02 Eylül 2018 00:46

Almanya-Türkiye ilişkileri: Gerilimden sonra balayı mı?

Türkiye ile Almanya arasında diplomasi trafiği yeniden yoğunlaşıyor. Yaşanan gerilimlerin ardından Erdoğan 28-29 Eylül’de Almanya’ya gidiyor.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Yücel ÖZDEMİR

Türkiye-Almanya ilişkilerinindeki gerilimin güncel boyutunun geçmişi 2013’teki Gezi direnişi dönemine kadar uzanıyor. Türkiye’de milyonlarca insanın baskıcı rejime karşı sokağa çıkmasının arkasında “Batı”nın olduğunu söyleyen Erdoğan, Almanya ve AB’yi doğrudan hedef göstermişti. Bunun üzerine AB, Almanya’nın isteği üzerine müzakere başlıklarının açılmasını durdurulmuştu. Ardından gerilimim temposu yükselerek devam etti ve bu gerilim gazeteci Deniz Yücel’in tutuklanmasının ardından doruğa ulaştı.

Türkiye’nin Alman şirketlerini de “teröre yardım” ettikleri gerekçesiyle hedefe koymasının ardından Almanya’nın ekonomik yatırımları sınırlayan Hermesbürgschaften’e (Devlet güvenceli yatırımlar) sınırlama getirmesi, ardından Türkiye’de tank modernizasyonunu durdurması üzerine, yapılan gizli-açık pazarlıkların ardından Erdoğan geri adım atmış, Deniz Yücel bu yılın Şubat ayında mahkeme karşısında dahi çıkarılmadan apar topar özel uçakla Almanya’ya gönderilmişti. Ardından, peyderpey tutuklu diğer Alman vatandaşları serbest bırakıldı. En son 25 yıl hapisle yargılanan ve Türkiye’den çıkmasına izin verilmeyen gazeteci-çevirmen Meşale Tolu’nun yurtdışına çıkışı önündeki engeller kaldırıldı.

Erdoğan da bu süre içerisinde Almanya’daki Türkiyeliler üzerindeki etkisini kullanarak, Merkel üzerinde baskı kurmayı denedi. Genel geçimler öncesinde yaptığı Alman partilere oy vermeme çağrısı bunun parçasıydı. En son gerilim konusu ise Mesut Özil’in seçim kampanyasında kullanılması ve Özil’in milli takımı bırakmasıyla sonuçlanan süreç oldu. Ayrıca İncirlik üssünde konuşlandırılan Alman askerilerine verilen izin de iptal edildi.

Gelişmelere bakıldığında, Almanya istediği takdirde Türkiye üzerine etkili baskı kurabiliyor ve geri adım attırabiliyor. Bunun asıl nedeni elbette Almanya ile Türkiye arasındaki ekonomik, siyasi ve askeri ilişkilerin tahmin edilenden yoğun olması. Almanya’nın Türkiye’de faaliyet yürüten 6500 firmasının yatırımları ekonomi, silah satışı ise ordu için adeta vazgeçilmez. Bu nedenle, Alman sermayesi Türkiye’deki çıkarlarının zedelenmemesi için gelmiş geçmiş bütün hükümetlerle, darbecilerle iyi ilişkiler içerisinde oldu. Türkiye egemenleri de genellikle Almanya’nın Türkiye ekonomisi, dış ticareti, ithalatı, silah sevkıyatı açısından önemini bildikleri için ilişkileri dengeli götürmeye özen gösterdi ve hep geçmişteki “silah arkadaşlığına” gönderme yaptı.

GERİLİM SARMALI ÇARE DEĞİL, PEKİ YA ÇÖZÜM?

Son dört-beş yıllık gerilimin faturası ise esas olarak Almanya’daki Türkiye kökenlilere ve iki ülkenin vatandaşları arasındaki ilişkiye çıktı. Özellikle Almanya’da yaşayan Türkiye kökenliler arasında Alman halkına, Alman halkında da Türkiye ve Türkiye kökenlilere karşı önyargıların körüklendiği ağır bir dönem geçirildi. Yıllarca aynı fabrikada, aynı işyerinde çalışan Alman ve Türkiyeli işçiler ortak sorunlarını konuşmaktan çok, gerilim üzerinden körüklenenleri konuştular ya da konuşamadılar.

Emekçilerin karşı karşıya getirilmesi üzerinden sürdürülen gerilim sırasında devletler arası maddi ilişkilerde fazla değişen bir şey olmadı. Her iki ülkenin şirketleri karşılıklı mal satmaya devam etti, Almanya bunca eleştiriye rağmen silah ambargosu koymaya, bütün ilişkileri kesmeye yanaşmadı. İlişkiler üst düzeyde olmasa da alt düzeyde hep sürdü.

