12 Ağustos 2018 23:29

Erdoğan’a ‘NATO üyeliğini dondur’ önerisi

Rai al Youm, ABD’nin ekonomik yaptırımlarına karşı Türkiye yönetimine NATO üyeliğini durdurma ve eksen değiştirme önerisinde bulundu.

Fotoğraf: Beyaz Saray

Paylaş

Beklendiği gibi geçen hafta Arap basınının önemli gündemlerinden biri Türkiye’deki ekonomik gelişmelerdi. Türk lirasının önlenemeyen düşüşü ve ABD’nin yaptırımlarını, Arap basını genelde birinci sayfadan gördü. Konuyla ilgili oldukça geniş değerlendirmelere de yer verildi. Hemen başta belirtelim, yakın zamana kadar “model ülke” olarak gösterilen Türkiye’nin dışa bağımlı ekonomisinin krizdeki rolü es geçildi.

KRİZ VE İRAN YAPTIRIMLARI

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) yayınlanan el Halic, gelişmeleri, “Türk ekonomisinin kara günü, Türk lirasında tarihi çöküş” başlığıyla duyurdu. Aynı gazeteden Arap medyasının “Türkiye uzmanı” sıfatıyla görüş aldığı Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nureddin, kaleme aldığı makalede, Türkiye ile ABD arasında yaşanan gerginliği İran’a yönelik başlatılan yaptırımlara bağladı. Nureddin, “Muhtemelen Trump birden fazla kazanç sağlamak istiyor: İçerde Kongre seçimleri arifesinde Brunson meselesini öne sürerek, Brunson’un tabi olduğu tarikattan bir milyondan fazla oy kazanmak istiyor. Ancak en olası sebep, ABD’nin geçen salı günü İran’a yönelik yeni yaptırımları. Trump, bu sefer, geçmiş senelerde olduğu gibi Türkiye’nin İran’a yönelik yaptırımları delmesini istemiyor” ifadelerini kullandı.

‘YENİ İTTİFAKA KATILMALI’

Al Kuds al Arabi “Türkiye Trump’un baskısına nasıl tepki veriyor?​” başlıklı başyazıda Başkan Erdoğan ve AKP’ye ABD tarafından savaş açıldığını savundu. Makalede bu savaştan çıkış yolu olarak “Tüm bu unsurlar, Türkiye’nin ekonomik (ve politik) öncelikleri belirleme ve Avrupa saflarına yeniden girme ihtiyacını artırmaktadır.  Ayrıca BRICS’e katılım için kapıyı açmaya ve Rusya ve Çin’den yatırım çekmeye devam etmeli” görüşüne yer verildi.

‘NATO ÜYELİĞİNİ ASKIYA AL’

Konuyu başyazısında işleyen diğer bir gazete olan Rai al Youm, Trump’ın, Erdoğan’a diz çöktürmek veya iktidardan düşürmek için ekonomik savaş açtığını iddia etti. Makalede “Amerika ve NATO’daki müttefiklerinin Türkiye aleyhinde başlattığı, ekonomik cephesi de olan siyasi bir savaştır. Yanıt, Türkiye’nin ittifaktaki (NATO) üyeliğini dondurması, Rus-Çin-İran-Hint ekseniyle yeni bir siyasi ve askeri bloğa girmesi ve Suriye krizinin hızlı bir siyasi çözümle savaşı sona ermesi olmalıdır” denilerek benzer bir çıkış yolu önerildi.

ERDOĞAN KRİZİ KÜÇÜMSÜYOR

“Erdoğan liranın çöküşü karşısında kaçıyor” başlığıyla bir haber analiz yayınlayan Middle East Online sitesi, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Trump çelik ve alüminyum ithalatına ilişkin vergileri ikiye katladıktan sonra en düşük seviyesine inen Türk lirasındaki çöküş krizinin üstesinden gelmek için çok iyimser. Bu durum, Ankara’nın karşı karşıya olduğu çıkmazın büyüklüğüne karşılık gelmiyor” denilerek krizin küçümsendiğine dikkat çekildi.

İRAN’A YAPTIRIMLAR VE SU YOLLARI SAVAŞI

Öte yandan Arap coğrafyasında farklı gündemler de vardı. Suudi Arabistan basının amiral gemisi Şarkul Avsat’tan Muhammed Ali Sekkaf, İran’ın Babu’l Mendeb boğazında Husiler aracılığıyla yarattığı tehdit nedeniyle küresel taşımacılığın tehlike altına girebileceğini savundu.

