23 Eylül 2018 23:39

İdlib’de gelişmeler ve olasılıklar

Arap coğrafyasında geçen haftanın gündemi, İdlib'e ilişkin gelişmeler, Suriye'de düşürülen Rus uçağı ve ABD'deki FKÖ temsilciliğinin kapatılmasıydı.

Fotoğraf: AA

Paylaş

Suriye’nin cihatçıarın elindeki son vilayeti İdlib’in geleceği, geçtiğimiz haftanın en önemli gelişmelerinin başındaydı. Gelişmeleri Evrensel'e değerlendiren Ruze Cendeli, ironik bir şekilde İdlib’in on yıl önce “unutulan şehirler festivali”ne ev sahipliğini yaptığını ama bugün dünya basının ve liderlerinin gündeminde olduğunu yazdı. Cendeli, Türkiye, Rusya ve İran devlet başkanlarının katıldığı Tahran Zirvesinin ise önemli pratik sonuçları olmadan bittiğini ve toplantının amacının “Türkiye’yi ikna etmek” olduğunu ifade etti. Cendeli’nin dikkat çektiği diğer bir nokta ise “garantörler”in planının sonuna kadar uygulamaması durumunda Suriye’de “devletçikler”in ortaya çıkabileceği.  

Tahran’daki ve Soçi’deki hareketlikle eş zamanlı olarak ABD cephesi de hareketliydi. “Mini uluslararası grup” olarak adlandırılan ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün, Suriye ile ilgili olarak Ürdün’de bir araya geldi ve Suriye’deki gelişmelerle ilgili ortak hazırladıkları belge basına sızdı.

SURİYE KAZANÇLI ÇIKTI

İsrail’in bir Rus uçağının Lazkiye’de düşürülmesine vesile olması ise farklı değerlendirmelere neden oldu. Al Kuds al Arabi gazetesi, konuyu işlediği başyazısında,  Rusya ile İsrail arasında var olan koordinasyonu hatırlatarak İran hedeflerini vurmaya yönelik iş birliğine dikkat çekti. Yazıda, Rusya ile İsrail arasındaki ilişkilerin düzeyinin Suriye-Rusya ilişkilerinden daha ileri olduğunu savundu. Özellikle İsrail’in gerçekleştireceği saldırıyla ilgili olarak 15 dakika yerine 1 dakika önce haber vermesi gibi bazı ilginç ayrıntılar nedeniyle ise olayda esrarını koruyan noktalar olduğunu yazdı.

Buna karşılık Rai al Youm Başyazarı Abdulbari Atwan,  İsrail’in Suriye’yi vuran füzelerinin bütün kırmızı çizgilerin ötesine geçmeye başlaması nedeniyle saldırıların aksi sonuçlar vermeye başlayacağını ve esas kazananın Suriye iktidarı olduğunu ileri sürdü.

FİLİSTİN DAVASININ SONUNA DOĞRU MU?

Geçen haftanın sesiz sedasız gerçekleşen önemli bir gelişmesi de Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) temsilciliğinin, yani bir anlamda “Filistin Devleti”nin ABD’deki elçiliğinin kapatılmasıydı. Şarkul Avsat gazetesinden Abdurrahman Raşid, Filistin diplomatik temsilciliğinin ABD’de açılışının Filistin varlığını kabul eden ve küresel anlamda ilk defa tanıyan Oslo Anlaşması’nın bir sonucu olarak gerçekleştiğini hatırlattı. ABD’nin çeyrek milyar dolarlık yardımı kesmesinin, elçiliğini Kudüs’e taşımasının arkasında yatan nedenleri de şöyle özetledi: “Filistin yönetiminin temel yanlışlarından biri de Filistin’in Arapların ve Müslümanların vazgeçemeyeceği merkezi bir sorun olduğuna inanmasıdır. Doğrusu çok uzun zaman önce ondan vazgeçtiler. Her devlet kendi sorunları ile meşgul. Mısır, pozisyonunu Camp David’te belirledi. Ürdün de aynı şeyi Araba Vadisi’nde yaptı.”


