu. Şimdiye kadar kamunun elinde böyle bir envanterin bulunmuyor olması Türkiye’de iktidarların bağımsız sanatla ilişkisini/ilgisini açığa çıkarıyor zaten.

Bakanlık ne yapacak, nasıl bir destekte bulunacak açıkcası bilmiyorum. Net bir açıklama yok. Ama şunu biliyoruz ki bu günler geçecek ve normal sağlıklı günlere geri döneceğiz. Benim umudum ve talebim uzun yıllardır talep edilen bir çok konuda bu vesileyle olumlu ve kalıcı yararlar sağlanması. En azından belli ölçekteki tiyatrolar için vergi muafiyeti getirilebilir. Bilet gelirinden kesilen vergi çok yüksek çünkü. Bakanlığın özel tiyatrolara her yıl yaptığı destek miktarı artırılabilir ve daha verimli dağıtılması sağlanabilir. Sadece para meselesi de değil; sanatın her alanında teşvik edici hamlelerde bulunulması. Özellikle amatör tiyatroların desteklenmesi. Amatör ve küçük tiyatrolar o ülkenin en özgür, en bağımsız tiyatro yapılarıdır. Dolayısıyla alışılagelenin dışında, belki anormal, cesaretli üretimleriyle profesyonel tiyatroların zorlayıcısı olarak genel çıtayı üst düzeye çıkarmakta çok önemli işlev görürler. 

Bütün bunlar için elbette bir kültür politikası oluşturulması gerekiyor. Bunu şimdiye kadar hiç bir iktidar yapmadı. Belli bir vizyon çizilerek kitleyle sanatın buluşturulması için çok şey yapılabilir. Öğretimin ana hedef alındığı modelden eğitimin de en az öğretim kadar önemli sayıldığı modeller oluşturulabilir. Bütün bunlar için gereken bütçe her devlette vardır. Önemli olan elinizdeki parayı nasıl kullandığınızdır. 

"YENİ SEZON PLANLAMASI YAPMAK SÖZ KONUSU DEĞİL"

Oyuncu ve Yönetmen Nedim Saban (Tiyatrokare): Söze bir meslektaşımın belirlemesiyle başlamak isterim: Seyircimiz bizden daha zor durumda… Özel tiyatrolar olarak tabi ki çok zor bir süreçten geçiyoruz, ancak seyircimiz için de kaygılıyız. Hem sağlıkları, hem psikolojilerini düşünüyoruz, hem de şahsen Tiyatrokare’yi kurduğum 28 yıldır, uzun yaz tatilleri dışında hiç bu kadar ayrı kalmamıştık. Hiç tanımadığımız ama hep salonda seslerini, kıpır kıpır enerjilerini duymaya alıştığımız kişilere karşı bir özlem oluştu. Dünya Tiyatrolar Gününü çok buruk bir şekilde geçireceğiz. Bu sezon nicelik olarak artan prodüksiyonlar, ortaya cesurca çıkan yeni gruplar derken bir altın çağı bekliyorduk, deprem kayıpları, ardından savaş halleri, göçmen sorunları ve dünyanın tamamen durduğu bir noktaya geldik. Haldun Taner’in söylediği gibi tiyatroya iki kalas, bir heves gözüyle bakabiliriz. Kalas için sekiz aylık bir sezonu düşünerek  borçlanıyorsunuz, heves zaten gitti. Shakespeare’in Macbeth’i ve Kral Lear’i benzer bir pandemik salgında yazmış olması teselli edemiyor bizi. Şu dönem bunca kaygı yaşayarak, yeni sezon planlaması yapmak sözkonusu değil. En uzun vadeli plan geceyarısını sabredip, Sağlık Bakanının sosyal medya hesabını takip ederek, günü en az kayıpla atlatmış olmanın haberini alabilmek. En iyimser durumla, marttan ekime kadar kapalı kalan tiyatroların sezonda perde açmaları çok zor. Öte yandan seyircinin de alım gücü düşecek, mevcut bilet fiyatları zaten emekçiyi, memuru, öğrenci, öğretmeni aşıyor, bu durumda herşey düzelse de bilet parasına bütçe ayıran bir seyirciyi hayal etmek zor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Oyuncular Sendikası ve Tiyatro Kooperatifiyle birlikte çok önemli bir adım attı. Ne yazık ki biz yapımcıların bir örgütü yok, hatta kendimizi meslek kolu olarak kabul ettirmekte zorlanıyoruz. Ancak hem kooperatif, hem bakanlık bu oluşumda olmayan herkesin de düşüncesine başvurdu. Ne gibi kararlar çıkacak bilmiyorum ama herkesi kapsayacak, sadece biz yapımcıları değil, birlikte çalıştığımız tasarımcı, oyuncu, teknisyen, yöneticileri de kollayabilecek ve en önemlisi bütün Türkiye tiyatrosunu kapsayabilecek bir karar çıkar umarım. Şu an tiyatroların veritabanları oluşturulup, olası hasar tespitleri yapıyorlar. Sadece Kültür Bakanlığı’nın desteklediği değil, bu topraklarda perde açan her topluluğun yararlanması gerektiğini söyledik. Aynı girişimi yerel yönetimlerden bekliyoruz. Tabi ki bir bütçe sorunu olacak ama her yerel yönetim kenti ilçesi ya da kentindeki sanat kurumlarının ayakta kalabilmesi için girişimlerde bulunmalı. Bu da en kaba deyişle ve hiç sevmediğim bir jargonla oyun satın alma gibi hap çözümlere bağlı olmamalı. 

Tiyatro hep var oldu, hep var olacak. Önemli olan en kısa sürede toparlanması ve toplum bu travmayı atlatır atlatmaz moral deposu olmaya devam edebilmesi. İlk öncelik salgınla savaş tabi ki ama bu belayı atlattığımız zaman nasıl bir dünya hayal edebileceğimizin de planları yapılmalı. Ben Türkiye Tiyatrosunda bir içe dönüklük, yalnızlaşma, ortak üretimden kaçma refleksi his ediyordum uzun zamandır. Öte yandan kendisini Mecidiyeköy/ Kadıköy hattına sıkıştıran ve her nedense yaygınlaşmaktan korkan, kitleselleşmenin kaliteyi düşüreceği yanılgısına düşen içe kapalı bir mekanizma üretiyorduk. Korona sonrasında kurulacak yeni dünya düzeninde ise asosyallik söylemleri var. Buna kapılmamak lazım. Globalleşmenin direttiği herkesin evinden çalıştığı bir dünya filan olmayacak, tiyatro da yok internet yayını, yok evden ses yayınına filan mahkum olmayacak. Yine kent meydanlarında buluşacağız, yine beraber gülüp, beraber ağlayacağız, bazen bir odada, bazen bir depoda, bazen kocaman bir tiyatro salonunda ortak duygular yaşayacağız. Süreç iyi değerlendirilir, konu sadece tiyatroları parasal olarak birkaç ay ayakta tutmak yerine, çözüm önerileri tiyatro sanatını yaygınlaştırmaya yönelik olursa, bu savaştan en az zararla çıkarız.

ÖNCEKİ HABER

Eğitim Sen İstanbul 7 No'lu Şube: Bakanlıklar günübirlik çözümlerden vazgeçsin

SONRAKİ HABER

Erdoğan video konferansla G20 Liderler Olağanüstü Zirvesi’ne katıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...