EKİP 42’nin zırhlı oyunu: Çıplaklar Plajı
Eylem Aydoğdu, 'Çıplaklar Plajı' oyununun yazarı Yazar Ali Cüneyd Kılcıoğlu ve oyuncuları Arzu Çetinkaya ve Adil Arslan ile konuştu.

Eylem AYDOĞDU
İstanbul
2017-2018 sezonunda birçok tiyatro sahnesi nerdeyse her ay yeni bir oyunun prova çalışmasını yapıyor. Tiyatro sahnelerinin bu denli yoğun olmasına sanatın ilerlemesi adına sevinilmeli mi? Yoksa ülkede altının çizilmesi gereken katman katman artan sorunlar olduğunun göstergesine, endişelenilmeli mi? Bilemiyorum; ama bizler yarınların tarihi olurken tiyatro metinleri, gazete kupürleri gibi bir zaman yaşadıklarımızı kanıtlayacak eserlere ev sahipliği yapıyor.
Ali Cüneyd Kılcıoğlu’nun yazdığı Tatavla Sahnede izlediğim, ‘Çıplaklar Plajı’ oyunu gibi ‘çok bizden’ oyunların çoğaldığı tiyatro sezonunda, ‘Çıplaklar Plajı’ seyirciye hem karı koca hem de meslektaş bir çiftin reklam çekimlerinde geçen hayatlarını izletirken; sektörel göndermeler ve ikili ilişkilerdeki ‘birbirini gerçekten tanıyamamayı’ ele alıyor.
Arzu Çetinkaya’nın ve Adil Arslan’ın sahnelediği ‘Çıplaklar Plajı’ temposu yüksek ama, temposunun kargaşasına boğulmamış diyaloglarıyla her kahkahasında seyirciye farklı farklı donelerin altını çizdiriyor. Oyunun Yönetmeni Gökçe Oraloğlu’nun da çifti özgür bırakması ‘Çıplaklar Plajı’nın önermesine büyük katkı sağlamış. Tabii burada Yazar Ali Cüneyd Kılcıoğlu’nun da hakkını vermek gerek. Çünkü kendisi de Yönetmen Gökçe Oraloğlu gibi oyunculara sonsuz güvenmiş.
DİRENÇ DEVREYE GİRİNCE
Söyleşi yapma fırsatı yakaladığım ‘Çıplaklar Plajı’nın oyuncuları Arzu Çetinkaya ve Adil Arslan oyunlarına sahip çıkan iki hırslı oyuncu… Arzu Çetinkaya; “Gerçekten siz bir şey yapmak istediğinizde insanlar size destek veriyor. Bazen bizim de yapamayacağımız, imkanlarımızın kısıtlı olmasından dolayı zorluk çektiğimiz zamanlar oldu. Ama her şeye rağmen ikimizin ortak özelliği direnç o an devreye girdi. Hocamız ( İpek Bilgin) bize hep Siz direnç gösterin, bir şey ortaya koyun ve yaptığınız şeyi insanlara sunun, değerli olan bu söylemi istikrarın başarıya giden yoldaki en önemli dayanağı olduğu gerçeğine destek veriyor” diyor.
CİDDİ BİR KOMEDYEN
Evliliğinde ayrılma eşiğinde olan, fakat reklam dünyasının sahteliğinin içindeki tek gerçeği karısını seviyor olması duygusuyla ile bir umuda tutunan, Adil Arslan’ın karakteri, oyunun mizahi yönünü güçlendiriyor. Adil Arslan, sahnelediği karakterin en çok oyundaki sözde yönetmene olan tavrını sevmiyor. Arslan: “Karakterim çıkarı için reklam setindeki yönetmene karşı olan tavrı maalesef fazla lakayt. Oyunun maskeleri ve afişinde görülen tavşan benzetmemize çok uyan bir karakter, korkak, ürkek biri…”
‘Çıplaklar Plajı’ sektörel atıflarla birlikte ilişkilerdeki yabancılaşmanın altını çizerken, yan yollarında da ülke kadınlarının sorunlarına çeşitli diyaloglarla değiniyor. Arzu Çetinkaya’nın ‘Sonuçta Türkiye’de yaşıyoruz’ gerçeğinin altını çizmesi ve ‘Ataerkil toplum olmamız son yıllarda iyice kanımıza işlemiş’ söylemiyle ‘Kocamdan aferin aldım ve sanki senin malınmışım gibi’ oyun diyaloglarına kadın bir oyuncu olarak tepkisini dile getiriyor.
‘KUŞANDIĞIMIZ ZIRHLARA BİR SÖVGÜ’
Oyun genç, heyecanlı ve en önemlisi de anlatım zorluğuna girmiyor diye basite de indirgemiyor anlatımını. Oyuncuların özgürce sahnede hayat bulmasını sağlayan Yazar Ali Cüneyd Kılcıoğlu da ekibine çok güveniyor. Toplumun giydiği zırhları kendi oyununa yapmamış, söylemleriyle eylemleri bir yazar var karşımızda. Çıplaklar Plajı’nı yazma nedenini de toplumsal zırhlara dikkat çekmek olduğunu ifade eden Ali Cüneyd Kılcıoğlu; “Toplum olma adına giydiğimiz hatta kuşandığımız saçma zırhlardan sıkıldığım için çıplaklık üzerine bir kurgu yapmak istedim. Malum giysinin, giyinmenin tarihi diye bir şey var; bunun toplumsal, politik bir koşullanma süreci var. Amacım çıplaklığa övgüden ziyade kuşandığımız zırhlara bir sövgüydü.”
Zırhların soğuk yakınlıklar yarattığını düşünen Kılcıoğlu, bu düşüncesini ikiyüzlülük benzetmesi yapıyor. “Zırhtan kastım toplum içinde üstlendiğimiz rollerin gerektirdiği şekilde davranmak ve bunu davranış kodlarına dönüştürmek. Kendimiz değiliz, yüzümüze taktığımız o maskenin soğukluğuyuz, soğuk yakınlıklar inşa ediyoruz. Bir nevi iki yüzlülük.”
Kılcıoğlu’nun oyunu oldukça gerçek, oldukça hayatın içinden çıkıp gelmiş sahneye. Gerçekliğin içindeki en büyük teması ise ‘duyarsızlık’ olan yazarın karakterleri, toplumun her yaşanan vahşeti sindirip, olağanlaştırmasına da gönderme yapıyor.Kılcıoğlu; “Ülkemizde gerçekleşen bir olay vardı, haberlere taşındı. Bir adam çırılçıplak çıkmış şehrin ana caddesinde yürüyor. Mahalleli toplanıp adamı dövüyorlar. Hiç sormuyorlar hasta mı? Dünyayla bir derdi mi var? Niye çıplak? Zırhlanmaktan bıkmış mı, boğulmuş mu şehrinde? İnsanlar onu dövüyor sadece giyinik değil diye. Tuhaf bir duyarsızlık durumu, tepki verilmesi gereken şeylere tepki vermeyen ama tepki verilmesi abes şeylere organize olup linçe yönelen bir topluma dönüştük. Oyunda bir mesaj derdimiz yok; her şey çıplak, seyirci giydirsin oyunu, olumlu olumsuz…” diyerek oyunun bu kadar gerçek olmasının sebebine değiniyor.
Evrensel'i Takip Et