Ruze Cendeli ise “İran ve su yolları savaşı” başlıklı makalesinde, hem Babu’l Mendeb, hem de Hürmüz Boğazlarının dünya ticareti bakımından önemine vurgu yaptı. ABD’nin son dönemdeki İran’a yönelik yaptırım politikası ile su yollarının güvenliği arasındaki bağa dikkat çekti.


TRUMP’IN EKONOMİK SAVAŞININ DÖRT SEBEBİ

Başyazı
Rai al Youm

Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a diz çöktürmek veya iktidardan düşürmek için ekonomik savaş açtı. ABD Başkanı, Türk demir-çelik ve alüminyumuna yönelik vergileri arttırarak Türkiye ve Erdoğan’a yönelik ekonomik savaşı hızlandırdı. Bu adım Türk ekonomisini tahrip etmek ve “Türk lirasındaki düşüş krizini” ikiye katlamaya yöneliktir.

Türk ekonomisi noktasında uzman olan kişiler, yaşanan krizin en etkili tarafının, şirketlerin bankalardan dolar ve avro cinsinden kullandıkları kredileri ödeyemeyeceği endişesinin Türk lirasını vurması olduğuna inanıyor.

Başkan Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerikan politikalarına ve dayatmalarına karşı isyanı için intikamını almak istiyor. Krizin sebepleri dört noktada özetlenebilir:

Birincisi; Erdoğan, terörizmi destekleme suçlarıyla karşı karşıya olan Amerikalı Rahip Andrew Brunson’u serbest bırakmayı reddetmesi. Türkiye’nin Fetullah Gülen’le takas edilmesini şart koşması.

İkincisi; Erdoğan’ın ABD Patriot füze savunma sistemine alternatif olarak gelişmiş Rus S-400 güze savunma sistemini satın alma konusunda ısrar etmesi.

Üçüncüsü; Erdoğan’ın ABD büyükelçiliğinin işgal altındaki Kudüs’e taşınmasına karşı çıkması, Kutsal Şehir’in İsrail’in başkenti olarak tanımaması, Hamas’a destek vermesi ve Gazze Şeridi’ne dayatılan kuşatmayı kınaması.

Dördüncüsü; Erdoğan’ın İran’a uygulanacak ambargoya karşı olduğunu açıklaması ve Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda iki ülke arasında “10 milyar dolar değerinde ticaret dengesini” korumak için ambargoya uymayacağını teyit etmesi.

Yaşanan durum, Amerika ve NATO’daki müttefiklerinin Türkiye aleyhinde başlattığı, ekonomik cephesi de olan siyasi bir savaştır. Yanıt, Türkiye’nin ittifaktaki üyeliğini dondurması, Rus-Çin-İran-Hint ekseniyle yeni bir siyasi ve askeri bloğa girmesi ve Suriye krizinin hızlı bir siyasi çözümle savaşın sona ermesi olmalıdır.

Erdoğan bunu yapar mı? Umarız öyle olur.


WASHINGTON İLE ANKARA ARASINDAKİ BRUNSON KRİZİ

Muhammed NUREDDİN
el Halic

Donald Trump başkanlığındaki ABD yönetimi, Türkiye’ye savaş açtı. Trump, casusluk yaptığı gerekçesiyle ABD’li Rahip Brunson’u serbest bırakılmaması nedeniyle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ve Adalet Bakanı Abdülhamid Gül’e ekonomik yaptırım uyguladı. Brunson, 20 yıldan uzun bir süredir Türkiye’de yaşıyordu. Bu adıma karşılık Türkiye, ABD’nin İçişleri ve Adalet Bakanlarına benzer yaptırımlar uygulayarak ABD’ye karşılık verdi.

ESAS SEBEP İRAN YAPTIRIMLARI

“Brunson Krizi”, Amerika’nın kararının arkasındaki nedenleri ve Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceğini gündeme getirdi. Amerikalı rahip, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra tutuklandı. Ancak, Washington konuyu bu şekilde gündeme getirmedi ve bir soruna dönüştürdü. Muhtemelen Trump birden fazla kazanç sağlamak istiyor: İçerde Kongre seçimleri arifesinde Brunson meselesini öne çıkararak, Brunson’un tabi olduğu tarikattan bir milyondan fazla oy kazanmak istiyor. Ancak en olası sebep, Amerika’nın geçen Salı günü İran’a yönelik yeni yaptırımları. Trump, bu sefer geçmiş senelerde olduğu gibi Türkiye’nin İran’a yönelik yaptırımları delmesini istemiyor.