İDLİB: ÇÖZÜM İÇİN SON KARTLAR

Ruze CENDELİ

Yakın zaman kadar çocuklarıyla olan bağları hariç herhangi bir ilişkisi bulunmayan Suriyeliler dışında kimse İdlib’in ismini duymuyordu. Suriye iktidarı on yıl önce İdlib’te Unutulan Şehirler Festivali adı altında bir kutlama düzenledi. Bugün İdlib, dünya gazetelerinin manşetlerinde ve süper güçlerin liderleri tarafından adı söyleniyor. Aynı zamanda dünyanın her yerinden cihatçılar için bir sığınak olan İdlib, Afganistan’daki Kandahar şehrinin meşru bir mirasçısı.

TAHRAN ZİRVESİ SONRASI

Rusya, İran ve Türkiye’yi bir araya getiren Tahran Zirvesi, önemli bir pratik sonuç olmadan bitti. Rus-İran ittifakının, Türkiye’yi yeni ortaklığa ikna için buluştuğu anlaşılmaktadır. Muhalif gruplar büyük İdlib operasyonuna hazırlanıyor. Suriye ordusu ve müttefikleri Türkiye’nin onayı olmadan İdlib’i geri almanın zor olduğunu görüyor. Özellikle de Türklerin İdlib’te Amerika’nın pozisyonuyla uyum içinde olmasından sonra.

Rus tarafının, Türk Lirası’nın erimesine neden olan son ekonomik krize yönelik politikalar hariç sunacak pek kartı yok gibi görünüyor. Kürt kartı Rusya’nın değil Amerika’nın elinde.

Şehrin geleceği biraz belirsiz olsa da bilinen şey, bölgesel ve uluslararası güçlerin desteklediği tüm cephelerde yoğun bir askeri tahkim ve Suriye ordusuna karşı bir ABD askeri saldırı tehdidi var. Dört milyondan fazla sivilin yer aldığı bölgede son sözü söylemek için hazırlanıyorlar. Çoğunluğunun bu savaşla bir ilgileri yok.

Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Suriye ordusunun yanında olma isteğine gelince, kısa vadede medya manevrasından daha fazlası değil. Her iki tarafın uluslararası dengelerde bulundukları konum buna izin vermez.

ZAMAN AŞIMINA UĞRAMIŞ BATI MANEVRASI

Görünüşe göre Batı ve Arap yandaşları, Şam ve uluslararası müttefiklerine baskı yaparak politik kazanımlar elde etme umudundalar. Suriye ile ilgili olarak ABD, İngiltere, Fransa, Suudi Arabistan ve Ürdün’ü bir araya getiren  “mini uluslararası grubun” toplantısının sonuçları sızdırıldı. Belge, gelecekte Suriye’deki politik reformla ilgili birkaç nokta içeriyor.

Mini gruptaki rejimlerin doğası göz önünde bulundurulduğunda; demokrasi, anayasal ve siyasi reformu önemsemedikleri anlaşılıyor. Bütün tarafların fikir birliğine vardıkları nokta Suriye’de iktidarın İran rejimi ile olan bağlarını koparma şartıdır. Ayrıca belge, Suriyelilerin sivil ve siyasi temsiliyetlerine değinmemiş. Belgede yer alan bu duruma göre Suriye muhalefetinin siyasi bir çözüm vizyonunu birleştirmedeki başarısızlığından sonra Suriye dosyasını uluslararası kuruluşlara yönlendirmek anlamına geliyor.

Batı Irak deneyimini direk bir müdahale olmadan yeniden üretmeyi amaçlıyor. İlerleme için herhangi bir fırsatı önleyerek Amerika’nın korumasıyla ülke cihatçı örgütlere bırakılıyor. Böylece Rus siyasi yolu kaos lehine bozulmuş olacak.

SOÇİ ZİRVESİ VE FARKLI HİKAYELER

Tahran sıcağında başarılamayanlar Soçi’ye kaldı. Rus ve Türk cumhurbaşkanları İdlib hakkında anlaşmaya vardılar. Anlaşma, rakipler tarafından sanki bir zafer gibi hızla karşılandı. Anlaşmanın imzalanmasının ilk anlarından bu yana Suriye muhalefet koalisyonunun fraksiyonları, Mustafa Al-Sarraj’ın ağzından anlaşmayı zafer olarak nitelendirdi. Anlaşmayı, “Esad’ın Suriye üzerinde tam kontrol etme hayallerini yıkması” olarak gördü. (Suudi Arabistan destekli) Yüksek Müzakere Komisyonu Başkanı Nasr Hariri de anlaşmanın uluslararası çabaların “başarısı” olduğunu söyledi.

