Sizi meydanlarda görelim!
Ülkemiz basınının, cezaevindeki tutukluların açlık grevlerinde kendini yeniden tartıştırır halde olması “Dışarda kuzu kebap içeride açlık grevi” manşeti atılıp, televizyonda ağdalandırılararak anlatılınca şaşırtmıyor belki. Biz dünya kamuoyunda tutuklu gazeteciler ve sansürümüzle ün yaparken, yılların gazetecilerinin yaptığı birçok tartışma programı dahil daha çok; tek perdeden ses veren, ya mevzunun absürt isimlerle sokak kavgası kıvamıyla tartıştırılmasını yahut siyasetçilerin tekli koltuklarda ağır abi tadında ağırlanmasını görür olduk. Siyaset Meydanı’nın nostalji bölümüne konuk olan isimlerden bir tanesi, Mor ve Ötesi müzik grubunun solisti Harun Tekin’di. İlk kez üniversite yıllarında Siyaset Meydanı’na katıldığında Tekin, karşılarında dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel var. Nükleer santralleri Cumhurbaşkanı’na soran Tekin, başka bir arkadaşının “bu kadar bankamatiği açlar kalsın diye mi yapıyorsunuz?” sorusunu da ekleyiveriyor. Ancak biz Harun Tekin’in anlattıklarıyla programın itibarlı günlerini anımsamaya başlıyoruz da panorama ile yayınlanan görüntüler ya şarkılı-türkülü kesitler yahut siyasetçinin tekli koltukta gazetecilerle karşılaşma saadeti yani o hararetli sorular-cevaplar yoklar. Stres yok, zor soru yok, eleştiri yok, karşısında başka bir siyasetçi yok, mizahı yok; “körler sağılar bir birini ağırlar” manzarasından kareler işte. Bir de düşünsenize Başbakan’ın basın toplantılarını; birkaçını tenzih ederek gazetecilerin dizlerinin bağı çözüldüğünden mi bilmem soru soramadığı toplantılar… Gerçi artık işi sağlama aldılar: o tenzih edilecek gazetecileri de tecrit ediverdiler. Programın bir diğer konuğu sosyolog Doğu Ergil. Zaten Ergil moderatörlüğü biraz ele almasa, bir siyasi tartışma programının devirdiği yıllar “ah o eski siyaset meydanları ne güzeldi” romantizminden çıkmayacak.
MEYDAN VAR SİYASETİ YOK
Yani meydan kalmış da siyaseti, tartışması falan yok. Ergil’in hemen diğer konuk komedyen İsmail Baki’ye “yahu bu siyasetçilerin eskiden taklitleri yapılırdı. Mizahla inceden eleştirilirdi. Eğlenerek sorgulatılırdı bazı şeyler. Siz mesela neden siyasi mizah yapmıyorsunuz, siyasetçilerin taklitini yapmıyorsunuz?” sorusu da çok düşünmeye değerdi. Yalnız bu noktada genç komedyen Baki’nin kem kümle tedirgin Başbakan takliti cevabı da sunuverdi. Yine “Siyaset Meydanı”nın amfi gibi salonunda, siyasetçilerle, sanatçılarla; vatandaşı, gençleri buluşturduğu zamanlar…sabahlara kadar…uykulu gözler sıra kendine gelen vatandaşın “artık bizi izleyen kaldı mı bilmem ama” serzenişleri ile soru sorması… Aynı zamanların “Olacak O Kadar”ı vardı mesela ki; memleketteki bütün politik tartışmalar, toplumsal acılar nasıl eğlenceli hicvedilirdi, değmeyin! Şimdi o nerde? En son yeniden döndüğünde savaş tamtamı çalıyor, Kürtlere karşı “Allah Allah” gazı veriyordu. Unutamam mesela “Siyaset Meydanı” 15. yılındayken yapılan programa Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan ve Beyaz konuk olmuştu. Cem Yılmaz diyor ki orada “ya ben kimleri gördüm bu programda perişan oldu”: Makarası bir yana titreyen sorulardan sıkılmadık mı? “Beş siyasetçiyi aynı masa etrafında tartışırken görmeyi özledim” diyordu Harun Tekin. Biz bırakın beşi, iktidar lideriyle ana muhalefet partisi genel başkanını aynı masada tartışırken görmeyeli ne kadar oldu?
BUGÜN FARKLI OLAN NE?
90’lı yılların Türkiyesi daha demokratikti, ifade özgürlüğü vardı, basın üzerinde baskı yoktu denemez elbette. Bugün farklı olan ne? Yine bir televizyon programına götüreyim sizi. Geçenlerde İMC kanalında, Roni Margulies ve Hayko Bağdat’ın programı başladı. İlk konukları Ahmet Hakan oldu. Hakan da tartışma programıyla son yıllarda dikkat çeken isimlerden biri olmuştu. Hükümet cephesinden, programına müdahale olup olmadığı gibi bir soru soruldu: Hiçbir dönem iktidarlar doğrudan bir kanalı ya da programcıyı arayıp şöyle yapma, şunu çıkarma falan demez. Ama gazeteciler zaten siyasi iklimi anlar ve ona göre davranırlar. O iklimki bütün bir ezen ezilen tarihi kadar eski. Ancak, korkunun karşısında bedel ödeyenlerin tarihi de bir o kadar eski. Hacivat’la Karagöz saltanata laf etti diye kelleyi verdiyse bugün hala mizah var. Cesaretle lafını söyleyen gazetecilerin yerini meslektaşımız Ahmet Tulgar’ın bir televizyon programı için dediği gibi; “gazetecilerin muktedir siyasetçilere, bırakın soru sormayı, üzerlerine konuşurken kırılıp dökülmeleri..” almış olsa da halk bunu mu istiyor? Halk “Siyaset Meydanı” gençlere siyasetçilerin karşısında hem de afilisinden soru sordurabildiğinde, vatandaşla aydınları, sanatçıları karşılaştırabildiğinde izlenme rekoru kırıyordu, komedyenler halkın derdine laf ettiğinde, onun hesabını siyasetçilere şakayla karışık sorduğunda seviliyordu. Hacivat’la Karagöz niçin öldürüldüyse bugün hala onun için unutulmaz.
Velhasıl iklimden vazife çıkaranlar değilse de “meydan” açacak televizyonlar da var, tedirgin olmayan gazeteciler de, mizahçılar da elbette. Biz siyasetçileri görelim.
Evrensel'i Takip Et