05 Şubat 2019 20:05
Son Güncellenme Tarihi: 06 Şubat 2019 06:28

Latin Amerika’daki ABD destekli darbe ve işgaller

ABD'nin Latin Amerika'da son 70 yılda hayata geçirdiği darbe ve işgal hareketlerini ardında yatan nedenlerle masaya yatırdık.

Ekran görüntüsü: Storymap JS

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

“Bana ne yapmamı istediğini söyle, ben de yapayım.”
1954’te darbeyle Guatemala’nın başına getirilen Carlos Castillo Armas, ABD ziyaretinde Başkan Yardımcısı Richard Nixon’a hizmetlerini sunarken…

ABD, Merkezi İstihbarat Teşkilatını (CIA) 2. Dünya Savaşı’nın hemen ardından 1947’de kurdu. Dünya halkları, küresel savaşın korkunç mirasıyla baş etmeye çalışırken ABD emperyalizmi çıkarlarını korumak ve hegemonyasını yaygınlaştırmak için agresif adımlar atmaya hazırlanıyordu. “Korunması gereken bir dünya” vardı ve bu dünyanın hakimi tekellerdi. SSCB’nin varlığı ve sosyalizmin idealleri “bir avucun” iktidarını tehdit ediyordu. Onların çıkarı neyi gerektiriyorsa Amerika Birleşik Devletleri o adımları atacaktı. Bu gözü karalık ABD’nin Franco’dan, Mussolini’den, Hitler’den 10 yıl sonra başka ülkelerin aynı anlayıştaki generallerini zor gücüyle iktidara taşımasına, Auschwitz’in ardından dünyayı yeniden toplama kamplarıyla doldurmasına neden oldu. “Komünist avı”na çıkılan ülke içerisinde de durum parlak değildi.

CIA, 1953’te Dwight Eisenhower’ın başkanlığa gelmesiyle yurt dışı operasyonlarını bir adım öteye taşıdı. Artık temel hedef ABD tekellerinin çıkarlarını tehdit eden, SSCB ile az da olsa ilişkisi bulunan tüm rejimleri değiştirmekti. Bunun için en şiddetli yöntemlerin kullanılmasından kaçınılmayacaktı.

İlk operasyon 1953’te geldi. 19 Ağustos’ta Muhammed Musaddık CIA darbesiyle devrildi. Musaddık bir sosyalist değildi ama suçu İran’daki İngiliz petrollerini kamulaştırması, bağımsız bir dış politika izlemeye çalışması, sosyal reformları hayata geçirebilmek için parlamentodaki komünistlerle iş birliğine gitmesiydi. Etkili olduğu görülen İran modeli 10 ay sonra bu kez Guatemala’da uygulandı.

Guatemala’nın “10 yıllık baharı”nın ardından Juan Jose Arevalo’nun mirasçısı Cumhurbaşkanı Jacobo Arbenz’in “kabahatler defteri” çok daha kalabalıktı. Direkt olarak bir ABD tekelini, United Fruit Company’i (UFC) hedef alıyordu. Toprak reformuyla UFC’nin konduğu arazileri halka dağıtıyor, işçilerin örgütlenme özgürlüğünü genişletiyor, komünist partiyi yasal hale getiriyordu. Musaddık’ın devrilmesinden 10 ay sonra, hazırlıkları uzun süredir devam ettirilen plan hayata geçirildi ve bu kez Arbenz’in oturduğu koltuk gasbedildi.

Guatemala darbesi, ABD’nin arka bahçesi haline getirmek istediği Latin Amerika’da sonu gelmez dış müdahaleler devrinin başlangıcını oluşturdu. Netice, Guatemala halkı için o kadar korkunç, ABD rejimi için o kadar verimliydi ki Brezilya, Bolivya, Şili, Arjantin… Darbelerin biri diğerini izledi, darbenin yetmediği koşullarda işgal operasyonları yapıldı. Bugün belli başlı özellikleriyle kronolojik sıra halinde vereceğimiz listenin karanlık örneklerini önümüzdeki günlerde ayrıntılı şekilde işleyeceğiz.

Tarihe bu yeniden bakış neden mi önemli? Çünkü ABD’nin kanlı Latin Amerika tarihindeki kimi başarılı kimi başarısız eylemlerinin arkasındaki motivasyon, bugün Venezuela’da yapılmak istenenlere de ışık tutuyor.

