Bilgi krizi

Görsel: Pixabay
Kriz genellikle dışsal nedenlerin etkisiyle, beklenmeyen ve kontrol edilmesi zor daha çok kısa süreli olaylardır. Doğal akışta kontrol edilemeyen ve genelden sapan değerlerin ortaya çıkışı kriz olarak ele alınabilir. Ancak doğal olarak süreklilik gösteren ve ara sapmaların kaçınılmaz olduğu doğa olaylarının kriz olarak nitelendirilmesi doğru değildir. Kabul görmüş ve sürekli görülen bu olayları bahane ederek kriz yönetimi uygulanmasıyla önemli sorunların yaşandığını bilmekteyiz. Beklenen yer sarsıntılarını kriz olarak nitelemek doğru değildir. Ancak yer sarsıntısını hesaba katmadan oluşturulan yapılaşma krize açıktır. Sarsıntı sonrası da yıkımın dışında, toplumsal ve ekonomik olayların bir kısmı belirsiz olduğundan ortaya çıkışları kriz olur.
Toplumsal ve ekonomik alanlarda yaşanan krizler ise toplum olmayı başaramamış topluluklarda uzun sürelere yayılarak zamanla kriz olmaktan genelleşmiş hal alır. Belirsizlik olağan hale gelir. Krizin fiziki ve sosyal koşullarını irdelemek için bilimsel bilgiye değinmeliyiz.
Bilimsel bilgi dogmatik bağlanma ile elde edilen kanaatler değildir. Bilimsel bilgi ölçülebilir ve deneyimlenen yöntemlerle elde edilir, gerçeğe dayandırılır.
Bir savın ortaya atılışı “verilerle” ve “kaynaklarla” desteklenmelidir. Ancak bu kaynakların neler olduğu ve verilerin gerçekliği sorgulanmalıdır. Kaldı ki bazı kaynaklardan alınan ve edinilen verileri politik alan oluşturmak için sorgusuzca savunmak hatta karşı bilgileri baskılandırmak doğru değildir. Eleştirisiz bilim savunuculuğu, özellikle konu hakkında yeterli teknik bilgi ve politik yeterliliği olmadan konuyu dogmatik hale getirirse bu, başlı başına bir tehlikedir. Bazı konularda öne sürülen bilimsellikten uzak bazı bilgilerle politikleştirilen sorunlar, aynı zamanda kaynağı sorgulanmadan hızla savrulmaya ve üzerinden çıkarımlar elde edilerek toplumsal yönelimler yaratılmaya çalışılmasına neden olur.
Kapitalizm, öz işleyişi olarak bilgiyi tekelleştirip finansal alana çekme yanında, bilgi yanıltmasını da sağlar. Bunun için bilim otoritesi olarak saygın kuruluşları göstererek toplulukları yanlış yönlendirir. Bunları bilimci otorite olarak öne çıkarıp karşı argümanları baskılama çabalarını sürekli devrede tutmaktadır. İletişimin de görsel ve yazılı her türlü aracısını da propagandif olarak kullanmaktadır.
Bilimci olmak, bilime inanmak, sorgulamayı yok saymak, inanç dogmalarının topluma dayatılması gibi eylemlere eşdeğerdir. Bunun için yapılan her türlü propagandif girişimleri dikkatle izlemeli ve sorgulamalıyız.
Doğaya hâkim olma, ona hükmetmeyle olur. Bunun için bilimsel ve teknik hakimiyet ve aynı zamanda veri organizasyonu (ki bunun bir örneği olarak yapay zekâ, çeşitli işleyişle yer almıştır) ile iktidarlar bunun yönlendirilmesini ön planda tutuyorlar.
Böylelikle “bilimsel” tekelleşme aracılığıyla hâkimiyet güçlendiriliyor. Farklı görüş ve veriler ise çeşitli tartışmalarla baskılandırılıp konu özünden ayrı tartışmalara boğduruluyor. Ayrıca verilere ve yorumlara yapılan itirazlardan ise, insanlar arası iktidar ya da öne geçme sorunu yaratılmaktadır. Tartışmalarla çelişki oluşturulması ayrıca çeşitli ekonomik (fon kullanımı gibi) araçlarla desteklenmektedir.
Doğanın dönüşümü, insanın dönüşümünü kaçınılmaz kılmaktadır. Ancak, önce insanın dönüşümünü zorlamak ve kendi rızasıyla insan doğanın dönüşümüne ortak edilmek istenmektedir. Bunun için çeşitli teknolojileri karşılaştırmaya açarak tarafları kendi arasında tartışmaya sokmaktadır. Böylece dönüşüme karşı direnişi, teknolojiler üzerinden rızaya çevirmek başarısına ulaşılmaktadır. Tıpkı her bir enerji dönüşüm sisteminin, sorunlu olmasına rağmen, birbirine alternatif gösterilmesi gibi.