Birleşik Devletler’in dış politikasında; Kudüs ve Filistin meselesinde, nükleer anlaşma konusunda, Avrupa ve Çin ile İklim ve Ticaret İlişkileri Anlaşmasında çok daha saldırgan göründüğü kuşkusuzdur. Ama Brunson krizinin nasıl sona ereceğine gelince, bu önümüzdeki haftalarda ilerleyen günlere kalmış bir konu. Bazı Türk çevrelerinin önerdiği gibi Amerika’da tutuklu bulunan Türklerle, Rahip Brunson’un takas edilerek kimse kaybetmeden bu durumdan çıkılması mümkün.

İLK KRİZ DEĞİL

Krizin Türk-Amerikan ilişkilerinin geleceği üzerindeki etkisine gelince; bu konuyla ilgili yaklaşım birden fazla açıdan ele alınabilir. Tarihi olarak iki ülke ilişkilerinde bir süre sonra ortadan kalkan birden çok kriz ortaya çıkmıştır. 1964’te Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasındaki anlaşmazlık nedeniyle Kıbrıs adasında gerginlik vardı. Türkiye, Kıbrıs Rum tarafına, Türk tarafına yönelik saldırılarını durdurmazsa askeri müdahaleyle tehdit etmişti. Ama burada sürpriz Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye bir mektup gönderen ABD Başkanı Lyndon Johnson’dan geldi. Johnson mektupta İnönü’yü ABD yönetiminden izin almadan Amerikan silahlarını kullanamayacağı, eğer kullanırsa Sovyetlerin saldırısına uğraması durumunda NATO’nun kendisini savunmayacağıyla tehdit etti. 1974 yılında Türkiye adaya müdahale ederek yarısını aldı. 1975 yılında Kuzey Kıbrıs’ın bağımsızlığını ilan etti. Ancak, ülkeler bir süre sonra bu büyük krizi atlattı. Türkiye, ABD önderliğinde NATO’ya doğal ve merkezi bir üyesi olarak döndü. Benzer şekilde Irak’la ilgili olarak Ankara ve Washington arasındaki kriz tekrarlandı.

BUGÜN DURUM FARKLI

Brunson krizi önceki krizlere benziyor. Lakin durumlar değişmiş durumda. Bugün Türkiye’nin Rusya ve İran’la iyi ilişkileri var. Türkiye, İki yıl önce gerçekleşen darbe girişimi, Fetullah Gülen’i teslim etmeyi reddetmesi ve YPG’yi Kuzey Suriye’de desteklemesi nedeniyle Washington’la büyük bir ihtilaf yaşıyor.

Ancak, NATO’nun çatısı altında iki ülkenin birbirine ihtiyacı olduğu için, ilişkilerin daha da kötüye gitmesi muhtemel değildir. Ayrıca, Türk ekonomisi büyük Amerikan baskısına dayanamayacak durumdadır. Krizin patlamasıyla birlikte liranın döviz kuru karşısında bozulmasının olumsuz etkileri görülmeye başladı. Türkiye yeni bir Ortadoğu ittifakının yapısal üyesi olmadığı sürece Batı’yı terk etmeyecektir.


İRAN VE SU YOLLARI SAVAŞI

Ruze CENDELİ

İran, İkinci Körfez Savaşı’ndan sonra son yirmi yılda Ortadoğu alev alev yanmasına rağmen savaşın dalgalarını sınırlarının dışında tutmayı başardı. İran’ın dış politika tutumu; kuşatılmış bir devletten, kuşatan bir devlete döndü. Arap dünyasında derin bir stratejik alan veren Lübnan, Irak, Yemen ve Suriye kartlarına sahip oldu.

İran’a karşı ABD’nin yaptırımları gerçekleştiği andan itibaren Basra Körfezi’nde petrol ticaretini engellemek için harekete geçti. Irak’taki halk protestoları sırasında Basra şehrinde bir İran hareketliliği yaşandı. Kaynakların belirttiğine göre Tahran’a sadık milisler, Basra’daki Güney Petrol Şirketi’ne saldırı başlattı.

İran Donanması Komutanı Amiral Hüseyin Hanzadi, “Boğazdan geçen petrolün parasını İran’ın güvenliğini tehdit etmek için kullananlara” Hürmüz Boğazı’nın  güvenli olmayacağı uyarısında bulundu.

