04 Mart 2018 22:17

'Bîr'in yönetmeni Veysi Altay: Kuyu, dipsiz bir kuyu değil

Mardin Dargeçit'te 1995 yılında yedi kişinin gözaltına alındıktan sonra kaybedilmesini anlatan 'Bîr' (Kuyu) adlı belgesel, izleyicisi ile buluştu.

Paylaş

Ege KARACAN
İstanbul

1995 yılında Mardin’in Dargeçit ilçesinde üçü çocuk, yedi kişinin gözaltına alındıktan sonra kaybedilmesini anlatan “Bîr” (Kuyu) belgeseli izleyici karşısına çıktı. Yönetmenliğini Veysi Altay'ın yaptığı belgeselin ilk gösterimi Mezopotamya Sinema’da yapıldı.

Dargeçit kayıplarının hikayesine ve yakınlarının adalet arayışlarına odaklanan belgesel bir dönemin hafızasını tazelerken acının sürekliliğini gözler önüne seriyor. Birçok tekniğin kullanıldığı belgeselde, televizyon görüntüleri ve gazete kupürlerinin yanı sıra kayıpları çağrıştıran kuyu ve su gibi metaforik detaylara da yer veriliyor.  

Önümüzdeki süreçte birçok uluslararası festivalde ve özel etkinliklerde beyaz perdeye yansıtılması planlanan belgeselin Mezopotamya Sinema’da yapılan gösteriminin ardından Yönetmen Veysi Altay’la Bîr’i, Dargeçit kayıplarını, 90’lı yılları ve bugünü konuştuk.

‘DEVLETTE DEVAMLILIK ESASTIR’

1990’lardan 2010’lara kayıplar sorununu tekrar hatırlıyoruz belgesel aracılığıyla. Ailelerin ısrarla çocuklarının kemiklerine ulaşma isteği ve bu konuda yaşadıkları zorluklarla karşılaşıyoruz. Ve iktidarlar değişse de kayıplara ve yakınlarına yaklaşımın hiç değişmediğini tanıklık ediyoruz. Veysi Altay’ın dediği gibi: Devlette devamlılık esastır diye bir söz var. Bu söz bu durum için de geçerli. Özellikle pis ve kirli işlerde devamlılık hep esas oldu. Çeşitli süreçler yaşansa da devlet zihniyet olarak hiç değişmedi. Arafta bırakmak, acıyı süreklileştirmek, diğer nesillere aktarmak bu bakış açısının tezahürüdür. Kayıp olayları bütün ailelerde olduğu gibi arafta bırakma olayıdır. Bu arafta bırakma olayı bir kayıp politikasıdır. Kalanları cezalandırma olayıdır. Ne ölen ölebiliyor ne de kalanlar yaşayabiliyor.

‘KAYGIM BİR DÖNEMİ İYİ VE DOĞRU ANLATABİLMEK’

Veysi Altay (Kuyu - Bîr filminin yönetmeni)
Bîr (Kuyu) adlı belgeselin yönetmeni Veysi Altay

Yönetmen Veysi Altay, tüm olumsuzluklara rağmen kayıp yakınlarının direnişini ve ısrarını anlatıyor belgeselde… Kayıp yakınlarının güçlü yanlarını göstermek ve anlatmak istediğini söylüyor. Çünkü bugüne kadar yapılan belgesellerde ailelerin hep duygusal yanları ön plana çıkarılmış: Temel kaygı bir dönemi iyi ve doğru anlatabilmek. Kayıp konusu çok hassas bir nokta. Genel olarak şimdiye kadar gördüğümüz çalışmaların büyük bir kısmı onların gariban ve duygusal olduğu üzerine kuruldu. Acıma hissi ön planda. Benim ele aldığım yan ise onların güçlü olduğu yanı. Bu ülkede toplum, vicdanını kaybetti, bu anneler bizim vicdanımız oldular. Cesaretleriyle ve mücadeleleriyle. Bu nedenle belgeselde güçlü yanlarını göstermek ve öne çıkarmak istedim.

‘KARANLIĞA GİDEN BİR RUH HALİMİZ YOK’

Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen umutsuz değil Veysi Altay, yüzleşmeye inanıyor, kuyunun dipsiz olmadığını düşünüyor. Belgesel afişindeki kuyunun dibindeki küçük ışığı büyütmek gerektiğini vurguluyor: Kuyu dipsiz kuyu değil. Afişimizde de küçük bir ışık görülüyor. Karanlığa doğru giden bir ruh halimiz yok. Yüzleşmenin olabileceğine inanıyorum. Kısa vadeli normalleşmeye uzağız ama ileriye dönük çok umutluyum. Bu durumu değiştirebilecek gücümüzün varlığına inanıyorum.

