24 Ekim 2018 00:05

5 soruda Türkiye ekonomisi

Önümüzdeki süreç açısından, 2019’un ilk yarısıyla beraber şu anda ilk etkilerini hissettiğimiz sürecin daha da ağırlaşarak devam edeceği öngörülüyor.

Görsel: Pixabay

Paylaş

1. VERİLER NE GÖSTERİYOR?

Türkiye sanayiden tarıma, finanstan ticarete tüm sektörlere yayılarak krize doğru ilerleyen bir sürece girmiş bulunuyor. Türkiye, sadece parası hızla değer kaybeden ve bir “para-döviz krizi” yaşayan, döviz stokları eriyen, iç ve dış borçlarıyla bütçe ve cari açıkları artık sürdürülemez bir noktaya gelen, mali krizin eşiğindeki bir ülke değil. Tüm bunların yanı sıra Türkiye, sanayi üretimi ve iç ve dış pazar olanakları daralmaya başlayan bir ülke.

SANAYİ ÜRETİMİ VE BÜYÜME

2014 yılının yanı sıra 2015 ve 2016 yıllarında da düşen toplam sanayi üretimi büyüme hızı, 2016’nın son çeyreğinde başlayan canlanma ile birlikte istikrarsız bir biçimde de olsa yükselmeye başladı. Ancak tüm veriler, dünya ekonomisinin büyüme hızının 2016’nın son çeyreğinde artması ve özellikle ülkenin tüm kaynak ve olanaklarını fütursuzca kullanan Erdoğan ve hükümetlerinin uyguladıkları paketlerle de bağlantılı olarak, bu istikrarsız ve dalgalı canlanmanın da sona erdiğini ve sanayi üretimi büyüme hızının 2018 yılında düşmeye ve büyümenin yerini daralmanın almaya başladığını göstermektedir. Bu yılın ilk çeyreğinde sanayi üretimi büyüme hızı, önceki çeyreğe göre %1’e geriledi. İkinci çeyrekte ise, bunu da sürdüremedi ve sanayi üretimi önceki çeyreğe göre büyümek bir yana (%-0.7 oranında) daraldı. Geçici bir süre için de olsa büyüme oranının daha fazla düşmesini engellemek üzere uygulanan ve ülkenin mali bir krize sürüklenmesini hızlandıran paketlere karşın, sanayi üretimi, Ocak ayındaki daralmanın (%-1) Mart ve Nisan aylarındaki hafif bir büyümenin ardından, Mayıs ve Haziran aylarında, sırasıyla %1.6 ve %2 oranında azaldı.

İÇ PAZARDA DURUM

Kapitalizmde üretimin pazarlardan hızlı büyümesi ve buradan krizin de temelini oluşturan aşırı üretimin ortaya çıkması; kaçınılmaz alarak önce stokların artmasına, üretimin kesintiye uğrayarak sürmesi ve büyüme hızının düşmesine, kapanan, üretime geçici ya da uzun süre ara veren işletmelerin artmasına ve kapitalist işletmeler arasındaki ticaretin düşmesine neden olurken, işsizliğin artması, gerçek ücretlerin ve alım gücünün gerilemesine bağlı olarak tüketim malları pazarının da daralmasına yol açar. Türkiye’de olan da bu. İç pazardaki büyümeyi tam olarak ifade etmeyen ancak genel eğilimi yansıtması bakımından önem taşıyan “perakende satış hacim endeksi” ve sanayi alt sektörlerine ilişkin satış verilerine göre, içpazar da, büyümek bir yana küçülmektedir. Enflasyon %16’ya ulaşırken ücretlerin ve gelirlerin aynı oranda artmaması, nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçilerin alım gücünün düşmesine yol açmakta ve verili koşullarda iç pazarı daraltan etkenlerden biri olmaktadır. İşten atmaların artması, işsizler ordusunun büyümesi, iflaslar ve kapanan işletmelerin yaygınlaşması ile birlikte durum daha da ağırlaşacaktır. Tüm bunlar, aşırı üretim temelinde gelişen krizlerin kaçınılmaz ve onu daha da derinleştiren sonuçlarıdır.

