28 Mayıs 2018 22:59

1950 Brezilya: ‘Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi’

Brezilya'nın 1950 Dünya Kupası'nda şampiyon olamaması öyle büyük bir travma yarattı ki bunu Hiroşima'ya atılan nükleer bombayla kıyaslayanlar oldu.

Fotoğraf: Wikimedia Commons

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

Brezilya’da düzenlenen 1950 Dünya Kupası, tarihte futbolun neden olduğu en büyük ulusal trajediye ev sahipliği yaptı. Futbolun toplum üzerindeki etkisini de gösteren bu hadisenin taşıdığı gücün sırrı kölelik sonrası Brezilya toplumunda devam eden devasa eşitsizliği ve ulusal birleştirici olarak görülen futbolun rolünü ortaya koyuyordu.

***

Brezilya’da kölelik 1888’de kaldırıldı. 6 yıl sonra İngiliz bir babayla Brezilyalı bir annenin oğlu olan Charles Miller tarafından Sao Paulo’ya 2 adet futbol topu getirildi. 1894’ü takip eden yıllarda Sao Paulo ve Rio de Janeiro’daki Anglo-Brezilyalılar hızla futbol kulüpleri kurmaya başladı. Flamengo, Vasco de Gama, Ponte Preta, Fluminense gibi ilk kulüpler kuruldukları dönemde yerlilere, “eski kölelere” kapalıydı. Bu yüzden Uruguay ve Arjantin’e göre Brezilya futbolunda İngiliz etkisinin kırılması daha geç oldu.

BREZİLYA STİLİNİN DOĞUŞU

Jonathan Wilson’ın ‘Futbol Taktikleri Tarihi’nden aktaracak olursak Anglo-Brezilyalıları çatılardan izleyerek futbolu öğrenen halk, oyunu sokaklara taşıdı ve bir kez daha futbol -Galeano’nun ‘gecekondularda çiçeklenen futbol’ tanımını hatırlayalım-  farklılaşmaya başladı. Bu yeni futbol, bireyselliğe, çalıma, kurnazlığa dayalıydı. Takım oyunu ve disiplindense eser yoktu.

ULUSAL HARÇ OLARAK FUTBOL

Amatör futbol 1905-1933 arası gösterdiği gelişimle egemenlerin gözden kaçıramayacağı bir noktaya geldi. Artık girişin bir avuç zengine ait olduğu ayrıcalıklı kulüplerle yetinilemezdi. Büyük bir ekonomik eşitsizliğe, sosyal parçalanmışlığa, kültürel çeşitliliğe sahip olan Brezilya’da ilk kez tüm toplumu kucaklayan bir uğraş ortaya çıkıyordu. Gazetelerin ve radyonun günlük hayattaki yerinin artmasıyla futbol, çok daha hızlı bir şekilde yayılmaya başladı.

1932’de Brezilya’nın Güney Amerika Kupası’nı kazanması sonrası devlet, kararını vermişti. Profesyonelleşme süreci başladı artık amaç Uruguay ve Arjantin gibi uluslararası alanda zirveye çıkmaktı.

Brezilya’yı 1950 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapmaya götüren süreç, ana hatlarıyla böyleydi. 1950 Dünya Kupası ise 2. Dünya Savaşı sonrası düzenlenen ilk turnuva olması bakımından önem taşıyordu. 1948 Londra Olimpiyatları’nda dünya, futbola duyduğu özlemi göstermişti.

13 takımın katıldığı turnuvanın favorisi Brezilya’ydı. Sambacılar, İsviçre’yle 2-2 berabere kaldıkları maç dışında bütün müsabakalarda rakiplerine büyük üstünlük kurdu. Meksika’yı 4-0, Yugoslavya’yı 2-0, İsveç’i 7-1, İspanya’yı 6-1 yendikten sonra final grubunun son maçında Uruguay’la karşılaşacaklardı. Bu maçta alınacak bir beraberlik dahi ev sahibini şampiyon yapmaya yetecekti.

Belli ki Brezilyalılar, henüz futbolun nasıl büyük sürprizlere gebe bir oyun olduğundan habersizdi. Maç öncesi Rio Belediye Başkanı Angelo Mendes de Moraes ve bazı gazeteler takımı şampiyon ilan ederek kutlamalar yayınladı! FIFA Başkanı Jules Rimet, Brezilya’yı tebrik konuşmasını dahi hazırlamıştı.

‘BİZİM HİROŞİMAMIZ’

Dünya Kupası’na zar zor yetiştirilen ve Brezilya’nın futbolda ulaştığı seviyeyi göstermesi için inşa edilen heybetli Maracana’da 200 bin taraftarının karşısına çıkan Brezilya, karşısında Karl Rappan’ın 1938’de dünyaya tanıttığı 1-3-3-3 sistemiyle oynayan dişli bir Uruguay buldu. Brezilya, turnuva öncesinde 3 kez karşılaşıp son 2 maçta yendiği rakibi önünde 47. dakikada Friaça’nın golüyle öne geçti. 66. dakikada Juan Schiaffino skora eşitlik getirdi. Brezilya’yı yasa boğan gol 79. dakikada Alcides Ghiggia’dan geldi. Sonuç tam bir şok ve hayal kırıklığıydı. Uruguay, maçın ardından kupasını tören bile yapılmadan aldı çünkü mavi formalılar için bir tebrik konuşması yazılmamıştı.

Kızgın Brezilyalılar, Rio Belediye Başkanı’nın büstünü devirdi. Teknik Direktör Flavio Costa’nın ise stadyumu nene kılığına girerek terk edebildiği rivayet edilir.

Brezilya’da ‘Maracanazo’ olarak anılan bu final, bir ulusal trajedi olarak Brezilya tarihine geçti. Sambacılar bir daha asla o maçta giydikleri beyaz-mavi formayı giymedi ve kendileriyle özdeşleşen sarı-yeşil formalarına geçtiler. Milli takım 2 yıl boyunca maça çıkmadı. Maracana’da 4 yıl boyunca milli maç oynanmadı.

Brezilyalı Yazar Nelson Rodrigues, tarihin bu en abartılı ulusal krizi için “Bizim felaketimiz, bizim Hiroşimamız” dedi.

‘TÜM ÜLKENİN ÖZ GÜVENİNE DARBE’

Spor Bakanı Aldo Rebelo, Uruguay yenilgisinin sadece Brezilya futboluna değil tüm ülkenin öz güvenine bir darbe olduğunu söyleyecekti.

Tarih boyunca Amerika’ya getirilen tüm kölelerin yüzde 38’inin adresi olan Brezilya, Batı ülkeleri içerisinde köleliği en geç kaldıran ülkeydi. Toplum, siyahlara karşı büyük ön yargılarla doluydu ve siyahların elinde yükselen futbol milli takımı bu ön yargıları yerle bir etmek için önemli bir araçtı. Ancak Maracanazo, bir kez daha kötü giden her şeyi siyahların(aslında yoksulların) üzerine yıkma, onları günah keçisi ilan etme hastalığının hortlamasına neden oldu. Takımın 3 siyah oyuncusu, Bigode, Moacir Barbosa ve Juvenal, baş sorumlular olarak aslanların önüne atıldı.

Bu maçtan sonra bir daha yüzüne hiç bakılmayan Kaleci Moacir Barbosa’nın “Brezilya’da maksimum hapis cezası 30 yıldır. Bense sorumlusu dahi olmadığım bir şey yüzünden 50 yıldır bedel ödüyorum” dedikten sonra kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmesi belki de Maracanazo’nun bir özeti oldu…

İntihar eden bir taraftarı ve kalp krizi geçiren 3 kişiyi saymazsak tüm abartısı ve trajedisiyle Maracanazo, Özdemir Asaf’ın ‘Çizik’ şiiri gibiydi: “Ölüm gibi bir şey oldu ama kimse ölmedi…”

ÖNCEKİ HABER

Temmuz ayı, öğrenci ve veliler için yıpratıcı olacak

SONRAKİ HABER

Aladağ’da sorunların çözümü için adım atılmadı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...