PETROLÜN YÜZDE 40 HÜRMÜZ’DEN

Uluslararası petrol ticaretinde Hürmüz Boğazı büyük önem taşımaktadır. Petrol borsasına sunulan petrolünün yüzde 40’ı bu boğazdan geçmektedir. 2006 verilerine göre 2.9 milyar ton Körfez petrolü dünyaya Hürmüz’den taşınmaktadır. İran petrol üretiminin yaklaşık yüzde 90’ını (günlük 2.7 milyon varil) dünyaya ihraç etmek için Hürmüz Boğazı’nı kullanmaktadır. Buna karşılık Suudi Arabistan petrolünün  yüzde 88’i, Irak petrolünün yüzde 98’i, Birleşik Arap Emirlikleri petrolünün yüzde 99’u, Kuveyt petrolünün yüzde 88’i ve Katar petrolünün 100’ü Hürmüz boğazından ihraç edilmektedir. Bu da boğazın Arap Körfezi’ni çevreleyen ülkelerin petrol ihracatında ana yol olduğu anlamına gelmektedir.

İran sınırları Körfez’in doğu kıyısı boyunca uzanıyor. Buna karşılık batı kıyısı Irak, Kuveyt, Suudi Arabistan, Katar, BAE ve Umman tarafından paylaşılıyor. Bu durum Tahran’daki politikacıların eline önemli bir koz vermiştir.

Fakat öte yandan İran’ın Boğaz’a dayattığı kalıcı tehdit, İran’ın ana ortaklarını, özellikle Basra’dan gelecek petrole bağımlı Çin’in çıkarlarını tehdit etmesidir. İran Devrim Muhafızları Hürmüz Boğazı’nı kapatmakla tehdit ettikten sonra Çin Dışişleri Bakan Yardımcısı Qin Xiaodong, İran’ı, Ortadoğu’da istikrar ve komşularıyla uyum için daha fazla çaba göstermeye çağırdı. Qin, “Çin, Ortadoğu ve çevre bölgelere barış getirme çabalarının bir parçası olarak Arap ülkeleriyle yoğun temaslarda bulundu” dedi.

DÖRT ÖNEMLİ NOKTADAN BİRİ; BABU’L MENDEB

İran, tehdit edici faaliyetlerini Yemen sahilinde Babu’l Mendeb Boğazı’nı tehdit ederek Arap Yarımadası’nın batı tarafına da aktardı. Babu’l Mendeb, Hürmüz Boğazı’ndan daha az önemli değil. Kızıldeniz’i Arap Denizi’ne bağlayan dünyanın dördüncü büyük uluslararası su yoludur. Dünya ticaretinin yüzde 12’si, Süveyş Kanalı’na giren gemilerin yüzde 98’i  bu boğazdan geçmektedir. 2016 yılı verilerine göre 4 milyon 800 bin varil petrol aynı boğazdan taşınmıştır.

İran tarafından desteklenen Husilerin iki tankeri hedef almasından sonra Suudi Arabistan, Babu’l Mendeb Boğazı’ndan petrol ihracatını askıya aldı. İsrail bu sefer harekete geçirme çağrısında bulundu. Netanyahu, “İran tehdidi” olarak adlandırdığı durumla yüzleşmek için uluslararası bir askeri ittifakın kurulmasını istedi. Ayrıca “Ilımlı devletlerle” ittifaka hazır olduğunu bildirdi.

SU YOLLARI VE YAPTIRIMLAR

Yaşanan bu gelişmeler ABD’nin uluslararası yaptırımlarının düzeyini güçlendirdi. AB ülkeleri üzerindeki ekonomik etkileri göz önüne alındığında bazı ülkeler ABD yaptırımlarına uymayı reddetti. Irak Başbakanı Haydar İbadi, ülkesinin Tahran’a karşı ABD koşullarını uygulamaya hazır olduğunu ifade ederken Türkiye ve Çin gibi ülkeler de karşı tutum aldı.Yaşanan gelişmeler, İran’da aralıkla devam eden gösterilerden ve İran para biriminin astronomik çöküşünden sonra İran’da muhafazakar kanadın konumunu güçlendi.

ÖNCEKİ HABER

Konut kredileri 200 milyar liraya dayandı

SONRAKİ HABER

NY Times, 'Türkiye'deki krizi 7 yıl önceden yazan ekonomist'le görüştü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...