 

2. YEP NEDİR? NE İŞE YARAR?

Eylül ayında hükümet tarafından açıklanan Yeni Ekonomik Program (YEP), önümüzdeki üç yılda, krizden çıkılması için “ekonominin küçültülmesi” ve bunun etrafında alınacak önlemleri içeriyordu. “Piyasa ekonomisinden taviz yok” diyerek başlayan program, Türkiye’yi krize sürükleyen yeni-liberal politikaları daha da ağırlaştırarak sürdürmeyi amaçlıyor. Programa göre özelleştirmeler hızlandırılarak sürdürülecek. Sağlık ve sosyal güvenlik hakları tırpanlanacak; kamu çalışanlarına esnek çalışma, güvencesiz istihdam ve performans sistemi dayatılacak.

Program dönüp dolaşıp reel sektöre uygun kredi olanaklarının sağlanmasına, böylece sermayenin borcunu borç ile döndürebilmesine bağlanıyor. Can simidi olarak ihracat ve turizmi gören programın gündeminde iç talep yok. Tavan yapan enflasyon karşısında ücretlerin erimesi, alım gücünün azalması ve dolayısıyla iç talebin gerilemesi iktidarın umurunda bile değil. “İhracat ve turizm olsun, ülkeye döviz girsin yeter” diyor adeta iktidar. Sözün özü Yeni Ekonomik Program, “sermayeyi kurtarma, emeğe saldırı programı”dır. Milyonerleri kurtarmak için faturayı milyonlara çıkarma programıdır.

“ENFLASYONA KARŞI TOPYEKUN MÜCADELE” AMA NASIL?

Eylül ayı enflasyonunun TÜİK tarafından 6.3 olarak ilan edilmesinin ardından hükümet tarafından “enflasyona karşı topyekun mücadele” kampanyası başlatıldı. Bu düzenleme içinde büyük birkaç marketin 50 ürünün fiyatlarını iki ay süreyle yüzde 10 düşürmesi, Çaykur’un zam yapmaması, elektrik ve doğal gaza, dünyadaki koşullar zorlamadığı takdirde iki ay süreyle zam yapılmaması, hal yasasında gerekli değişiklikler yapılarak üreticinin doğrudan pazara girmesi için meclise yasa teklifi sunulması gibi önlemler var.

Sonuç olarak enflasyonla mücadele paketinden, gerçekte uygulanamayacak, uygulansa bile vatandaşın yükünü hafifletmeyecek önlemler çıktı.

 

3. KAPİTALİSTLER KENDİLERİNE NASIL BİR YOL ÇİZİYOR?

Enflasyonla mücadele paketinden, gerçekte uygulanamayacak, uygulansa bile işçi ve emekçilerin yükünü hafifletmeyecek önlemler çıkarken, patronlara ise yeni vergi iadeleri, kredilerin yeniden yapılandırılması adı altında yeni destekler çıktı.

Sanayi Bakanı Mustafa Varank, işletmelere verilecek destekleri şöyle özetledi: “İşletmelerin TL cinsi kredilerinde yüzde 14’e kadar finansman desteği vereceğiz. İhracat yapacak olan KOBİ’lere 200 bin dolara kadar 180 gün vadeli libor oranında yeni bir destek veriyoruz. Böylece 3 milyar liralık finansman erişim sağlanmış olacak. KOSGEB borçları 1 yıl ertelenecek. KOSGEB tarafından destek kararı alınan üç farklı programla toplamda 1 milyar liralık makine ve teçhizat yatırımına yüzde 25’e kadar ilave destek sağlayacağız.”

Görüldüğü gibi enflasyonun düşmesi için elle tutulur bir önlem getirmeyen ve sadece iki aylığına kampanyayla yetinen Hükümet, öte yandan sermaye sahiplerini rahatlatacak adımları atmaya zaman kaybetmeden başladı.

KRİZİN FATURASI KİME?