Ama Şam’ın başka bir hikayesi vardı. “İdlib’in Suriye rejiminin kontrolüne geri dönüşünü sağlayacak” anlaşma olarak memnuniyetle karşıladı. Suriye rejimine yakın Al-Watan gazetesi, Moskova’daki diplomatik bir kaynaktan alıntı yaparak anlaşmanın üç aşamada olacağını yazdı. İlki, İdlib kentinin etrafında ekim ayının ortalarına kadar 15 kilometre derinlikte askerden arındırılmış bir bölge kurulmasını içeriyor. İkinci aşama Rusya-Türkiye gözetiminde 10 Kasım’a kadar ağır silahlardan arınmayı içerecek. Üçüncü aşamada, tüm ağır silahlar “teröristler” tarafından teslim edildikten ve sivil alanlardan çıkarıldıktan sonra Suriye devlet kurumları yıl sonundan önce görevlerni üstlenecek. Bu anlaşmayı reddeden grupları Türkiye ordusuna bile düşman olarak düşünülebilir.

Türkiye, kendisinin terörist olarak nitelendirdiği savaşçıların da aralarında olduğu bir mülteci dalgasıyla karşı karşıya kalacak. Suriye’de garantör tarafların anlaşmayı sonuna kadar götürememeleri ise iki devletçiğin ortaya çıkmasına neden olacak. Bunlardan biri ABD’nin nüfuzunda Fırat’ın doğusunda ve başkenti Kamışlı olan bir devletçik, diğeri ise Türkiye’nin nüfuzunda merkezi İdlib olan hatta kuzey Afrin’i, Hama’nın ve Lazkiye’nin kırsalını kapsayacak olan devletçik.


UÇAK KRİZİNİN KAZANANI SURİYE

Abdulbari ATWAN
Rai al Youm

Birçok kişi, Lazkiye semalarında bir Rus uçağının Suriye’den ateşlenen füzelerle düşürülmesi ve içindeki tüm istihbara elemanlarının ölmesi krizinden Suriye iktidarının kazançlı çıkacağımızı söylediğimizde şaşırabilir. Bu sonuca, uçağın düşmesinden üç gün sonra ortaya çıkan iki temel gerçekle ve siyasi-askeri gelişmelerle ulaştığımızı söylüyoruz.

Birincisi; bütün taraflar, Suriye’nin derinliklerini vuran İsrail füzelerinin bütün kırmızı çizgilerin ötesine geçmeye başladığı kanaatine ulaştılar. Saldırılar aksi sonuçlar vermek üzeredir. İran’ın Suriye’deki varlığının ortadan kaldırılması ve Rus tarafının utandırılması hedeflerine ulaşmayacağı ortaya çıktı.

İkincisi; Rusya’nın çift taraflı oyunu amacından uzaklaşmaya başladı. En azından Rus liderliği ve Ortadoğu’daki imajı bakımından negatif bir dönüş oldu. Suriye’nin müttefiki Rusya, aynı zamanda 18 ayda 210 kez saldırı düzenleyen İsrail’in stratejik bir dostudur. Rusya terörle mücadele ile savaşında Suriye’nin bir koruyucusudur. Rejiminin çökmesini önleme ve tüm topraklarında egemenliğinin yeniden kurulmasını desteklemektedir.

Bizim düşüncemize göre, Rus uçağının düşürülmesi krizi ile ortaya çıkan en önemli şey, Suriye liderliğinin hava sahasını ihlal eden uçaklarla başa çıkmak için egemenliğini koruyan bir karar alması. Bu karar; İsrail ve Amerikan füzelerinin düşüşünü doğrulamakta ve önceki tüm askeri verilere “güvenilirlik” vermektedir.


ELÇİLİĞİN KAPATILMASI FİLİSTİN DAVASINI SONLANDIRIYOR MU?

