13 Mayıs 2019 09:31

“Hem emeğimizi sömürüyor hem yemeği de o yiyor”

"İnsanlar ancak bir araya gelip bu sisteme karşı bir mücadele verdiğinde bazı şeyler düzelir. Bütün yetkiyi bizim elimize verdiklerinde düzelir.”

Paylaş

Mustafa Kutluay ORDU

Mersin

Umutsuzluk çemberinin kısmen de olsa aşıldığı seçim sonrası bir dönemdeyiz. Fakat ne yazık ki bu umut parıltısı üniversiteli ve liseli gençliğin gelecek kaygısını ortadan kaldırabilmiş değil henüz. Geleceğin işçilerini/işsizlerini eğiten (sömüren desek daha doğru olur) meslek lisesinden turizm okuyan bir öğrenci arkadaşımızla sohbet ediyoruz.

“ÖĞRENMEDİKLERİMİZDEN SORUMLU TUTULUYORUZ”

Bir meslek lisesi öğrencisi olarak aldığı eğitimin, derslerin geleceğinin olumlu anlamda etkileyip etkilemediğini merak ediyorum. Arkadaşımız öfkeli ve heyecanlı bir ses tonuyla “hayır hiçbir şekilde olumlu etkilediğini düşünmüyorum” netliği ile yanıtlıyor beni. “Meslek lisesine gidiyorsanız bunu önceden düşünmeniz lazım. Evet, eğer okuduğunuz bölümle ilgili bir işte çalışmak istiyorsanız, meslek lisesine gitmek sizin için tabi ki bir avantaj olacaktır. Ancak sonradan fikriniz değişti ise meslek liselerinde kültür dersleri sınava hazırlık konusunda size hiçbir şekilde yardımcı olmuyor. Meslek liselerinin kültür dersleri yeterli değil. ” diyor ve sınavsız geçiş hakkının kaldırılmasının da geleceğe dair meslek liseli öğrencilerin umutlarını körelttiğini belirtiyor. Üniversiteye giriş sınavı için çalışmak gerektiğini ancak kültür dersleri görmedikleri (Matematik, fizik, biyoloji…)  için eğitimini almadıkları konulardan sorumlu tutulduklarından dert yanıyor arkadaşımız.

“LİSEYİ SADECE BİTİRMEK İÇİN OKUYORUZ”

Okuduğu bölümle ilgili bir iş alanında çalışmak isteyenler için mesleki anlamda meslek liselerinin onu geliştirdiğini düşünüyor mu yoksa öğrenciler kendi çabalarıyla mı gelişimini sağlamaya çalışıyor sorusu kafamı kurcalıyor. Bu soru sınavsız geçiş hakkının ellerinden alınmasına sinirlenen arkadaşımızı bir nebze sakinleştiriyor. Kendi okulunda mesleki anlamda okulun onları geliştirebildiğini söylüyor ve bunun sebebini öğrencilerin faydalandığı atölyelerin sayısının yeterliliğine ve öğretmenlerinin birikimli ve ilgili olmasına bağlıyor. Ancak diğer liseler için aynı şeyi söyleyemeyeceğini de ekliyor. Diğer meslek liselerinden arkadaşlarının “kendi çabalarıyla bir yere gelebiliyorum” dediklerinden bahsediyor.

Konu okuduğu alanda teknik bilgiye hakim olma, bu yönde meslek liselilerin gelişiminden açılınca konu ister istemez iş olanakları ve geleceğe dair kaygılarımıza bağlanıyor. “Önceden üniversiteye başlayanlarda gelecek kaygısı olurdu, artık meslek liselerinde okuyanlarda da var.” diyerek geleceğe dair kendi kaygılarını ve düşüncelerini paylaşmaya başlıyor: “Önceden stajımı yapar, güzel yerlere gelirim, kendi adımı duyururum’ diye düşünüyordum ama işin ciddiyetine varınca geleceğe dair endişelerim oluştu. Kültür dersleri görmüyoruz, bunları görmeden üniversiteye geçemiyoruz. Dershaneye gidip ek dersler alman gerekiyor veya son sınıfta açık liseye geçip bir şeyler yapmalısın ama açığa geçince de dertler bitmiyor. Çünkü 1 senede bitireceğin okulu kredin daha az olduğu için 2 senede bitiriyorsun. Ülkemizde işsizlik oranları çok yüksek, üniversiteyi okusan dahi iş sahibi olamama olasılığın fazla. Bu da biz öğrencileri çok fazla düşündürüyor. Liseyi sadece bitirmek için okuyoruz.”

“SİSTEMİN SİLİNİP BAŞTAN YAZILMASI GEREKİYOR”

O sırada kafenin yanından geçen bir başka arkadaşımıza seslenip masamıza davet ediyoruz. Halini sorup, merhabalaştıktan sonra konuştuklarımızı özetliyoruz. Yeni gelen arkadaşımız bir meslek liseli refleksiyle hemen söze dahil oluyor ve şunları ekliyor: “Bence 1. Sınıfa başlayan çocuk da direkt matematik falan değil de kendi yeteneğine göre bir derse girmeli.” Yeni gelen arkadaşımız hemen çözüme yönelik bir şeyler söyleyince biz de başka neler yapılabileceğini soruyoruz. Sonradan gelen arkadaşımız çayını yudumlayıp küçük bir duraksamadan sonra “Diyelim bir çocuk mimarlık yapmak istiyor, mimarlık üzerine eğitim alacak, aşçı olmak istiyor aşçılık üzerine eğitim alacak. Bence her bölümün kendine göre has sınavı olmalı. Her çocuğun da kendi yeteneklerine, ilgi alanlarına göre bir seçme hakkı olmalı.” Diyor.  “Belki de ben şu an müzisyen olabilirdim. Ama küçük yaştan beri saçma sapan dersler koydular önüme, kendimi geç tanıdım. İnsanlar ancak bir araya gelip bu sisteme karşı bir mücadele verdiğinde bazı şeyler düzelir. Bütün yetkiyi bizim elimize verdiklerinde düzelir. Bir sıkıntı var, evet. O da sistem. Bence sistemin silinip baştan yazılması gerekiyor.”  diye ekleyerek nitelikli bir eğitimin tüm yetki bizlerin elinde olduğunda gelebileceğini vurgulamış oluyor.

Yeni gelen arkadaşının konuşmalarını kafa sallayarak onaylayan arkadaşımız ise “Biz sesimizi nasıl duyuracağız? Bak 18 yaşındayız, gelmişiz şuraya üç kişi toplanıp bunları konuşuyoruz, başkaları da konuşuyormuş, neden düzelmiyor o zaman? Ya da biz mi sesimizi duyuramıyoruz? Bir sıkıntı var ortada. Sistem diyor ki ‘emek olmadan yemek de olmaz’ ama bizim emeğimizi sömürüyorlar. Yemeği de kendileri yiyorlar. Bize bir şeyleri öğretmiyorlar sadece kendi gelirlerini ve çıkarlarını düşünüyorlar, eğitim para için eğitim olmuş. Bir nevi kendilerine asker yetiştiriyorlar. Bence burada bizim gençlik olarak bir mücadele yürütmemiz gerekiyor.”  diyerek onları tüm sinirlendiren, geleceğe dair endişelerini büyüten sebeplere karşı ne yapılacağına dair bir rota çiziyor.

ÖNCEKİ HABER

Oluç: "Öcalan avukatlarıyla görüşebilmeli" demek çok mu zor?

SONRAKİ HABER

Öğrencilerin kazanılmış hakkı: ÖTK’ler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...