Gelinen aşamada verilen mesajlara bakılırsa her iki ülkenin liderleri, yanlışı gördükleri için değil, maddi çıkarların getirmiş olduğu zorunluluktan ötürü “yeni bir sayfa” açmaktan söz ediyorlar. Bu zorunluğu her iki ülke açısından şu şekilde sıralamak mümkün:

Türkiye: Almanya ve diğer Avrupa ülkeleriyle gerilim üzerinden milliyetçiliği körükleyerek içeride oy toplayan Erdoğan’ın bir sonraki seçime kadar buna ihtiyacı kalmadı. Pompaladığı milliyetçilik bir süre daha devam edecek. Almanya’dan silah ve ekonomik destek almadığı takdirde otoriter rejim kurmanın tek başına sonuç getirmediği, son döviz kriziyle bir kez daha görüldü. Dış ticaretinin üçte birini Almanya ile yapan Türkiye’nin ekonomisinin daha fazla gerilimi kaldıramayacağı da biliniyor. Keza Almanya ile normal bir ilişki sürdürülmediği sürece AB ile ilişkilerde de normalleşme olmayacağı biliniyor. Dolayısıyla, rejim hızla kötüye giden ve uzun bir süre daha devam etmesi beklenen Türkiye’nin mali ve ekonomik durumundaki kriz, ABD ile ilişkilerin gerilmesinin de etkisiyle Almanya ile ilişkilerin yumuşatılarak, faturanın büyümesi engellenmek isteniyor. Erdoğan’ın yeniden Berlin kapısını çalması, içine düştüğü zor durumdan kaynaklanıyor.

Almanya: Türkiye gibi bölgenin büyük ülkesine yatırım yaptıkça, silah sattıkça kazanan, uzun yıllardır elde ettiği pazarı diğer emperyalist devletlere kaptırma niyetinde değil. Bu nedenle en gerilimli dönemlerde bile ticari ilişkilerini masaya yatırmaya yaşanmadı. Buna silah satışları ve diğer ilişkiler de eklendiğinde önemi daha da artıyor. Erdoğan’ın en büyük avantayı da, bir emperyalist güçle gerilime düştüğünde başka bir emperyalist devletle hareket etmenin imkanını elde etmesidir. Dünya siyaseti üzerinde etkili olmak için yoğun bir çaba harcayan Almanya, bu nedenle ortaya çıkan mali krizi ve ABD ile gerilimi fırsata çevirmenin planını yaparak, Türkiye üzerindeki ekonomik siyasi gücünü artırmak istiyor. Dolayısıyla hükümet, sermaye partileri ve medya hep birlikte Erdoğan ile gerilimi düşürmek için gayret ediyorlar. Demokrasi, insan hakları, basın özgürlüğü gibi temel hak ve özgürlükler ise tali bir sorun olarak görülüyor. Dile getirilse de iki ülke ilişkilerini sarsmayacak şekilde ifade edilmeye özen gösteriliyor. Dolayısıyla bugün Almanya’nın bu ikiyüzlü politikasını teşhir etmek, büyük bir önem kazanmıştır. Türkiye’ye silah satışının durdurulması başta olmak üzere, pek çok alanda Alman hükümetini baskı altına almak büyük bir önem taşıyor.

ÇIKARLAR ANILAŞINCA BARIŞIYORLAR

Türkiye ve Almanya hükümetlerinin söylem ve eylemlerine bakıldığında asıl belirleyici olanın ekonomik ve siyasi çıkarlar olduğu bir kez daha görülüyor. Bu çıkarlar için yeri geldiğinde çatışan yeri geldiğinde de barışan her iki ülkenin devletin bu siyasetinin en çok da her iki ülkede yaşayan emekçiler arasındaki ilişkilere zarar verdiği görüldü. Bugün kavga etmemeleri yarın etmeyecekleri anlamına gelmiyor. Dolayısıyla Alman ve Türkiye kökenli emekçileri çıkarı, ‘devlet siyasetinin gazına gelmemek’, ortak gelecek için birlikte hareket etmek ve birlikte yaşamı güçlendirmekten geçiyor.

ÖNCEKİ HABER

Polisten, 1 Eylül'de Ankara katliamında ölenlere tahammülsüzlük

SONRAKİ HABER

Petrol İş İzmir Şubesi'nin 32 yıllık başkanı değişti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa