01 Mayıs 2018 13:55

Erken baharların 'yalancı baharlara' dönmemesi için…

Cem Gurbetoğlu, 'bardağın dolu ve boş taraflarıyla' Ankara 1 Mayısı izlenimlerini yazdı.

Fotoğraf: Muhammed Selim Korkutata/AA

Paylaş

Ankara bu yıl “erken”leri yaşıyor. Erken gelen bahardan sonra, 1 Mayıs da erken gelen yazın habercisiydi. Adeta sıcak bir Haziran günüydü. 1 Mayıs çalışmaları da bu yıl geçtiğimiz yıllara göre erken başlamıştı. Üstüne bir de erken seçim kararı alındı. İşte tüm bu nedenlerle 1 Mayıs için emek ve demokrasi güçlerinin “erken 24 Haziran gösterisi” desek yeridir.

2015 yılındaki iki seçim arasında gerçekleşen 10 Ekim katliamının ardından, sendika ve meslek örgütlerinin düzenlediği yürüyüş ve mitinglere katılımda gözlemlenen çekimserliğin artık dağılmaya başladığı da artık apaçık görülüyor. Ankara 1 Mayısı’nda alıştığımız gibi gençler yine “Biz buradayız” diyordu. Yeniden insanlar ailecek 1 Mayıs alanındaydı. Kortejler sıkışık olmasa da, yol kenarından mitingi izleyenler o kadar kalabalıklardı ki, bir kortej oluştursalar mitingin en kalabalık kortejlerine parmak ısıtırlardı. Bu resim, iktidarın artan baskısı ve OHAL koşullarında 1 Mayıs alanının örgütsüz geniş kesimler tarafından da “nefes alınacak bir alan” olarak görüldüğünü gösteriyor. Bayramlıklarını giyinip bir araya gelmiş binlerce kişi.

Bunlar bardağın dolu tarafıydı. Hadi bir de boş tarafa göz atalım…

Ekonomideki kötü gidişatın artık hükümet tarafından da açıktan kabul edildiği günlerdeyiz. Asgari ücrette yaptığı artıştan, taşeron düzenlemesine kadar “seçim ayarlı” hiçbir hamle, işçi ve emekçiler üzerinde iktidarın hedeflediği heyecanı yaratmıyor. Aksine, hiç hesaplamadığı başka mağduriyetler yaratıyor. İşsizlik, yoksulluk, geçim derdi had safhada. Tüm bunlar Ankara 1 Mayısına ne kadar yansıdı? Kürsüden yapılan konuşmaları bir yana tutarsak, alana rengini işçi ve emekçilerin bu acil talepleri vermedi.

Bunda şüphesiz ülkenin yaşadığı kutuplaşmanın sendikalar ve işçi hareketine yansımasının etkisi büyük. İşin aslı, 1 Mayıs’ların Ankara’da nasıl kutlandığını belirleyen iki faktör var. Birincisi, işçi sınıfının sendika şube ve merkezleri üzerindeki etkisi. İkincisi de, sendikaların ülke siyaseti üzerindeki etkisi. Bu iki etkinin zayıflığı, konfederasyonların (siz onu sendikal bürokrasi diye de okuyabilirsiniz) işgüzar tutumuyla da birleşince ortaya dert edinilmesi gereken bir bölünmüşlük çıkıyor. TEKEL işçilerinin Ankara direnişinin yarattığı havayla 2010 - 1 Mayıs’ında ortak kutlama yapan 6 konfederasyon, o günden bu yana hükümetin sendikal rekabeti kışkırtan tutumunun da etkisiyle hızla birbirinden uzaklaştı.

Ankara 1 Mayıs’ına Türk-İş’e bağlı sendikalardan sadece Tez-Koop-İş, TÜMTİS ve TGS katılım sağladı. Petrol-İş Ankara Şubesi çok uzun süre sonra ilk kez ortak kutlamaya katılmadı (Sendika önündeki kutlamanın ardından bir kısmının miting alanına geldiklerini de not etmek lazım).
Haliyle işçi katılımının sınırlılığı, alanda işçi taleplerinin görünürlüğünü de azaltıyor. 24 Haziran’ın sonucu ne olursa olsun; işçi sınıfı ve emekten yana kesimler bu bölünmüşlüğe çare bulmazsa ülkedeki “erken baharlar”, halkın geniş kesimleri için “yalancı baharlara” dönmeye devam edecek.

ÖNCEKİ HABER

Mülteci gençler Yunanistan Ulusal Tiyatrosu’nda

SONRAKİ HABER

YSK Başkanı Güven: 100 bin imzadan birer örneği kendimize saklayacağız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...