Bilimsel karakter dayatmalarıyla dogmatik veri kabulü, tartışma ve eleştiriyi hakaret olarak nitelendirip değersizleştirmektedir. Bu yapılırken de slogan tanımlar ve eleştiriler kısa kısa tek tümcelerle vurgulanmaktadır. Bu yöntemle propagandif yayılım kolay olduğundan, önünü almak zorlaşır. Toplumlar da farkına varmadan razı edilince, politik meşruluk oluşur. Karşı görüş sunanlar da “inkârcı” (bilimsel tartışmalarda inkâr söylemi kullanılmaz) ilan edilmekte.
Bu çalışmalar aynı zamanda; hâkim unsurların, iktidarların ve hükümetlerin desteklediği bazı oluşumlarla güç bulmaktadır. Bu oluşumlar, sivil toplum kuruluşları olarak çeşitli ağların örgütlenmesiyle de toplumsal statü üzerine çalışmaktadır. Bu ağlar görünürde farklı görüş sunuyormuş algısıyla birlikte, sisteme çözüm için toplumsal rızayı eylemsel etkinliklerle kolaylaştırmaktadır. Böylece sistem kendi muhalifini ve kendi çatışmacısını da kontrollü olarak beslemektedir.
Böylece gerçek tartışma ve birbirini bilgisel beslemek yerine, kitleler iç çatışmaların aracı olmaktadır. Topluluklar, gerçek sorun yerine iktidar ya da öne çıkma problemi içinde sorunlara boğulmaktadır.
Bir örneği de iklim değişimi meselesidir. Çeşitli verilerle kriz çıkarmak ve “iklim krizi” olarak adlandırılması konusunda yaşanan propagandif tutum giderek yaygınlaştırılmaktadır. Buna karşı farklı argümanlar ve veriler sunanlar ise “iklim inkârcısı” olarak adlandırılmaktadır.
İklimi kapsayan şimdiye kadar gerçekleşmiş-ölçülmüş veriler, bunlara bağlı olarak atmosferik ve bağlantılı -başta biyosfer olmak üzere- tüm yerkürenin fiziksel ve kimyasal olaylarının sonuçları bir bütün olarak doğru değerlendirilmesi ve analizleri geniş kapsamlı ele alınması gerekmektedir. Tek başına atmosferik olayları hiç yaşanmamış gibi gösterip altyapıdaki sorunları görmezden gelmek doğru değildir. Örneğin, su sıkıntısını iklime bağlamak doğru değildir.
Gazetemizde 12 Mart 2024’te yayımlanan yazımda, bazı bölgelerde su kullanımına yönelik kısıtlama ve yasaklamaları örneklerle açıklarken, iklimle ve buna bağlı olarak yağışla ilgili olmadığını kaynaklarıyla belirtmiştim. Daha önceki yazılarımda da özellikle yeni güvenlik anlayışı, krizin iklimi, renkli temiz ürünler gibi başlıklarla, bazı konuların açılmasını sağlamaya çalışmıştım. Madencilik adı altında yok edilen su havzaları, kirletilen su miktarları hakkında da epey bilgi aktarımlarım oldu.
Bugün iklim meselesi atmosferde söz konusu sera gazı üzerinden tartışılırken, yerkürenin diğer katmanlarından bahsedilmez. Suların kirletilmesinden söz edilmezken, su havzalarının fiziksel değişiminin göz ardı edilerek yağış rejiminin kısa dönemli değerlendirmesi ele alınarak ani sapmalar öne çekilmektedir. Su sorunu -buna bağlı olarak da kuraklık- sadece kısa süreli yağış miktarı üzerinden tartıştırarak gerçek sorun göz ardı ettirilmektedir. İklim meselesi tek boyutlu tartıştırılmaya çalışılırken bir kriz iklimi yaratılıyor ve tartışmalar öne çıkarılan konular üzerinden yürütülmeye çalışılıyor. Prof. Dr. Mikdat KADIOĞLU, 22 Nisan 2025 tarihli süper haber sayfasında “Yağmur Bombası Kuraklığa Çare mi, Yanılsama mı?” başlıklı yazısında kuraklığın esas nedenlerinin sadece yağışla ilgili olmadığına değinmiş.
Hâkim unsurlar, kendi girişimlerine karşıt çalışma yapmak için oluşturulan yapılara dışarıdan etki ederler ve kriz işleyişini sürekli gündemde tutarlar. Bunun için propagandif söylemler öne sürerek ve toplumsal kriz yaratarak işleyişlerini sürdürürler. Özünden çıkarılmış konuları topluma bilgi olarak yutturmaya çalışmak, başarıya ulaşma nedenlerinden biridir. . Bu bilgi krizidir
Yazımı tamamlayıp, gazeteye göndereceğim anda sarsıntı oldu. Ve bir süre dışarı çıktım. Başta belirttiğim sarsıntı meselesinin de nasıl krize dönüştüğünü görmüş olduk. Yerkürenin Fay hatlarını ekranlarda tartışmak yerine bilimsel kurullarda bir arada en kötü yaşanacak sonucu kriz unsuru olmadan önermeliyiz.
Evrensel'i Takip Et