24 Nisan 2019 14:06

Demir, bu manşetlerle mi soğuyacak?

Evrensel Gazetesi Editörü Çağrı Sarı, iktidarın ve medya organlarının kutuplaştırıcı üslubunu yazdı.

Güneş,Türkiye ve Yenişafak gazetelerinin birinci sayfaları

Paylaş

Çağrı SARI

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ya yumruk atan saldırgan Osman Sarıgün, serbest bırakıldı. Yargının bu kararı, saldırının organize olmadığını iddialarını öne süren iktidarı destekler nitelikte. Ayrıca, iktidar temsilcilerinin üst üste yaptığı açıklamalar ile o dilin taşıyıcısı medyanın, hedef gösteren manşetlerden vazgeçmemesi yeni saldırılara çanak tutar nitelikte.  

En tepedeki ağızlardan yapılan ‘gaz sıkışması’ açıklamalarının da saldırganın sırtını pışpışlar nitelikte olduğu, Sarıgün’ü “kahramanlaştıran” fotoğraflarla sabit. Kendisi şu ara tebrikleri kabul etmekle meşgul olsa gerek. 

Bu sürece nasıl gelindiği ve medyanın buradaki rolü üzerine çok şey söylendi. Ancak saldırganın emniyette verdiği ifade itiraf gibi: “PKK destekçisi olduğuna dair yapılan söylemler beni etkiledi. Ve kalabalıkta Kılıçdaroğlu’nu karşımda görünce sinirlerime hakim olmayarak, sadece bir kez yumruk attım… Kemal Kılıçdaroğlu’na şahsi bir husumetim yoktur. Kalabalık esnasında kendimi kaybettim ve daha öncesinde izlediğim haberler sebebiyle de saldırıda bulundum.”

“İzlediğim haberler nedeniyle saldırıda bulundum” diyor saldırgan. Yeniden yeniden tecrübe etmeye gerek yok. Ne yazık ki envai çeşit provokasyonla örülü kanlı tarihimiz bu memlekette saldırıların, katliamların medya eliyle örüldüğünü bize çok kez gösterdi. 

Hatırlayalım…

Maraş Katliamı, “Aleviler Sünnilere saldıracak, camileri yakacak” bildirilerinin kente yayılması ile başladı. Sivas Katliamı, yerel bir gazetenin attığı “Müslüman mahallesinde salyangoz satıyorlar” manşetiyle başladı. Daha geriye mi gidelim? Türkiye tarihinin en kanlı katliamlarından biri de, yine bir gazete haberi ile örüldü. “Selanik’te Atatürk’ün evine Yunanlılar tarafından bomba atıldığı” haberi 6-7 Eylül Katliamı’nın fitilini ateşledi. Ne hikmetse, Ekspres gazetesinin 20 bin olan tirajı o gün 290 bine çıkmıştı!

Hrant Dink’i ölüme götüren manşetler ise hâlâ hafızalarda taze. Ya da ‘yıldız’ bir televizyoncunun Tahir Elçi’yi hedef tahtasına koyan yayını. 

7 Haziran sürecinde 400 milletvekili isteyen, “Aksi halde kaos çıkar” diyen AKP’li sözcülerin HDP’yi nasıl hedef gösterdiği ve başkanlık ısrarı uğruna memleketin nasıl bir felakete sürüklendiğine de tanık olduk. Bütün bu süreç boyunca yaşanan toplumsal travmalarda (HDP’nin parti binalarına gönderilen çiçekli bombalar, Diyarbakır miting alanında yaşanan katliam, Suruç ve Ankara Gar Katliamları...) egemen medya kışkırtıcı dilinden vazgeçmedi. 1 Kasım seçimlerine dek bu kara propaganda devam etti. Bugünün “beka” söylemine benzer şekilde o dönemde de “kokteyl terör” ve “ kaos” söylemi “yüksek tirajlı gazetelerin” manşetlerine oturdu. Öyle ki, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun Kürt kentlerinde yaptığı “beyaz Toros” hatırlatması bile ana haber bültenlerinin manşet başlığı haline gelebildi. 

Ülkemizin egemen medya tarihi kanlı saldırılara, kışkırtma ve gerilimlere çanak tutan haberlerle doluyken, Sarıgün’ü ‘galeyana’ getiren manşetler için sadece ‘sorumsuzluk’ diyebilir miyiz? Normal durumlarda, medyanın bir saldırının ardından yumuşak mesajlar vermesini beklersiniz… Sağduyu çağrıları yapmalarını vs. … Tabii normal zamanlarda, normal bir medyaya sahipseniz!

31 Mart yerel seçimler sürecinde kampanyasını türlü hedef gösterme yöntemleri ile yürüten iktidar blokunun gerilim ve şiddeti esnetmediğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘gaz sıkışması’ açıklamaları ile görüyoruz. Ne de olsa, İstanbul için yeniden seçim tartışmaları sürüyor ve seçimlerde eriyen AKP’nin içi kaynayan kazan! Toparlanması gerek…

Cumhurbaşkanı bir yandan “Demiri soğutma zamanı” açıklamaları yaparken bir yandan da Kılıçdaroğlu’ya telefon bile etmediğini kamuoyuna duyurarak, “mesaj” veriyor. Kılıçdaroğlu’nun saldırıya uğradığı gün Güneş gazetesi tarafından atılan ve asker ölümlerini işaret eden “Mutlu musun Ekrem İmamoğlu” manşeti ile Erdoğan’ın “Mehmetlerimi şehit edenleri, onlarla kol kola gezenleri dinleyelim mi?​” açıklaması tam da burada iç bütünlük oluşturuyor. 

Ve hemen ardı sıra gelen manşetler…

YeniŞafak: ‘Mehmed’imi şehit edenleri dinleyelim mi”

Türkiye: Talihsiz saldırı sonrası HDP ile ittifakı unutturma çabası/Tahrik etme CHP

Siyasette kendi bekası için şiddeti meşru gören bir dil, en üstten aşağıya doğru yayılıyor. Bununla başa çıkabilmek için de sadece toplumdaki kitle örgütlerine değil, muhalif medyaya, biz gazetecilere de büyük rol düşüyor. 

ÖNCEKİ HABER

İstanbul Havalimanında sorunlar bitmek bilmiyor

SONRAKİ HABER

Türkiye Gazeteciler Sendikasından üyelerine kitap kampanyası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...