1954 GUATEMALA

CIA’in PBSUCCESS kod adlı operasyonu, ülke içerisinde burjuvazi ve Kilise’ye, ülke dışında sürgündeki Guatemalalı askerlere, paralı militanlara, ABD medyası ve Senatosu’ndaki propaganda aygıtlarına dayanıyordu. Cumhurbaşkanı Jacobo Arbenz’in görevden ayrılmak zorunda kalmasıyla sonuçlanan işgal ve bombardımanların ardından sözde “İsyancılar”ın lideri Carlos Castillo Armas, başkanlık koltuğuna oturtuldu. Ancak darbe ve sonrasındaki devlet terörü, Guatemala’yı 200 bin kişinin hayatını kaybettiği bir iç savaşa, kanlı katliamlara, utanç verici toplama kamplarına, sonu bitmez askeri diktatörlüklere ve ABD’nin sorgulanamaz hakimiyetine götürdü.

1961 KÜBA

Küba’da devrimcilerin ABD destekli Diktatör Batista’yı devirmesinin ardından CIA müdahalesi gecikmedi. Küba’dan defedilen askeri rejimin kalıntıları Florida’da eğitildikten sonra Domuzlar Körfezi’ne çıkarma yaparak ülkeyi işgal etmeyi, Fidel Castro’yu öldürerek rejimi değiştirmeyi hedefledi. Ancak ABD’nin hava gücünü arkasına alan 1500 kişilik işgal ordusu 3 gün içerisinde yenilgiye uğratıldı. İşgalcilerin tamamı ya öldürüldü ya da esir alındı.

1961-1965 DOMİNİK CUMHURİYETİ

Dominik Cumhuriyeti’nde Diktatör Rafael Trujillo, ABD ile arasının bozulması sonrası önce 1961’de CIA’in sağladığı silahlarla öldürüldü. Trujillo’nun ölümü sonrası sürgünden dönen Dominik Devrimci Partisi kurucusu Juan Bosch, 23 yıllık sürgünden döndü ve seçimlerle başkanlığa geldi. Toprak reformunu da içeren politikalarıyla büyük toprak sahiplerinin ve Kilise’nin hedefi olduktan sonra 1963’te darbeyle devrildi ancak 2 yıl sonra bu kez başka bir askeri müdahale sonucu yeniden koltuğuna döndü. ABD, ülkedeki gergin atmosferi öne sürerek Bosch karşıtı güçlere destek amacıyla 42 bin askerle Dominik’e çıkarma yaptı. İşgal ordusunun tehdidi altında ciddi bir kampanya yürütme şansı bulamayan Bosch, 1966’daki seçimi kaybetti.

1964 BREZİLYA

ABD, Brezilya’nın İşçi Partili Devlet Başkanı Joao Goulart’ın tekellerin karlarını tehdit eden Temel Reformlar Planı ve sosyalist ülkelerle kurmaya başladığı ilişkileri yakından takip ediyordu. John F. Kennedy ve Lyndon Johnson’ın, sonradan üzerindeki gizlilik perdesinin kaldırılmasıyla herkes tarafından erişilebilen söylemleri, Washington’un Brezilya’ya karşı bir askeri darbe planladığını açıkça ortaya koydu. “Operation Brother Sam”, 31 Mart 1964’te hayata geçirildi ve Brezilya, 1985’e kadar ABD’nin kontrolündeki askeri yönetimlerce idare edildi.

1964 BOLİVYA

1952-1964 arasında tarım reformunu hayata geçiren, kalay madenlerini kamulaştıran, genel oy hakkını kazandıran ve sendikaları güçlendiren Bolivya, bu özellikleriyle ABD’nin hedefindeydi. 1964’te ABD’nin desteklediği Rene Barrientos öncülüğündeki ordu güçleri Devlet Başkanı Victor Paz Estenssoro’yu devirdi ve Bolivya bir “Tamamlanmamış devrim” olarak kaldı. ABD kuklası askeri yönetime karşı mücadelede birkaç yıl sonra Che Guevara da düşecekti.

1973 ŞİLİ

Şili’de sosyalist Devlet Başkanı Salvador Allende’ye yönelik darbe süreci, şu sıralar Venezuela’ya karşı hayata geçirilmeye çalışılan plana bir hayli benziyordu. Bir yandan sağ partilerin çoğunlukta olduğu Parlamento ile Allende ve partisi baskı altına alınırken diğer yandan ülke ABD’nin ekonomik ambargosuyla zayıflatılmaya çalışıldı. ABD, darbeye direkt askeri katkı sağlamasa da Şili ordusunu süreç boyunca yönlendirdi ve sağ muhalefet dahil darbenin potansiyel destekçilerine ekonomik yardımda bulundu. Darbenin ardından Allende intihar ederken General Augusto Pinochet’nin kurduğu askeri cunta, 1990’a kadar yönetimi elinde tuttu.

1976 ARJANTİN

Arjantin’de General Jorge Rafael Videla’nın öncülüğünde gerçekleştirilen darbede ABD, yol gösterici rolü oynadı. Dönemin Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, darbenin ardından ordu yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde “Düşmanların hızlı bir şekilde ortadan kaldırmaları” tavsiyesinde bulundu. 30 bin kişinin gözaltında kaybedildiği darbe süreci boyunca ülkede 400 işkence kampı kuruldu.