‘YAŞAM ALANI OLAN KUYULAR ÖLÜM ALANINA DÖNÜŞTÜ’

Kuyu (Bîr) (Belgesel)
Kuyu (Bîr),1995 yılında Mardin Dargeçit'te üçü çocuk yedi kişinin gözaltına alındıktan sonra kaybedilmesini anlatıyor

Belgesel’in ismi “Bîr” (Kuyu)… Kuyu metaforuna sıklıkla rastlıyoruz. Aslında bir dönemin gerçekliğine denk düşüyor kuyu. Bölge insanı için beyaz toros neyse kuyular da o. Kuyu gibi insanların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayan bir yerin zamanla ölümle özdeşleşmesini ve insanlarda yarattığı travmayı görüyoruz: Kuyular aslında hayat ve can veren yerlerdir. Çünkü çeşmenin olmadığı yerlerde insanlar kuyulardan su içerlerdi. İnsanlar hayvanlarının ve bahçelerinin suyunu kuyulardan karşılıyorlardı. Kayıplar bulunmadan önce kuyular su kuyularıydı. Çocuklar katledilmeye ve kuyulara atılmaya başlanınca kuyular ölüm kuyularına dönüştü. Artık çoğu kullanılmıyor. Ve insanlar orada yakınlarının kemiklerinin olduğunu, oralarda yakıldığını düşünüyor. Bu duygu bütüne yayıldı. Yaşam alanı olan kuyular ölüm alanına dönüştü. Halk orada çocuklarının yakıldığını ya da başlarına birçok şey geldiğini düşünerek kuyuları kullanmıyorlar. Dargeçit kayıplarının bir çoğu kuyularda bulundu. Belgeselde bu nedenle kuyu metaforunu işlemeye çalıştık.

‘BANA MÜJDE VERDİN’

Hediye annenin anlatımlarının olduğu sahneler kayıp yakınlarının ruh halini göstermesi bakımından çok etkileyici. Neredeyse 20 yıla yakın bir süre oğlunun kemiklerini arayan bir anne… Ve o haberin geldiği an. Bu anın annenin en mutlu günü olması. Ama buruk ve hüzünlü bir mutlulukla. Söz Veysi Altay’da: Hediye anne için oğlunun kemiklerinin bulunması çok önemliydi. Hediye anneye oğlunun kemiklerinin bulunduğunu kimse söylememişti. Çünkü adli tıp süreci vardı. Ben, on beş gün önce öğrenmiştim ve Hediye annenin yanına gitmiştim. Kemikleri ne zaman teslim edecekleri belli değildi. Röportaj yaptım. ‘Ne yapacaksın, kemikleri niye arıyorsun?' diyordum. 'Bulduğunda ne olacak?​’ O da ‘Bulduğumda hayatımın en mutlu günü olacak’ dedi. Sonra söyledim oğlunun kemiklerinin bulunduğunu. Bir şaşkınlık ve inanmama oldu önce. Hemen ardından dedi ki ‘Bana müjde verdin'. Düşünsenize bir annenin kendi çocuğunun kemiklerine kavuşmasının hayatının en mutlu günü olacağı bir sistemde ve coğrafyada yaşıyoruz.

DARGEÇİT KAYIPLARI HAKKINDA

29 Ekim 1995’te Mardin/Dargeçit’te yapılan ev baskınlarında üçü çocuk, ikisi lise öğrencisi yedi kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınan 12 yaşındaki Davut Altunkaynak, 13 yaşındaki Seyhan Doğan, 16 yaşındaki Nedim Akyön, 19 yaşındaki Mehmet Emin Aslan, 20 yaşındaki Abdurrahman Olcay, 21 yaşındaki Abdurrahman Coşkun, 57 yaşındaki Süleyman Seyhan, Dargeçit Jandarma Taburuna götürüldü. Aynı operasyon kapsamında gözaltına alınan Davut'un annesi Hayat Altunkaynak, Süleyman Seyhan’ın kızı Fehime ve Seyhan’ın 11 yaşındaki kardeşi Hazni, 3 gün boyunca ağır işkence gördükten sonra serbest bırakıldı. Serbest bırakılanlar gözaltında tutulan yakınlarının ağır işkence gördüklerini açıkladı. 6 Mart 1996’da, Süleyman Seyhan’ın kafası olmayan yakılmış bedeni bir kuyuda bulundu, kuyuyu gösteren uzman çavuş Bilal Batırır da Dargeçit Jandarma Taburunda kaybedildi. İHD’nin 29 Mayıs 2009’daki başvurusu sonucu Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayı yeniden başlattı. Soruşturmada, Dargeçit kayıplarının gözaltında öldürülerek kuyulara gömüldüğü ortaya çıktı. Kazılar sonucunda, gözaltına alınan kişilerin ağır işkence izleri taşıyan kemiklerine ulaşıldı.

ÖNCEKİ HABER

Mehmed Kemal'in 'Öğle Rakıları'

SONRAKİ HABER

'Muhalefet akıllı davranırsa seçim yasası ters tepebilir'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...