28 Şubat 2020 05:56

Fatih’in yiyemedikleri-4: Domates

Şimdi bir soru sormak istiyorum. Domates sebze midir meyve mi? Bu sorunun botanikçiler için yanıtı açık, meyvedir. Ancak domatesi diğer meyvelerden ayıran farkı sebze gibi tüketilmesidir.

Fotoğraf: DHA

Ahmet Uhri
Ahmet Uhri

Son beş köşe yazısını izleyenler konuyu biliyorlar ve bilmeyenlere ya da eskiden TV kanallarında söylendiği gibi televizyonunu yeni açanlara anlatsınlar veya yeni açanlar diğerlerinden öğrensinler ki vakit kaybetmeyerek kaldığımız yerden devam edelim. 1453 yılının 29 Mayıs akşamı sofrada olmayan bir başka ürün ise bugün salataların vazgeçilmezi olan ve o olmasaydı salçasız yemeğin nasıl olacağını bile düşünemeyeceğimiz domatestir. Lycopersicon esculantum adıyla botanik literatürüne gecen domatese Orta Amerika kültürlerinden olan Aztekler’in dilinde yani Nahuatl dilinde tomatto/tomatl denmekteydi. Bitki, yine uzun bir yolculukla eski kıtaya ulaşmış ve başlangıçta çiçeği için dikilip zehirli olduğu düşünülürken, ancak 19. yy’dan sonra sofraların vazgeçilmezi olmuştur. 

Akdeniz dünyasına uyum sağlayan domates ilk olarak İspanya, Fransa ve İtalya’nın; Katalonya, Provence, Liguria, Campania, Piemonte ve Emilia gibi yörelerinde yetiştirilmiş daha sonra bütün Akdeniz’e yayılmıştır. Her ne kadar salatalarda çiğ olarak kullanımı 18.yy’da başlamışsa da asıl yaygınlık kazanması için 1800’lü yılları beklemek gerekmiştir. İspanyolların 1519 yılında Avrupa’ya getirdiği bitki zamanla yukarıda adı geçen bölgelere yayılmış ve 1544 yılında İtalyan botanikçi Petrus Matthiolus bu sarımtırak meyveye yeni bir isim vermeyi akıl etmiştir. Bu isim bugün domates için sadece İtalyanların kullandığı ‘pomo d’oro’ yani altın elmadır. Ayrıca domatesin zehirli olduğu inanışını yayan da aynı botanikçidir. 1553 ve 1554’te Almanya ve Hollanda’ya ulaşan domates, 1557’de Fransa, 1597’de İngiltere’ye ulaşmıştır. İngiltere’ye ulaşması bitkinin tarihini ve talihini değiştirmiştir. 

Burada, 1731 yılında İngiliz Botanikçi Philip Miller onun Latince adını koyarken yenilebilir olduğunu da tescil etmiştir. Zaten Latince adı da yenilebilir olduğunun kanıtıdır. Zira ‘lycopersicum’ esas olarak Yunanca kurt anlamına gelen ‘lukoi’ ve şeftali anlamına gelen ‘persicum/İran-Pers’ (bu persicum kısmı için biraz bekleyeceksiniz, ileride bir gün şeftaliyi yazarsam İran veya Pers etkisini anlatacağım) kısmından oluşurken, ‘esculentum’ ise yenilebilir anlamına gelmekte olup, serbest bir çeviriyle bitkiye ‘yenilebilir kurt şeftalisi’ adı verilmiştir.

Şimdi bir soru sormak istiyorum. Domates sebze midir meyve mi? Bu sorunun botanikçiler için yanıtı acık, meyvedir. Ancak domatesi diğer meyvelerden ayıran farkı sebze gibi tüketilmesidir. Aynı soru biber ve patlıcan için de sorulabilir ve yanıt yine aynıdır. Patlıcan da biber de domates de esas olarak meyvedir. Domatesi’in anavatanı İnka toprakları yani And Dağları olmakla birlikte arkeobotanik, dilbilimsel ve genetik veriler ışığında evcilleştirildiği yerin Aztek toprakları yani Meksika olduğu saptanmıştır. Fransisken rahip Bernardino Sahagun domatesle ilgilenmiş ve 1529 yılında Aztek başkenti Meksiko’ya giden rahibimiz burada Azteklerin domates, taze biber ve dolmalık kabak çekirdekleri ile bir sos hazırladıklarını görmüş ve kitabında bu sostan İspanyolca yine sos anlamına gelen ‘salsa’ adıyla söz ederek ileriki yılların ünlü salsa sosunun ve bu sos gibi karışık kültürel ögeleri birbiriyle kaynaştıran salsa dansının da isim babalığını yapmıştır denilebilir.

Dolayısıyla domatesin Eski Dünya’nın mutfak kültürlerine girişi 18.yy’da başlamış ancak asıl yaygınlık kazanması için 1800’lu yılları beklemek gerekmiştir. Domates sonradan eski kıtaya ulaşmakla birlikte kendi folklorunu yaratan bitkilerden biridir. Zira Afrika yerlilerinden Bambaralar bu bitkiyi çok çekirdekli olması nedeniyle doğurganlık ve bereketlilikle eş tutarken Avrupa’da sıkı bir afrodizyak olduğu inancı yayılmış ve bazı yerlerde bu nedenle ‘poma amoris’ aşk elması olarak da anılırken; ondan ketçap üretmek eski dünya haklarının aklına gelmiş ve nasıl olmuşsa olmuş domates Hollanda Sosyalist Partisi’nin amblemine bile girmiştir. 

Domates’in kendi kültürel dünyasını yaratmış olmasının diğer bir örneği de resim, müzik, edebiyat ve sinema sektörü gibi değişik alanlarda domatese rastlanılıyor oluşudur. Örneğin; kavramsal sanatın ilk örneklerinden sayılan ve 1884 yılında tamamen kırmızı renkli düz bir satıh şeklinde, esas adı Frederic Edvin Church (1826-1900) olmakla birlikte, kutup ışıkları anlamına gelen Aurora Borealis adını kullanan sanatçının yaptığı soyut bir tabloya Alphonse Allais (1854-1905) tarafından ‘Kızıldeniz Kıyısında Domates Toplayan Beyin Kanamalı Kardinaller/Apoplectic Cardinals Harvesting Tomatoes on the Shore of the Red Sea’ adının verilmesi ya da Fannie Flagg’in romanından 1991 yılında sinemaya uyarlanan ve yönetmenliğini Jon Avnet’in yaptığı Kızarmış Yeşil Domatesler/Fried Green Tomatoes adlı film veya Pink Martini’nin 2004 yılı bestesi Hang on Little Tomato adlı şarkısı yeterli kanıtları oluşturuyordur zannımca.

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI