11 Eylül 2012 04:16

Metalaşma ekolojik sistemin yıkımıdır

Can Deniz Eraldemir

İşte Karaburun’da bir araya gelen bilim insanları HES’ler üzerinden insan, toplum ve doğa ilişkisini ve çevre mücadelesini tartıştılar. Bergama’dan Derelerin Kardeşliği Platformuna kadar çevre mücadelelerini değerlendirdiler, karşılaştırdılar. Konuğumuz bu çerçevede vadilerden ve derelerden ‘gelen’ Prof. Dr. Beyza Üstün. Kendisiyle HES’leri, suyun metalaştırılması sürecini ve sonuçlarını konuşuyoruz. Karaburun’da doğa ve toplum ilişkisi ana tema. Siz bugün bu ilişkiye dair neler söylersiniz? Birincisi, Karaburun Bilim Kongresi’nin ana temasının kapitalizmin kıskacında doğa ve toplum ilişkisi olması son derece önemli. Bu ana temayı biz Müge Tuzcuoğlu ve Osman İşçi gibi, toplumsal mücadelede yer alan ve mahkum olan arkadaşlarımızın adına adadık. Bu da çok önemli. Burada kapitalizmin kıskacındaki teknolojinin hızlandırıcı etkisini de konuşuyoruz. Ama tek başına teknolojiyi değil bu kıskacı nasıl hızlandırdığını; doğayı ve emeği nasıl kıskaca aldığını konuşuyoruz. Doğanın ve yaşamın kapitalistler tarafından yıkımını irdeleyen ve önlemeyi hedefleyen bir yerden tartışıyoruz. Bunun hem politik arka planının okunması hem de sonuçlarının okunması önemliydi. Oturumlarda lokal örnekleri de izledik. Açılış oturumunda olduğu gibi, bunun doğanın, yaşamın, sermaye birikimine sokulması sürecinde hangi aktörlerin olduğunu da konuştuk. Anadolu’da vadilerin, ormanların, meraların, derelerin yeraltı katmanlarının sularının bir şekilde metaya döndürülmesi, su olarak satılması, enerji olarak satılması, madenlerin meta olarak satılması süreçleri son derece yoğunlaştı. Bundan sonra “Bir damla su bile boşuna akmayacak” deniyor. Su boşuna mı akıyor? Hiçbir damla su boşa akmıyor. Çocuklarla konuştuğunuz zaman, size su döngüsünü ve bu döngünün nasıl devam ettiğini anlatabilir. Su bütün yaşamsal alanları birbirine bağlayan bir gerekliliktir. Bunu şirkete verdiğinizde bu ağı boğarsınız. Siz bunu şirkete verdiğinizde atmosfer akışındaki bu döngü de kopacaktır. Bu koparış tüm canlıların ekolojik dengesini bozacaktır. Suya erişememek bu yaşamı etkileyecektir. Suyun metalaşması, insanların suya erişimini engelliyor mu? Şirketin elindeki varlık, yani doğanın bir parçası piyasada satılabilen bir meta olarak kullanıldığında, parası olmayan buna ulaşamayacaktır. Bu, öncelikle yaşaması için suya ihtiyaç duyan insan dışındaki canlıların suya ulaşamaması demektir. Artı bunu almaya çalışan ama parası olmayan insanların ulaşamaması demektir. Yaşam için gerekli olan su gibi bir temel unsurun metalaşması demek alım gücü olmayan insanların alamaması demek, yoksullaşmanın hızlanması, sınıflar arasındaki farklılıkların daha üst boyutlara ulaşması anlamına gelir. Ciddi ve büyük bir ekolojik yıkımdan bahsediyorsunuz… Evet… Bunu kapitalistler görmüyor mu? Görüyor. Örneğin kendileri üretim yapabilecekleri seviyede suyu serbest bırakacaklar. Kendisinin  de satacağı metalar yok olduğunda suyu yeniden bırakacak. Ama bu stratejinin altında suya erişemeyenler, suyun yolculuğunda önü kesilen canlılar yok olup gidecek. Bugün çöllere baktığınızca milyonlarca yıl öncesinden bugüne süren bir dönüşüm var. Bunu Anadolu topraklarında son derece hızlandırdılar. Çünkü suyun metalaşmasına hizmet edecek bir sürü doğal meta var. Yer altındaki madenler, ormanlar, akarsular, su havzaları, bunların hepsi hepsi eş zamanlı kullanıma açıldı. Burada nelerle karşı karşıya kaldı Anadolu? Tüm dereler 39 yıllığına şirketlere kiralandı. Buralarda tarihi yapılar da olabilir, hiç farketmez. Bakanlar Kurulu kararıyla bu korumaları aşabiliyorlar. 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Kanunundan sonra çıkarılan 2. kanun hükmünde kararnamede burada bütün doğal varlıklar üzerindeki koruma statüleri, kıyılar dahil koruma statülerinin hepsi kalktı. Bu, yeniden tahsis edilene kadar kullanıma açmaktır. Bu düzenleme 5 yıla kadar gidiyor. Yeniden koruma altına almak üzere araştırma için 5-10 yıl geçmesi lazım. Bu koruma bir yıl bile kaldırılsa, son bir yılda derelerin ve ormanların kullanım hızına baktığımızda şirketler tarafından maden arama, barajlama tipi HES, nehir tipi HES yapmak, termik santral yapmak, güneş pili tarlaları yapmak, enerji nakil hatları geçirmek, yollar yapmak, köprüler yapmak, turizme açmak, bütün doğal alanları kullanıma ve şirketlere açmak söz konusu oluyor. Türkiye’nin enerji ihtiyacı açısından HES’ler nerede duruyor? Türkiye’nin değil halkın değil sermayenin enerji ihtiyacı üzerine kuruluyor. Kapitalistlerin enerji ihtiyaçları üzerinden kuruluyor. Suyun metalaşması ile ilgili. Bütün üretim sürecinde iki temel şey; su ve enerji ve atıkların atılacağı ortamlardır. Bunları halk için yapmıyorlar. Bunu hangi ülke için düşünürseniz düşünün. Kendi yaşamsal süreçleri için yapıyorlar. Bir hammadde olarak doğal varlıkları kullanıyorlar. Hammadde olarak suyu ve enerjiyi kullanıyorlar. Atacakları atıkları da koyacakları doğayı kendi mülkiyetlerine almış oluyorlar. (İzmir/EVRENSEL)


DOĞAL ALANLARI İSTİLA EDİYORLAR

Son yıllarda bir HES istilasından bahsediliyor. Siz buna katılıyor musunuz? HES yapmak isteyen şirketler bütün doğal alanları istila ediyor. Sadece dereyi değil bütün alanı satın alıyor. Su havzasının da metalaşma sürecidir bu. Suya erişememek demek tarım ve hayvancılığın yaşayamaması demektir. Su artık şirketin kontrolünde bir yerlere kanalize edilecek, suya erişemeyen çiftçi ya da geçimlik yaşayanlar sadece para verebilecekleri sürece erişebilecekler. Ancak bu yoksullukla beraber suya erişemediğinde kendi üretim gücü de kalmayacak ve çiftliklerde bir işçi olarak çalışacak. Ve o alan şirkete açılmış olacak. Bu, doğal sistemleri tüm şirketlerin emrine sokmak demek. Bunu birlikte yapıyorlar. Buna hükümet  de eşlik ediyor, destekliyor, payı çok büyük. Ama bugünkü siyasette, yapıların bunların dışında davranmasını beklemek biraz hayalcilik olur. Hem hukuksal hem de idare düzenlemeleri anlamında kapitalizm sistemini oturtmuştur.

Evrensel'i Takip Et