1980’LER NİKARAGUA VE EL SALVADOR

ABD, Nikaragua’da Diktatör Somoza’nın 1979’daki Sandinist devrimle yıkılması sonrası, yeni hükümete karşı sağcı Kontraları desteklemeye başlarken El Salvador’da ise Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne karşı iktidarın yanında saf tuttu.

1983 GRENADA

Karayipler’deki ada ülkesi Grenada, Küba hükümetiyle fazla yakınlaştığı gerekçesiyle işgal edildi. “Acil Öfke Operasyonu” adı verilen askeri harekatla 1979’da ilan edilen Halkın Devrimci Hükümeti çekilmek zorunda kaldı ve yerine 1984’teki seçime kadar geçici bir hükümet kuruldu.

1989 PANAMA

1950’lerden itibaren CIA ile yakın temasta olan, CIA’in Panama’daki en güvenilir kaynaklarından biri haline gelen Manuel Noriega, 1983’te yine Washington’un desteğiyle ülkenin “Askeri lideri” oldu. ABD’nin Nikaragua ve El Salvador başta olmak üzere bölgedeki diğer operasyonlarında da rol oynayan Noriega’nın 80’lerin ikinci yarısı itibariyle Washington’la yaşadığı anlaşmazlıklar gözden düşmesine neden oldu. CIA’in organize ettiği darbe girişiminin başarısız olması sonrası 20 Aralık’ta ülke ABD güçleri tarafından işgal edildi. Noriega görevden alınarak ABD’ye götürüldü, Panama Savunma Güçleri lağvedilip yeniden düzenlendi.

1991-1994-2004 HAİTİ

Haiti’de 1990’da seçimle göreve gelen Jean-Bertrand Aristide’nin 29 Eylül’deki darbeyle görevden alınması sonrası ABD, dünya genelinde darbenin kınandığı bir ortamda, ülkede istikrarın sağlanması için Aristide’nin dönmesinin şart olmadığını açıkladı. 1994’te Bill Clinton’ın göreve gelmesiyle bu tutum değişti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden çıkan izinle, 1994’te ABD ordusu Haiti’yi işgal etti ve Jean-Bertrand Aristide yeniden ülkenin başına getirildi. Ancak Aristide’nin kaderi de çok farklı olmadı. 2004’te ABD operasyonuyla ülkeden kaçırıldı. Aristide, daha sonra yaptığı açıklamalarda istifa etmediğini, yaşananların “modern kaçırma” ve “yeni tip darbe” olduğunu söyledi.

2002 VENEZUELA

Venezuela’da 1999’da göreve gelen Hugo Chavez’e karşı darbenin işaretleri sağ muhalefetin eylemleriyle başladı. Kamulaştırma ve toprak reformuna karşı mücadele eden bu ittifak, Kilise, ordu içerisindeki gruplar ve bazı sendikaların da desteğiyle harekete geçti. Başkanlık Sarayı’na doğru yürüyen on binlerce muhalife polis saldırıları gerçekleştiği haberleriyle hızlı bir propaganda süreci işletildi ve Chavez, bir anda gözaltına alındı. İstifa edip Küba’ya kaçtığı iddia edilen Chavez’in gözaltına alınması sonrası İşveren Sendikası Başkanı Pedro Carmona ABD’nin desteğiyle kendini başkan ilan etti. Bu sırada sokaklara dökülen Chavez taraftarları, meşru devlet başkanının dışarıya ulaştırmayı başardığı “İstifa etmedim” mesajıyla milyonları bulan bir kalabalık halinde Başkanlık Sarayı’nı kuşattı. Ordu içerisinde de Chavez destekçilerinin harekete geçmesiyle darbe 3 gün içinde yenildi.

2009 HONDURAS

2005’te seçilen Liberal Parti’den Manuel Zelaya’nın Hugo Chavez yönetimindeki Venezuela ve Daniel Ortega yönetimindeki Nikaragua ile yakınlaşması ABD’nin tepkisini çekti. Haziran 2009’da Zelaya’nın Genelkurmay Başkanı Vasquez Velasquez'i görevden alması sonrası orduda istifalar yaşandı. Yüksek Mahkeme’nin de kararı yasa dışı bulması sonrası Zelaya ordu tarafından gözaltına alındı ve sonrasında ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

ÖNCEKİ HABER

Nicolas Maduro: Trump'ın savaş nedeni Venezuela'nın petrolüdür

SONRAKİ HABER

İşten atılan Sibaş işçileri hakim karşısındaydı: Geri adım atmıyoruz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...