Abdurrahman RAŞİD
Şarkul Avsat*

Birkaç gün öncesine kadar başkent Washington’daki Wisconsin Caddesi’nde bulunan kırmızı bina, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) temsilciliği yani bir anlamda Filistin “devleti”nin ABD’deki elçiliğiydi. ABD Dışişleri Bakanlığının Filistin temsilciliğinden kapılarını tamamen kapatmasını, temsilci ve elçi Husam Zomlot’tan ailesi ile birlikte ülkeyi terk etmesi talebinde bulunmasının ardından bu politik açıdan önemli sembolik değer ortadan kaldırılmış oldu.

Filistin diplomatik temsilciliğinin ABD’de açılışı, Filistin varlığını kabul eden ve küresel anlamda ilk defa tanıyan Oslo Anlaşması’nın bir sonucu olarak gerçekleşmişti. Her ne kadar yoğun eleştirilere maruz kalsa da Oslo, Filistinli liderlerin Beyrut’tan uzaklaştırılıp Tunus’a gitmeye zorlanmalarının ardından Filistin sorunu ve kendisi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan FKÖ’yü hayata döndüren tarihi bir siyasi projedir.

Bu sorunun başlangıcından itibaren herkes, Filistin sorunun sadece iki seçenekten biri ile çözülebileceğini biliyordu. Birincisi savaş ki bu ihtimal artık bir hayale dönüştü. İkincisi ise uzlaşmadır. Genellikle uzlaşma masasına hep geç oturan Filistinli liderlerin gerçek dışı politikaları nedeniyle, Filistinlilerin elinde çok az şey kaldı. İtiraz ve sözlü pazarlıklar nedeniyle toprak üzerindeki hakları zaman içinde gerilemeye başladı.

Filistin yönetimi son yıllarda yaşadığı çözümsüzlük haline ve sorunlarına ek olarak, ABD Başkanı Donald Trump’ın kişiliğini de anlamadı. Tanıdıklarından biri, daha başkanlığının başında şöyle bir uyarıda bulunmuştu: “Ona nasıl karşı çıkacağınızı bilmeniz gerekiyor, yoksa sizi otobüsün altına atabilir!”

ABD’nin yıllık çeyrek milyar dolarlık fonu, Filistinli mültecilerin ve yetkili kurum Birleşmiş Milletler Yakındoğu Filistin Mültecilerine Yardım Ajansı’nın (UNRWA) en önemli finans kaynağı. Başkan Trump’ın temsilcileri işgal altındaki Filistin topraklarını ziyaret edip düşüncelerini açıklamak istediklerinde Filistinli yetkililer onları karşılamayı reddetti. Filistin yönetimi, ABD’nin elçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıması ile ilgili kararı onayladığı için kızgındı. Tabi ki Filistin yönetiminin kızgın olmasını anlayabiliyoruz ama tam tersi bir politika izlemesi gerekiyordu. Yani ABD heyetlerini kabul etmemek değil kendileri ile görüşmek için ısrar etmesi gerekiyordu. Doğru olanı yapıp heyetle sorunu görüşmeliydi.

Tabi ki Filistinlilerin BM’deki mülteci statülerinin iptal edilmesi, yardım bütçelerinin durdurulması, Filistin yönetimine verilen desteğin azaltılması ve diplomatik varlığının sona erdirilmesi aracılığıyla sorunun tasfiyesine yönelik bir amacın varlığından söz edilebilir. Bütün bunlar muhtemel.

Filistin yönetiminin temel yanlışlarından biri de Filistin’in Arapların ve Müslümanların vazgeçemeyeceği merkezi bir sorun olduğuna inanmasıdır. Doğrusu çok uzun zaman önce ondan vazgeçtiler. Her devlet kendi sorunları ile meşgul. Mısır pozisyonunu Camp David’te belirledi. Ürdün de aynı şeyi Araba Vadisi’nde yaptı.

Eski Filistin Devlet Başkanı Arafat’ı Oslo Anlaşması’nı imzalamaya iten gerçek de budur. Böyle yapmasaydı hem kendisi hem de tüm Filistinli liderler sürgünde yaşayıp orada ölmek zorunda kalacaklardı.

*Gazetenin Türkçe sitesinden alınmıştır

ÖNCEKİ HABER

Hüseyin Güzelgül: Alevileri yok edemediler, dönüştürmeye çalışıyorlar

SONRAKİ HABER

Filistin’de yeni bir direniş dinamiği: Büyük Geri Dönüş Yürüyüşü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...