Bugüne kadar kapitalist sistemin işleyişinden doğan krizlerde kapitalistler, kendi çıkarlarını ve kârlarını koruyarak, koruyamadığı ölçüde ise en az hasarla bu döneme atlatarak kriz dönemlerini aşmaya çalıştılar. Bunun bir yolu olarak da ekonomik krizlerin faturası çeşitli uygulamalarla işçi-emekçi halka ve onun gençlik kesimlerine kesildi.

Bugün Türkiye’de emperyalist-kapitalist sistemin işbirlikçisi ve sermayenin temsilcisi Erdoğan-AKP hükümeti de gerek “enflasyonla mücadele” kampanyasıyla gerek YEP ile gerekse attığı birçok adımla krizin faturasını tekelci kapitalistlere ve sermayeye yüklenmesindense işçi ve emekçi halka yüklemenin yollarını arıyor.

 

 

4. TALEPLERİMİZ VE VERİLER: GENÇLER KENDİLERİNE NASIL BİR YOL ÇİZİYOR?

Peki bu tabloda biz gençlere nasıl bir yer düşüyor? TÜİK verilerine göre 2018’in Ekim ayı itibariyle genç işsizliği %20, ne eğitimde ne istihdamda olan genç oranı ise %27,7. Veriler ve günlük hayatımızda karşılaştığımız olaylar (aynı zamanda dergimize yansıyanlar), Türkiye gençliği olarak her gün daha geleceksizleştiğimizi gözler önüne seriyor. Hele ki böylesi kriz dönemlerinde krizin faturasını ödemek zorunda bırakılan işçi ve emekçi halkın gençlik kesimi olarak her geçen gün daha fazla ekonomik sorun ve geleceksizlikle karşı karşıya kalıyoruz.

NE YAPMALI?

Her geçen gün daha fazla kıskaca alınmaya çalışılırken bu kıskaçtan çıkış da ortak taleplerimiz etrafında en geniş biçimde örgütlenmemiz de geçiyor. Dergimizde de birçok kez yer verdiğimiz üzere gençlik mücadelesi tarihi, bizlere böylesi kriz ve baskı dönemlerinde uygulanmaya çalışılan baskılara karşı bir araya gelmediğimiz sürece bir sonraki baskının çok daha hızlı ve güçlü şekilde üzerimize geldiğini gösteriyor. Öte yandan bir araya geldiğimizde kazanım elde ettiğimiz örnekler önümüzde duruyor. Harç eylemlerinden geçtiğimiz haftalarda İTÜ Vadi Yurtları’nda yemekhanenin kapatılmasına karşı bir araya gelen arkadaşlarımızın elde ettiği kazanımları hatırlayalım.

 

5. ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE BİZLERİ NELER BEKLİYOR?

Önümüzdeki süreç açısından, 2019’un ilk yarısıyla beraber şu anda ilk etkilerini hissettiğimiz sürecin daha da ağırlaşarak devam edeceği öngörülüyor. Öte yandan ekonomideki daralma devam ederken sermayenin ve hükümetin işçi ve emekçilere bu krizin yükünü yıkma girişimleri de bir o kadar güçlenerek devam edecek. Bu sürecin nasıl seyredeceğini, sürecin sertliğini ve süresini işçi ve emekçilerin, gençlerin mücadelesi belirleyecektir. Bu açıdan, bizler Türkiye gençliği olarak krizin faturasının bizlere kesilmesini reddediyoruz. Krizin faturasını krizi çıkaranlar ödesin!

 

 

Kaynak: evrensel.net/haber/362961/10-maddede-yeni-ekonomi-programi

evrensel.net/yazi/82302/yep-krizi-emekcilere-yikma-programi-keyp-tir

evrensel.net/yazi/82428/enflasyona-karsi-mucadele-paketinden-emekcilere-laf-patronlara-destek-cikti

teoriveeylem.net/2018/09/guncel-kriz-uzerine/

teoriveeylem.net/2018/10/krizin-yuklerine-karsi-mucadele-platformu-icin-giris/

 

 

ÖNCEKİ HABER

ÇOMÜ’de öğrenci olmak

SONRAKİ HABER

Saksı değiliz, gazeteciyiz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...